Rijkaard'a "danışman-hoca" lâzım!..

A -
A +

Ayhan-Mehmet Topal-Mustafa Sarp-Barış; işte Galatasaray futbol takımının "ortadaki" 4'lüsü ya da "bu dörtlüden seçilecek" üçlüsü!.. "Dikine oynamayı" seven Barış ve biraz da Ayhan dışında, "öteki ikili" dikine oynamayı hiç ama hiç bilmiyor; bu yüzden de "dikine oynamak istemiyor"; topu aldıklarında eveliyor, geveliyor, ya yana veya geriye veriyor, ya da hatalı pasla veya topu kaptırarak kayba oynuyor; Barış ve Ayhan'ın top kayıpları da felâket!.. Rakipten kapılan toplarda, ortadakiler "topu evelemeye, gevelemeye yana, geriye oynamaya başlayınca", rakip defans toparlanıyor ve Galatasaraylı yıldız forvetlerin etrafları çevriliyor, kademeleri tahkim ediliyor; ondan sonra at bakalım, atabilirsen golü!.. Galatasaray'da "hızlı hücum" ve "gol" görülmez oldu, artık!.. Dahası bu dörtlü "orta yapmayı bilmiyor"; üstelik "şut atmayı bilmiyor"; kırk yılda bir "kaleyi bulan" bir şutları ise, "bir gram bal için bir kilo keçi boynuzu çiğnemek" misali!.. İşte bunun için Rijkaard, Galatasaray Futbol Takımını "forvet gerisi" adamı da sayarsak "en az üç, ama genelde 4 ileri adam" ile oynatmak zorunda!.. Oynatınca da "bizim ûlemamız" ayağa kalkıyor; "Savunmaya yardımcı olmayan 4 adamla oynanır mı?.." Bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Galatasaray'a karşı 5 adamla hücum edecek, kaç defa hücum edecek, kaç takım var Türkiye'de?.. Öyleyse orta alandan itibaren 6 savunmaya dönük adamdan fazlası neden gerekiyor sarı-kırmızılı takıma" diye sormuyor!.. Dahası, Keita'nın, Arda'nın, Elano'nun, Kewell'in "nerelere kadar gelip" adam kovaladığını, pres yaptığını, defansa yardım ettiğini de "gören" olmuyor; ezberlenmiş bir klişe ekranlarda, sayfalarda sürüp gidiyor; "savunma yapmıyorlar"; insaf!.. Rijkaard gibi bir hoca, "bu eleştirilerin tesiri altında kalınca", sezon başında neredeyse "4 gol ortalamalı" buldozer takımı gitti, yerine 5'inci dakikada 10 kişi kalmış Orduspor önünde bile, mütevazı Karadeniz ekibi yorulana kadar "tekmil tekleyen" Galatasaray'ı geliverdi!.. Galatasaray'ın derdi, ne "yedekleriyle beraber milli takımın savunması olan" savunmada, ne de forvette; problem, "ortadaki 3'lüde ya da 4'lüde!.." Rijkaard işin kolayına kaçıyor ve durmadan "bana stoper alın, bana santrfor alın" diye bastırıyor; bence "öncelikle" Rijkaard'a bir "danışman-hoca" almak lâzım; "not tutan" Neeskens yetmiyor; galiba Feldkamp, Skibbe'ye değil ama Rijkaard'a lâzımdı!.. Beşiktaş'ın ana derdi!.. Herkes birbirine soruyor ve Beşiktaşlılar da soruya cevap arıyor; "Beşiktaş neden bu hâlde?" Sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim; "Bu başkanla, bu hâlde olması bile büyük başarı!.." Yıldırım Demirören, "Beşiktaş'ı bitirmek için" elinden geleni ardına koymuyor; tıpkı "bir zamanlar" Galatasaray'da Özhan Canaydın'ın yaptığı gibi!.. Aralarındaki fark, Özhan Canaydın "Liselilere güvenirdi"; Yıldırım Demirören "parasına", kimine göre "babasının parasına" güveniyor!.. Gerisi lâf-ı güzaf!.. 