Sağlık Raporu gerek!..

A -
A +

Bir Galatasaraylı okuyucum yazmış; çok güldüm!.. Feldkamp için "Üşüyen Tilki", Özhan Canaydın için de "Ağlayan Tilki" lâkaplarını uygun görmüş!.. Doğrusu ya, ben oldum olasıya Türk insanının mizah anlayışına inanmış ve saygı duymuşumdur!.. "İki kelime ile", mesela benim aylardır anlatmak istediğim ve bu yüzden sayfalar dolusu yazı yazdığım şeyleri anlatıvermiş; işte "o" iki kelime; "üşüyen" ve "ağlayan"; tam bir kara mizah!.. Anladığım kadar ile bu iki kelime "şu" anlama geliyor; "biri başkan kalabilmek için önüne gelene ağlıyor, öteki bu yaşta, hayati risk altında, soğuk havada titreme ve üşüme pahasına 'inadım inat' diyerek Galatasaray'ı da hasta ediyor!.." Hocası, "grip olan ve haftalarca maçlara çıkamayan" bir takım "zatürree olmaz" mı?.. Başkanı, "bu sağlık tablosuna rağmen" yeniden seçilmek için "dün sırtını döndüklerinin bile ayağına gidip kapılarını çalışıyorsa", bu "ağlamak" anlamına gelmiyor mu?.. Özhan Canaydın'a "ağlayan tilki" diyen okurum, herhalde "tilki" benzetmesini de "kongre mahareti" sebebiyle yapmış; alkışlar!.. Devam edelim: Diyor ki gazete başlığı; "Galatasaraylılara müjde; Feldkamp geldi!.." Bir kelime atlamış, "kara!.." Aslında "Galatasaraylılara kara müjde" demeliydi; "Feldkamp'ın gelmesinden" acaba Adnan Polat, Adnan Sezgin, Ahmet Akçan ve Osman Tamburacı'dan başka "memnun olan" Galatasaraylı var mı; sanmıyorum!.. "Disiplin de disiplin" diyerek takımı darmadağın eden "o" ilkeli hoca, Almanya'ya giderken diyor ki; "3 Ocak'ta toplanacağız, ben de geleceğim, idmana çıkacağız!.." Aaa, o da ne; "futbolcular kendi başlarına 2 Ocak'ta ligin ikinci yarısı için çalışmalara başlıyorlar"; yandaki binada "antrenör" Ahmet Akçan antrenmanı pencereden seyrediyor, "Ben idmana çıkmam, Hoca '3 ocak' dedi" diyor; yöneticiler şaşkın, herkes şaşkın; "koca" Galatasaray ne hâle geldi, Yarabbim?.. Peki, nerede "o disiplin ve ilke" diye bas bas bağıran Hoca; tısss!.. Bakınız, açık açık yazıyorum: Canaydın da, Feldkamp da "kulüpte başkanlık ve sahada hocalık yapabileceklerine dair" tam teşekküllü bir hastaneden "herkesi tatmin edecek" birer "sağlık raporu" almalıdırlar!.. "Sağlıkları hakkında" her gün "yeni fısıltılar ve iddialar" duyuluyor!.. Galatasaray Futbol Takımı, "Grip oldum, üşüttüm" diyerek "iki hafta" evinde yatan 75 yaşındaki bir Hoca'nın "inadım inat" diyerek yanında tuttuğu Ahmet Akçan'a, hem de liglerin ve Avrupa Kupası maçlarının en kritik döneminde, teslim edilemeyecek kadar "önemli" bir varlıktır!.. Galatasaray Kulübü, "geçirdiği ağır ameliyat ve ne zaman ne yapacağı belli olmayan tansiyon sorunu yüzünden", her zaman yapılacak olan eleştiriler ve yüklenilecek olan "ağır sorumluluklar" karşısında, "hayati risk taşıdığı" konuşulan ve "bunu", sevgili Hıncal Uluç'un telefonuna "kendi sesiyle bıraktığı" notla itiraf eden bir başkanla yönetilemez!.. İnsan olarak ben, Canaydın'ın da, Feldkamp'ın da 100'üncü yaşlarını kutlayıp "dalya" diyerek "mutlu" ve "uzun" bir ömür sürmelerini isterim!.. İşte onun için "onları" havuza itenlere söyleyeceğim bir çift söz var: Allah göstermesin, yarın "bir şeyler olursa", bu vebalin altından nasıl kalkarsınız?.. İşte, "doktor" olan Doğan Sarıbeyoğlu, "Feldkamp yaşındakiler için" soğuğun "nasıl hayati bir risk taşıdığını" yazısında açık açık anlattı!.. Peki, ey