Rijkaard kafası!..

A -
A +

Meselenin esasını ortaya koyalım; Galatasaray Futbol Takımı, "Rijkaard'ın yönetiminde", Young Boys'a karşı, "rakibin 3 golünü direklerin, 5 golünü harika kurtarışlar yapan kaleci Volkan'ın önlediği ve de rakip forvetlerin beceriksizlikleri ve şanssızlıkları yüzünden gole çeviremediği 5 de net pozisyondan" sonra "2 de gol yiyerek", yani "çok genç" bir rakibe "15 gol pozisyonu verip", 3 pozisyondan "iki gol çıkaran" ve 2-2 berabere kalan Fenerbahçe'ye, hem de 76 dakika 10 kişi oynayan Fenerbahçe'ye "yenilen" bir takımdır!.. Neden; çünkü başında "gerçek bir hoca gibi davranan" bir teknik direktörü yoktur!.. Baros, "koşan, zıplayan, vuran" bir sporcu için "en hassas yerinden" Aşil Tendonu'ndan sakatlanmıştır, "ne kadar süre oynayıp oynamayacağı" belli değildir ve Galatasaray'ın "onun yerini dolduracak" Mehmet Batdal'dan başka santrforu ve golcüsü yoktur!.. Mehmet Batdal gençtir ve "istikrarlı" şekilde fırsat verilirse, "oynayacağı takıma uzun yıllar yararlı olacak ve gol atacak" bir ümittir; Baros'un sakatlığı süresince de, Galatasaray'da alternatifsizdir!.. "Böyle" bir durumda, Mehmet Batdal "iyi de oynasa, kötü de oynasa", bir teknik adamın "onu el üstünde tutması, moralini bozmak yerine, moral üstüne moral aşısı yapması" gerekmez mi?.. Ama, bakınız Rijkaard ne yaptı; Fenerbahçe maçında "bir gol kaçırdı" diye Batdal'ı 63'üncü dakikada oyundan aldı ve yerine "boyu Batdal'dan iki karış kısa Emre Çolak'ı, adeta alay eder gibi sahaya sürdü" ve bundan sonra "27 dakika doldur boşalt oynayan Galatasaray, Fenerbahçe önünde beraberliği sağlayacak" sonuç hamlesini yapamadı ve yenildi; bitti mi?.. Hayır, "bu tablo üzerine" hemen "Mehmet Batdal yeterli değil, Galatasaray golcü aramasını hızlandırdı" haberleri gündeme girdi ve 3 gün sonra, daha önce "benzer rakipler önünde 4 gol atan ve bir o kadar da asist yapan" ama bu defa "moralman bitmiş" olarak sahaya çıkan Mehmet Batdal, Belçika'nın bir kasaba takımı önünde "kötü oynadığı" ilk yarının sonunda "gene" oyundan alınıp, soyunma odasına gönderildi!.. Gene bitmedi; "aynı senaryo" UEFA Ligi ön eleme maçında da oynandı; "oynadığı sürede, bir golü direkten dönen, iki golü kaleci tarafından kurtarılan, bir golü kale çizgisinden çıkarılan, üç nefis gol pası veren" ve "Arda ile beraber takımın en etkili adamı olan" Batdal, takımın Serdar Özkan, Sabri ve Hakan ile beraber "en kötü adamı" olan Barış dururken, sahadan alınıp, yerine Kewell sokuldu ve "bundan sonra" ileride top tutma ve pozisyona girme üstünlüğü kaybedildi, Arda ile "bir şans golü" daha bulmasına rağmen, galibiyet korunamadı ve Belgrad'a çok riskli bir 2-2'lik sonuç taşındı!.. Bitmedi; maçtan sonra Rijkaard'ın söyledikleri yürekler acısı idi; ona göre "Galatasaray vakit geçirmeyi ve kapanmayı bilmediği için iki gol yemiş ve galibiyeti koruyamamıştı"; herhalde Rijkarard "maçı seyretmemişti"; zira Galatasaray'ın yediği iki gol de "duran toplardan" geldi; "açılıp kapanma" ile bir ilgisi yoktu; "futbol" tabiriyle tamamı tamamına "aptal" golleriydi!.. Ve "koca" Rijkaard "kendi sahasında, üçüncü sınıf bir Balkan takımına karşı", futbolcularını "kapanmamak ve vakit geçirmemekle" suçluyordu; "Biz defansif değişiklikler yaptığımız hâlde, takımımız kapanamadı, vakit geçiremedi, onun için berabere kaldık" diyordu; vah ki, ne vah!.. İşte "bu kafaydı" Galatasaray takımını yöneten ve "kendi" gazetecilerine, Galatasaray yönetimine meydan okuyarak "Transfer işi benim elimde değil, alırlarsa da alırlar, yönetimin bileceği iş. Aslında 3'lü orta sahayla oynamak istiyorum ama eldeki kadro uygun değil" diyerek, "gelecek kötü sonuçlara" şimdiden "bahane" hazırlayan!.. Galatasaraylılar, "geçen sezondan daha kötü" bir sezona hazırlanın; Galatasaray yönetiminin de, Galatasaray takımının da içi kaynıyor; kimse kimseyi sevmiyor, çoğunluk "kendine oynuyor"; Başkan Polat'ın yönetimdeki, hoca Rijkaard'ın saha kenarındaki, kaptan Arda'nın saha içindeki "egoizmleri" de bu kaosun en bariz belirtileri; yazık!.. İşte üç büyükler!.. Kuralar çekildiğinde uçuyorduk; "Kolay rakipler çıktı, takımlarımız turları güle oynaya geçecek!.." "Kolay rakip", Fenerbahçe'ye karşı "15 net gol