3-1'in 3 sebebi!.. Beşiktaş için sözü "Beşiktaş ne hâlde" sorusuyla açmışken, "Beşiktaş takımı neden bu hâlde" ile devam edeyim: Beşiktaş "bu hâlde", zira Mustafa Denizli'nin "geçen sezondaki beklenmeyen büyük başarıdan sonra" gittiği Alaçatı-Çeşme güzergâhından dönmemesi gerekirdi; bir!.. Beşiktaş futbol takımının "kadro derinliği yokken" yapılan transferlerin, üstelik "inanılmaz paralar verilerek yapılan" transferlerin takıma katkılarının "sivrisinek ısırığı kadar" bile olmaması; iki!.. Takımı ayakta tutan "Ferrari-Sivok-Fink - Ernst" dörtlüsünün "sakatlık ve formsuzluk sebebi ile" adeta "topyekûn" ortadan silinmesi; üç!.. Sinyali, ligin son haftalarında peş peşe gelen kötü sonuçlarda almıştık; Ernst "oynuyordu" ama "oynamıyordu"; Ferrari "bilinen sebepler" ile fizik gücünden çok şey kaybetmişti, formsuzlar ve sakatlar bölümüne Fink ve Sivok da adlarını yazdırınca, "ligin en az gol yiyen" kalesi, "üstelik kalecisiz de kalan" kalesi düştü!.. Yılmaz Vural'ı kutlarım; "olmayan" Kasımpaşa'yı, "o dar ve çok kısıtlı olan" imkânlarla, göreve geldiği 7'inci haftadan itibaren "böyle" bir takım hâline getirdi; sadece 12 lig ve 3 kupa maçında!.. (Bu arada, Yılmaz Vural'dan bir mislinden fazla olarak, ligli - kupalı - Avrupa kupalı tam 32 resmi maç oynamış ve hemen hemen eksiği gediği çok az olan yıldızlarla dolu derinlikli bir kadroda hâlâ problemleri çözememiş olan, yeni transferler bekleyen ve takımına "Orduspor maçındaki sefalet futbolu ancak oynatabilen" Rijkaard - Neeskens ikilisine "zaman ve takımı tanıma mazereti" ile hâlâ savunma duvarı kurmaya devam eden yorumcu ve spor yazarı arkadaşlarımızın kulakları çınlasın!..) Ama sevgili Vural yine de "3-1'lik Beşiktaş maçına bakarak" çok böbürlenmesin; çünkü "böyle" bir Beşiktaş'ı yendi; herkesin yenebileceği bir Beşiktaş'ı!.. Yeni dizi; Kölelerin İsyanı!.. Roberto Carlos'tan sonra Edu da "içini döktü"; öf ki, ne öf!.. Edu'nun listesinde kimler yok ki; kendisi, Appiah, Aurelio, Maldonado, Josico, Zico, kardeşi, Aragones ve dahası; Roberto Carlos!.. Bu tablo, bir zamanlar milleti TV ekranının karşısına kilitleyen Brezilya Dizileri'ne döndü. Başrolde de Aziz başkan!.. Ne senaryo yazılır ama; müthiş; üstelik "reyting rekorları" kıracağına da eminim; bakalım üst üste gelen şikâyetler üzerine FIFA ne diyecek "bu" Brezilya Dizisi'ne?.. Yazıklar olsun!.. Türkiye'de şikenin, teşvik priminin üzerine gitmeyenler, "teşvik primi" konusunda devletin resmi kayıtlarına giren müfettiş raporlarını işleme koymayanlar, bu raporlarda adı geçenlerin üstüne gitmeyip, hatta "onlardan birini", Borsa'ya açılmış bir büyük kulübün şirketlerinden birinin başına geçirenler, itiraf edilen belgeli tanıklı şike olaylarını bile suyuna tirit cezalarla ve sonra da "ödül" misali indirimlerle geçiştirenler, şikecileri milli takımlara çağırıp forma ve kaptanlık bandı verenler, "bunların hesabını sormayanlar", dağ başlarında silâhlı kabadayılarla yapılan konuşmaları, şehir içinde patlayan silâhları, kurşunlanan iş yerlerini görmezlikten, duymazlıktan gelen savcılara dönüp "ne yaptınız arkadaşlar" demeyenler, şimdi "gülünç" bir mazeretin arkasına sığınmış, kıyameti koparıyorlar; "Bir şey yap maya mevzuat müsait değil; kanun çıkaralım!.." Kırk defa yazdım, tekrarlayayım; bu ülkede yüzlerce, hatta binlerce kişi, "organize ve nitelikli dolandırıcılık" iddiaları ile yargılanmıyor mu, hapislerde değil mi, mahkûm olmamış mı?.. Hem de bütün dünyada "milyonlarca dolar ve euroluk bahislerin oynandığı listelere, tahtalara giren" maçlarda uluslararası bir organizasyon ile "teşvik primleri dağıtmak, anlaşmalı sonuçlar için futbolcu, teknik direktör, yönetici ayarlamak", yani "şike yapmak" da "organize ve nitelikli dolandırıcılık değilse" nedir, Allah aşkına?.. Peki daha ne duruyor spor teşkilâtı ve federasyonlar "suç duyurusu yapmak" için ve de savcılar soruşturma başlatmak için?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.