sevgili Adnan Polat Bey kardeşim; sen bu "buz kesen" haftalarda Feldkamp "saha kenarında" titrerken, "rahat bir vicdanla" tribünde nasıl oturacaksın?.. Galatasaraylılar, bilmeliler; Canaydın'ın, "başkanlık koltuğunda" sağlığı bakımından oturması mümkün mü?.. Galatasaraylılar bilmeliler; Feldkamp'ın "saha kenarında" sağlığı bakımından oturması mümkün mü?.. Doktorlar, "bu konuları" incelemeli ve "açık açık" söylemeliler!.. Ne demektir; "Efendim, stadın temelini attı; hiç olmazsa açılışını da yapsın; o zamana kadar başkan kalsın" acındırması ve duygusallığı?.. Burası Türkiye, yarın, bir şey olur mesela "kriz olur" stadın yapımı ve açılışı gecikirse, ne olacak?.. Mesela ve Allah göstermesin, "şirket zora düşer", işi bitiremez ve "yeni ihale gerekirse" ne olacak?.. Stad "5 yıl sonra açılırsa", o zamana kadar "Canaydın hep başkan mı seçilecek?.." "Ülkenin en batılı ve en okumuş camiasına sahip" koca Galatasaray, nasıl böylesine "subjektif ve garip düşünce ve görüşler içinde yönetilen" bir kulüp hâline getirilebilir?.. İnsan olarak da, gazeteci olarak da "sağlıkları konusunda" duyduklarım, "Canaydın'ın başkanlığı, Feldkamp'ın teknik direktörlüğü bırakması gerektiği" yönündedir; aksine "ancak" heyet raporları alındığında ve açıklandığında inanırım!.. İtirazı olan, beni ikna etsin; özür dileyeceğim!.. Üzülme Başkan!.. Milliyet Gazetesi'nin "Yılın sporcusu, yılın spor adamı, yılın teknik direktörü" ve de "benzer" seçimleri için yazdığım yazıya, anladığım kadarı ile Bahçelievler Belediye Başkanımız üzülmüş!.. Herhalde meramımı eksik anlattım; zira "o yazı" Belediye Başkanımızın "spora yaptığı hizmetleri" inkâr eden ya da "küçük gören" bir yazı değildi; bütün belediye başkanlarına "örnek" çalışmalar yapan Başkan'ın şuna inanmasını samimiyetle isterim ki; yazım, Milliyet Gazetesi'nin "bu anketleri son yıllarda yozlaştırması ve anketten çok 'taraftar yarışması' hâline getirmesine" idi. Milliyet belki de, "yılın spor adamı" yarışmasını ayrıştırmalıydı; "kamuda ve belediyelerde görev yapan, yani kamu kaynaklarını kullanan spor adamları için" ayrı, "kulüplerdeki spor adamları için" ayrı bir anket düzenlemeliydi!.. İşte "o zaman" belki de Bahçelievler Belediye Başkanımız Osman Develioğlu, "spora büyük destek veren" başka belediye başkanlarıyla "tartıya çıkacaktı"; mesela İzmir'in Buca'sında "büyük" spor ve spor tesisleri hamleleri yapan Belediye Başkanı Cemil Şeboy ile!.. Develioğlu ile Aziz Yıldırım'ı "yarışır" hâle getirmek; işte bizim karşı çıktığımız buydu!.. Birini "bütün bir Türkiye tanıyor" ve ülkenin her yerinden "oy alabilecek" bir kişi; ötekini "belki" sadece İstanbullular tanıyor; Van'dan, Adana'dan, Rize'den, Marmaris'ten nasıl oy alacak?.. Osman Develioğlu'nun spora desteğinin sürmesidir dileğim ve süreceğine de inanıyorum!.. Yazar ve Müdür!.. Epey zaman oldu, "başka önemli konular" gündeme girdiği için yazamadım; sıra geldi!.. Bir süre önce, Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı'nın "en değerli" oyuncusu, federasyon tarafından "tedbirli olarak" disiplin kuruluna gönderildi. Günler geçti; bir büyük gazetemizde "imzalı" olarak "şu" yazı çıktı (Gazetenin de yazının yazarının da isimlerini yazmıyorum, zira gereği yok, benim derdim, medyamızda 'böyle' yazıların yığınla olması; kimse hesap sormuyor, yazanın da, sayfaya koyanın da