Karar vermiştim; bugün "AZ Alkmaar maçında iyi sonuç alırsa" Fenerbahçe'yi, yoksa Mehmet Okur'un "ilk All - Star Türk basketbolcusu unvanını alışını" yazacaktım!.. İlki olmadı, ikincisini de "yarına bıraktıracak" vahim bir olay yaşandı ve beni "onu yazmaya" mecbur etti!.. Fenerbahçe'de "kongre gruplarını yok eden" ama "tribün gruplarına yeşil ışık yakıp", tribünleri "onlar arasında bölüştüren" yönetim, ağır bir bedel ödemeye başladı. AZ Alkmaar maçında Migros Tribünü'nde Esenler Grubu ile Genç Fenerbahçeliler Grubu arasında çıkan "kanlı" kavgada "Genç Fenerbahçeliler Grubu'na mensup" 6 gencin bıçakla yaralanması, bunlardan "ikisinin durumunun ağır olması", grubunun ortasının boşaltılarak polis barikatı kurulması ve yapılan aramada 50'den fazla bıçak ve kesici alet bulunması, Telsim Tribünü'nde Esenler Grubu'na mensup bir gözü dönmüşün tribünü Teksas zannedip tabanca ile 7 - 8 el ateş etmesi, durumun vahametini ve "nereye kadar geldiğini" çok iyi gösteriyor!.. Bir "ara" soru; bilmem ki, Migros ve Telsim yöneticileri, "kuruluşlarının isimlerinin böyle olaylarla medyada yer almasından" memnunlar mı?.. Gerçek "çok açık olarak" ortadadır!.. Sen, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı'na, hem de "UEFA Kupası maçına geleceğini açıkladığında", kulübün "resmi bildirisi" ile "gelme" diyecek, diğer "büyük kulüp başkanlarına"düğünlerde, davetlerde bile "sırtını dönecek" ve bir "merhaba" demeyecek kadar ortamı gerer ve işi "kan davası hâline getirirsen", tribündeki "gözü dönmüş" magandaların da işi "buraya kadar ve hatta daha da ötesine götürmelerinin" önüne elbette ki geçemezsin; fıkralardaki "hoca - cemaat meselesi" gibidir bu!.. Olay nereden bakılırsa bakılsın, korkunçtur!.. Ama olayın en korkunç yanı "bu bıçakların, bu kesici silâhların, bu tabancaların stada neden getirildikleri" sorusuna arandığında bulunan "tek" cevaptır: Kardeşe karşı kardeş!.. Hem de "Galatasaraylı ya da Beşiktaşlı kardeşe karşı Fenerbahçeli kardeş" değil, "Fenerbahçeli kardeşe karşı Fenerbahçeli kardeş!" Bunları yazarken tüylerim ürperiyor; sporu ne hâle getirdik?.. İftihar edebiliriz: "Sporda Şiddeti Önleme Kanunu'nu çıkarıp", sonra yan gelip yatan, "bu kanunun uygulanması için en ufak bir gayret sarf etmeyen", aksine "çıkarılan kanunun hemen hemen her hafta 5 - 10 saha ve statta pas pas edilmesini" seyreden, arada bir "Uygulayın" diye genelge gönderen yetkililer, ilgililer bir yanda!. Sporun yarışma ve rekabet kadar, "barış" demek, "dostluk" demek, "sevgi ve saygı" demek olduğunu unutan, aksine "rekabeti düşmanlık çizgilerinin de ötesine taşımak için elinden geleni ardına koymayan" başkan ve yöneticiler beri tarafta!.. Yangına körükle giden, "Oh oh! Daha dahaaa!" çığlıklarıyla "Ne kadar kavga, o kadar reyting ve tiraj" diyerek, ortalığı kızıştırmak için elinden geleni ardına koymayan bir "kulüpçü" spor medyası öte yanda!.. Düşünebiliyor musunuz; "kanlı" Çarşamba gecesinden "sadece" 3 gece önce, Ali Sami Yen Stadı'nda "bir başka büyük kulübün, Fenerbahçe'nin başkanının aleyhine maçtan önce başlayıp, maç bitene kadar yapılan ve dinmeyen kötü tezahüratı", buz gibi bir yüz ve buz gibi bir sesle "Hiç olmazsa bu defa küfür edilmedi" diye karşılayan ve üç kelimelik "bir kınama sözünü bile etmeyen, edemeyen" başkanlarla Türk sporu, Türk futbolu nereye gidecektir?.. Bunun hesabını sormayan soramayan medyayla nereye kadar gidecektir?.. Kulüp yönetimlerinin, başkanlarının artık açığa çıkmış ve nerede ise "önlenemez" hâle gelmek üzere olan bu savaşını aylardır, hatta yıllardır seyredenler ve hiçbir şey yapmayanlar, hâlâ işin vahametinin farkında değiller!.. "Düğünde bile" Beşiktaş ve Galatasaray başkanlarının olduğu masada "oturmayan" Fenerbahçe Başkanı'na "Orada oturman, bütün Türkiye'ye barış ve dostluk mesajı verecektir, lütfen git o masada otur" diyeceğimize, "hem de Ulusoy'a karşı mücadelede en önde savaşanları ve de onun yerine adı geçenleri Bakan masasına alıp" cepheleşmeyi adeta dosta düşmana ilân ettiğimizin farkına nasıl varamıyoruz?.. Ya, her hafta sonu, hemen hemen her TV ekranında "saha içinde adaleti sağlama görev ve sorumluluğunu yüklenmiş olan" hakemlerin, eleştiri sınırlarını fersah fersah aşarak, otoritelerini, onurlarını, kişiliklerini pas pas eden ve böylece "milyonlarda taraftarın ve yüz binlerce seyircisin hakemlere olan güvenini yok edip" saha ve tribün anarşisinin baş müsebbipleri olmakta yarışanları, "bizler gibi" seyretmek?.. Bu programların, "Kurtlar Vadisi'nden çok daha tehlikeli olduğunu fark edemeyerek", tribünlerde kardeşi kardeşe düşüren "kanlı gidişe yeşil ışık yaktığının hâlâ farkına varamayan" RTÜK'lerle işin nerelere kadar gideceğini tahmin etmek çok mu zor?.. İşte daha üzeriden bir ay geçmedi; Catania - Palermo maçında olanlardan sonra İtalya ne yaptı, İtalya Hükümeti ne yaptı, hemen her gün TV'lerde dinliyor, gazetelerde okuyoruz!.. Peki, biz ne yapıyoruz; sadece lâf üretiyoruz!.. Alkışlar!..