Sevgili Yalçın Dümer'in Fanatik'te "Kalamış tesisleri", sevgili Gökmen Özdemir'in Vatan'da "Galatasaray'da tezgah var" başlıklı 15 Haziran pazartesi günkü yazılarını okuyan Galatasaraylılar, herhalde günlerini "fevkalade" mutsuz geçirmişlerdir. "Rijkaard'ı getiren" Galatasaray yönetimin "Galatasaray'ı nasıl yönettiğinin tüyler ürpertici" örnekleri var, o yazılarda; okunmalı ve üzerinde uzun uzun düşünülmeli!.. Bakınız, Sevgili Gökmen'in ve Yalçın'ın yazdıklarına ekleyecek çok şeyim yok; sadece "bir şeyim" var: Adnan Sezgin, "Galatasaray'dan elini çeksin" ya da "Adnan Sezgin'in Galatasaray'dan eli çektirilsin" demekten vazgeçtim; anlaşılıyor ki; Adnan Polat "kendi başını verir ama, Adnan Sezgin'in başını vermez, vermeyecek", onların "aralarındaki bağlılık sırrı" bambaşka bir şey!.. Onun için diyorum ki; "Hiç olmazsa, Adnan Sezgin Galatasaray futbolundan, Florya'dan elini çeksin"; yoksa Rijkaard da, Feldkamp'tan, Skibbe'den, hadi "daha açığını söyleyeyim"; Del Bosque'tan ve Aragones'ten beter olur!.. Dahası; nasıl bir insandır ki, Adnan Sezgin, medyadaki, Divan ve Genel Kurul'lardaki "bunca ağır eleştiriye rağmen", hâlâ Florya'larda dolaşıp "görev yapar?.." Marttaki genel kurulda "Adnan Polat'ın başının yenebileceğini ortaya koyan" bunca başarısızlığına rağmen, hâlâ "o" unvanı taşımakta ve "o" koltukta oturmakta "nasıl" ısrar ve inat eder?.. Galatasaraylılar, "Rijkaard geldi" diye sevinin ama, durun ve düşünün; "Adnan Sezgin durdukça ve müdahale ettikçe" Rijkaard "orada" ne kadar oturur ve nasıl oturur?.. Adnan Sezgin'in, Rijkaard'a Florya'yı gezdirirken, "iki adamın yüzlerindeki ifadeyi anlatan" yazıları okuduktan sonra, işte "buraya tarih düşüyorum"; geçen yılın başında yazdıklarımız için "Bunlar Galatasaray düşmanları" diyebilen ama sonunda "aynı" konuda "Biz hata yaptık" itirafına dönen Adnan Polat'a diyorum ki; "Eğer Sezgin inadında devam ederseniz, sonunda gene 'Hata yaptık' itirafına döneceksiniz; bizden dost ikazı!.." >> Meşhediler yarışıyor!.. Bir türlü anlayamıyorum; bu gazetelerin, bu TV'lerin "spora meraklı" hiç mi sahibi yok, hiç mi genel yayın müdürü yok!.. Transfer aylarında "bunca palavra haberden" hiç mi şikâyetçi değiller?.. Gazeteciliğin pas pas edilmesinden, gazeteleriyle, TV'leriyle "asparagasçılar, yalancılar, palavracılar" diye alay edilip, dalga geçilmesinden dolayı hiç mi rahatsız olmuyorlar?.. Kaç tane futbolcu, Galatasaray'a, Beşiktaş'a , Fenerbahçe'ye "Oldu, bitti maşallah" başlık ve haberleriyle getirildi; kaç gündür "Bitti" denilen Polsen dahil, "bir tanesi" bitti mi, "bir tane oyuncu" geldi mi?.. Her transfer ayında aynı şey oluyor; at atabildiğin kadar; sanki "haber verilmiyor; Meşhediler arasında palavra yarışı yapılıyor"; nur içinde yat Ercüment Ekrem Talu; bu haberleri görünce, insan, ünlü "Meşhedi" tiplemeni nasıl hatırlamaz?!.. Atılan "40 palavradan bir tanesi" , o da "kazara oluverirse", bu defa manşetlerde "İşte bakın haberi biz vermiştik" yaygaraları ve övünmeleri de cabası!.. Utanç verici!.. >> Rekabet Kurulu ne der?.. Gazetelerde okuyorum; ama "işin aslını bana anlatacak" ne bir gazete, ne bir gazeteci çıktı; "Bank Asya Kulüpleri mi, bütün kulüp başkanları mı, tam anlayamadım; gazetelerde rivayet muhtelif, Federasyon Başkanı'nın başkanlığında bir araya gelmiş ve 'liglere göre' transfer ücreti, maç başı ve peşin ödeme tavanları tespit etmişler. Bank Asya Kulüpleri bu karara uymaya başlamışlar, vs.vs." Haber "doğru" mu, tam bilemiyorum; ama bir soru aklıma geliyor: Haber "doğru ise", Rekabet Kurulu bu işe ne der?.. >> Çok yanlış!.. Doğrusu ya Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile Trabzonspor Başkanı Sadri Şener'e şaşıyorum; "bunca başarılı bir sezondan sonra", transfer ayının "şuncacık" zamanında "o başarıları berbat eden" bir çizgiye nasıl indiler, anlamak mümkün değil!.. Demirören'in "kendi üstlendiği" ve uzun yıllar unutulmayacak "Mehmet Topuz mağlûbiyeti" ile Şener'in "Avrupa'da kapı kapı hoca araması" ve "çaldığı kapıların yüzüne kapanması" olacak ve kabul edilebilecek şey değil!.. İşte "Türkiye'de en büyük kulüplerin nasıl yönetildiğini gösteren" çok hazin ve acıklı iki örnek!.. "Mehmet Topuz'la uğraşmak" ve de "teknik adam aramak için koşuşturmak" kulüp başkanlarının işi mi?.. Ne yazık ki, "bizde böyle" ve onun için "büyüklük" sadece Türkiye'de!.. >> Vefamıza bakın!.. Büyük bisikletçimiz "Rıfat Çalışkan'ın ölümü ile ilgili olarak yazdığım yazının hemen ertesi günü" bir maille "acı bir haber daha" aldım: Yazımda adı geçen "o zamanın en büyük bisikletçilerinden ve şampiyonlarından Aytekin İpek'in oğlu idi" maili gönderen ve "Babasının 12 Mayıs'ta vefat etti ğini" haber veriyordu!.. Hey gidi "koca" Aytekin hey!.. Türk Bisikleti'ne "onca" hizmetinden, "onca" şampiyonluktan sonra "aramızdan ayrılıyorsun" ve kimselerin haberi olmuyor; vah ki ne vah!.. "Uzun ömür versin" yarın Nezir Sonakın'lar, Mustafa Palaska'lar da "aramızdan ayrıldığında" kimselerin haberi olmayacak!.. Nerede bu ülkenin spor teşkilâtı, nerede Bisiklet Federasyonu ve spor gazetecileri, nerede?.. Hepimize yazıklar olsun ve Aytekin İpek de "nur içinde" yatsın!..