yanına kâr kalıyor): "Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yendiği maçta Cappie Pondexter'in son 3 saniyedeki forma şovundan dolayı Disiplin Kurulu'na verilmesi tartışmaya sebep oldu. Kimisi G.Saraylı taraftarlara tükürdü diyor, kimisi de el kol hareketlerinden bahsediyor. Peki Cappie'ye maç boyu yapılan el kol hareketleri ve edilen küfürlerin cezası ne? Herhalde o taraftarlar ellerini ağızlarına götürüp iyi niyet duası okumuyorlardı Cappie'ye. Bence karar tek kelime ile rezalet. Hele tedbirli olarak verilmesi daha da rezalet. Yani Cappie zaten yargılanmış ve cezalandırılmış." Başlıyoruz; bu yazıyı yazan arkadaş, "lütfedip" bir telefon ederek, Federasyon'daki görevliden "Cappie'nin neden disiplin kurluna verildiğini" sorabilirdi; olaydan sonra günler geçtiği hâlde sormamış, sormamış ki, "neden gönderildiğini" bilmiyor ve "miş mişli" kulaktan dolma sebepleri yazıyor!.. Müdürünün "ona" demesi gerekirdi ki; "Öğren ve gerçek sebebi yaz!.." Bitmedi; böyle "iddialı bir yazı yazan" arkadaşımızın elinin altında "Basketbol Disiplin Yönetmeliği" bulunmalı ve açıp ona bakmalı idi; eğer "Disiplin Kurulu'na gönderilme sebebi", o yönetmelikte "sporcunun tedbirli gönderilmesini" emrediyorsa, elbette Federasyon'un, sporcuyu "tedbirli" olarak disipline vermek zorunda olduğunu görürdü!.. "Seyircinin tahriki varsa", o husus "hafifletici sebep" olarak "ceza indirimi gerektirir" ki; bunun takdiri de "Disiplin Kurulu'na aittir, Federasyon'a değil!.." Gerek görürse, "Disiplin Kurulu tedbiri kaldırır"; yetki onundur!.. "Müdür", bu yazıyı yazan arkadaşa "bunu da anlatmak, bilmiyorsa öğretmek" durumundadır; "Bak kitaba, kitap yoksa, Federasyon'dan al, öğren, öyle yaz" der!.. Bitmedi; "seyircinin hareketleri" başka şeydir; maçın hakemleri ve gözlemcileri raporlarına yazarlar, "suç varsa", seyirci, Disiplin Kurulu'nun takıma ya da kulübe vereceği ceza ile cezalandırılır!.. "Seyirci öyle ya da böyle yaptı" diye, sporcu, "öyle ya da böyle yapamaz!.." Sporcu sporculuğunu bilmeli, aldığı milyonların "ona yüklediği sorumluluğun bilincinde olmalıdır!.." Her sporcu, "seyirci küfretti, el kol hareketleri yaptı" diye, Cappie gibi hareket etmeye kalkarsa, spor sahaları neye döner?.. Yapılmışsa "seyircinin hareketleri", işlenen suçun mazereti, cezasız bırakılmasının gerekçesi olmaz; ancak "hafifletici sebep ve de ceza indiriminin gerekçesi" olabilir; o kadar!.. Yani ortada arkadaşımızın yazdığı gibi bir "rezalet" yoktur; Federasyon "yargılamamış, cezalandırmamış", sadece görevini yapmıştır; o kadar!.. Ortada "görevini yapmayan" iki kişi vardır; bu yazıyı yazan arkadaşımız ve bu yazıyı sayfaya koyan müdürümüz!.. Cahil Zico!.. Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico, Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin Antalya'daki seminerinde demiş ki: "Türkiye'de en beğendiğim genç futbolcu Arda. Üzerinde çalışılırsa çok farklı işler yapacağına inanıyorum. Takımımda Arda'nın yanı sıra Hakan Şükür'ü de görmek isterdim." Yıllardır "Hakan gitsin, futbolu bıraksın" diye diye "fıtık olanlar", herhalde futbolu Zico'dan çok daha iyi biliyorlar; bu "futbol cahili" Zico'nun da "Süper Lig şampiyonu olan ve de Şampiyonlar Ligi'nde de son 16'ya giren Fenerbahçe'nin başında ne işi var", Allah aşkına?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.