"Oturmuş" Çekler önünde Milli Takımımız sahaya "birkaç tecrübeli ile takviyeli" ümitler karması şeklinde çıktı. Fatih Terim "sadece 3-4 idmanda bir araya gelen" bu karmadan ve "sonradan oyuna girenlerden" Avrupa Şampiyonası'nın finallerine yolculuk yapacak bir takımı çıkacaraktı; ama nasıl? Terim'in "Milli Takım, iyi olan formunda olan her futbolcuya açıktır" sözü gerçekten yürürlükteyse, umudun önü de, ucu da açık!. Ne var ki; "bir antrenman havası içinde oynayan" Çekler'e karşı 90 dakikada "filizlenen" bir ümit olmadı; zaten olması da çok zordu!. "Sabır" ve "hoşgörü" sularıyla beslenecek olan zaman değirmeni, öğüte öğüte Terim'in "yeni" takımını ortaya çıkaracaktı. İlk yarıda gol pozisyonumuz yoktu. Rüştü'nün Beşiktaş maçında Gökhan'ın acemiliğiyle Selçuk Dereli'ye çaldırmadığı penaltı düdüğünü Alman Hakem Meyer'den kaçıramadı ve golü yedik. İkinci yarıya Orhan - Nuri - Yıldıray ve hemen sonra da Halil Altıntop takviyesiyle çıkan Milli Takımımız daha derli toplu oynamaya ve top yapmaya başladı. Bu tablo İzmir Atatürk Stadı'nı içerde ve dışarda tıklım tıklım dolduran seyircimizi de uyandırdı. Ne var ki, Orhan'ın hatasıyla ikinci Çek golü de geldi. Aynı Orhan 65.dakikada o dakikaya kadar tek tehlikeli şutumuzu attı ve Çek kalecisi kurtardı. Maçın sonuna doğru Ümit Karan'ın da sahaya sürülmesiyle hiç olmazsa Çekler'e tarihimizdeki özel maçlarda ikinci golü atabilmemiz peşinde koştuk; o da Ümit Karan'ın fırsatçılığıyla oldu. Ümit Karan temdit penaltısı gibi harika bir "temdit golü" atarak santra dahi yapılamadan sonucu ilân etti ve maçı berabere bitirdi.