pozisyonuna girdi" ve sarı-lacivertli defansı hallaç pamuğu gibi attı, beraberliğe, maçı TV'de yorumlayan sevgili Rıdvan Dilmen'le beraber şükrettik!.. "Kolay rakip", Galatasaray'a karşı, hem de "Galatasaray'ın sahasında" 2-0'ın altından kalktı; memleketine "tur ümidini" hem de fazlasıyla götürdü!.. "Kolay rakip", Fenerbahçe kalecisi Volkan'a 24 saat sonra nazire yapan kaleci Hakan'a takıldı ve Beşiktaş da İstanbul'a getirdiği beraberliğe sevindi!.. "Üç büyükler", 3 maçta "beş küçük gol" yedi; "beşi de duran toplardan"; biri penaltıdan, ikisi -Beşiktaş'ın yediği gol ile Galatasaray'ın yediği birinci gol- "benzer" gafletten, diğer ikisi -Galatasaray'ın yediği ikinci golle, Fenerbahçe'nin yediği birinci gol- "benzer" uykudan, bilmem ki "afiyet ile" hazmedilecekler mi?.. "Kolay rakipler" önünde "üç maç" ve üç beraberlik; işte futbolumuzun büyükleri; saha dışında bol yağ, bol şamata, ama iş sahaya gelince, "üç beraberliğe binlerce defa şükür" ve de en azından Galatasaraylılara soruyorum; haksız mı, yönetimi yerden yere vuran sevgili Hakan Şükür?.. Hocalar yarışı!.. Sezona "en şanslı giren" hocalar, Ertuğrul Sağlam ile Şenol Güneş; zira "yönetimleri ve taraftarları" onlara inanıyor, güveniyor, futbolcuları da hocalarının bir dediğini iki etmeyecek bir moral motivasyonun içinde!.. Fenerbahçe'de Aykut Kocaman konusunda "kocaman bir soru işareti", yöneticilerin de, taraftarların da, futbolcuların da beyinlerini karıştırıp duruyor, başta "iyi sonuçlar alınırsa" ne âlâ, alınamazsa, yandı gülüm keten helva!.. Galatasaray'da Rijkaard konusunda çok kişinin kanaati "olumsuza dönüşmüş" durumda, her alınan kötü sonuçta, "olumsuzluk" stat tribünlerine ve internet sayfalarına, oradan da TV ekranlarına ve gazete sayfalarına sıçrayacak; işi zor, çok zor!.. Beşiktaş'ta Schuster, "yapılan ve çok şey beklenen" büyük ve gösterişli transferlere rağmen, Avrupa Kupalarında ve ligin başında "iyi sonuçlar alamazsa", bugünkü "günlük güneşlik" hava, tersine dönecek ve fırtınalar kopmaya başlayacak; ünlü teknik adam için "risk dolu" bir süreç başlıyor!.. Kısacası, başkanlar ve takımlarla beraber, bu sezon "teknik adamlar yarışı" da enteresan olacak; bakalım kim gidecek, kim kalacak?.. Abra kadabra!.. Galatasaray'ın eski başkanlarından Faruk Süren, gene konuşmuş ve aklınca alay etmiş; "Haldun Üstünel'e medyatik yakıştırmalar yapıldı. Sihirbaz, hokkabaz falan gibi... Bir abra kadabra beşincilik, 2. sene bir abra kadabra mabra kadabra daha, üçüncülük..." Ben alay etmeden gerçeği yazayım; Galatasaray'da "bir abra kadabra süreci var" ise, bu, Faruk Süren'in başkanlığı döneminde cereyan eden olaylar dizisidir; "Kulübü Alp Yalman'dan borçsuz ve hatta kasada para ile devralan" Süren, görevi bıraktığında, Galatasaray Kasası "fiilen iflâs etmişti" ve bugüne kadar "o dönemden gelen mali felâketin altından hâlâ kalkılabilmiş değil!.." Hem de, "maliyeti ucuz" Hagi'lerin, Taffarel'lerin, Popescu'ların transfer edildiği bir dönemde ve UEFA Kupası'nın, Süper Kupa'nın alındığı, dolar bazında onlarca ve onlarca milyonun "gelir olarak aktığı" bir süreçte!.. Borç yüzünden kulübün telefonlarının kapandığını, manavın, bakkalın bile alacak kuyruğuna girip, icralar, hacizler çıkardığını ne çabuk unutmuş, Süren; söylesin bakalım, yüzde 10 faizlerle borçlanılıp, 15 milyon dolara mal olan ve çöpe atılan , çöpe atılacağı da bilinen, sadece "kongrede seçim kazanmaya yarayan" stat proje ve maket abra kadabrası kimin zamanındadır?.." Ya "TGS kredisi" abra kadabrası; ya Cayman Adaları abra kadabraları, ya "Samsunspor'a verilen" çekler abra kadabrası, ya Galatasaray'a çok pahalıya mal olan AİG ve de "Galatasaray Şirketleri" abra kadabraları?.. Daha birçok örnek yazarım ama, yerim bitti; burada kalsın; üstelik ben "abra kadabra" sözünü, Süren gibi "hokkabazlık, göz boyamacılık, el cambazlığı" anlamına kullanmıyorum; "yıllar yılı Galatasaraylılara anlatılan hayali ve pembe ama sonuç olarak mali felaketi hazırlayan hikâyeler" anlamına kullanıyorum; alay etmiyorum, acı gerçekleri yazıyorum!.. Galatasaray'da "en son konuşacak insandır" Süren; susup oturmayı bile hâlâ öğrenemedi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.