"Şaibe" ne demektir?

A -
A +

Açalım Türk Dil Kurumu'nun "Türkçe Sözlüğü'nün 672. sayfasını" ve "şaibe" kelimesinin karşılığına bakalım, ne yazıyor: "Kir... Leke... Kusur..." Peki... Günlerce ve gecelerce TV'lere çıkıp, gazete manşetlerine oturup "ligi de, federasyonu da, Türk futbolunu da, hatta Türkiye'yi de şaibeli göstermeye çalışan yöneticiler, başkanlar, teknik direktörler, menajerler, yorumcular için", hatta açık açık "şaibeli" diyenler için ne yapıyoruz? Hadi diyelim ki, bunları söyleyenler, hakemler ve Futbol Federasyonu için "biz şaibeyi kusur anlamına kullandık" diyebilirler, ama ya lig için, Türk Futbolu için, Türkiye için? Besbelli ki, "bunlar için" sarf edilen "şaibe" sözcüğü ya da oluşturulan "şaibe" görüntüsü "kir ya da leke" anlamına kullanılmıştır; peki, "bunu iddia edenler" ispat ederlerse ne âlâ, edemezlerse, "bu leke ve kiri" kim temizleyecektir, Türkiye'nin, Türk futbolunun ve Türkiye liginin üzerinden? Aslında "çok pişkin" bir başkan görüntüsü vermeye başlayan Halûk Ulusoy ve yönetimi için de, hakemler için de "şaibe" sözü "kir ve leke" anlamına kullanılmıştır ya, neyse... Ömrünün üçte ikisi "emirle şampiyon bile tayin edilen" bir ülkede, "kirli" diktatörlerin ülkesinde geçen, orada doğan ve büyüyen bir "teknik adam", daha sonra "dünyada en çok şikeye, dopinge adı karışan" İtalya Ligi'nde hocalık etmiş ve "yolsuzluklar ülkesi" İtalya'da, mafyanın "başbakanlara kadar uzandığı" o ülkede çalışmış olan Lucescu, kalkıyor "Türkiye için" Romanya basınına, İtalya basınına, hatta Türk basınına diyor ki: "Türkiye yolsuzluklar ülkesi... Ligi satılmış... Bu ülkede kalmak istemiyorum... İstifayı düşünüyorum." Bu ne demektir? Ben, Futbol Federasyonu'ndan, onun Başkan'ından, "bu konularda" ümidimi kestim; hiçbir şey yapmazlar, yapamazlar!. Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili'nin TV ekranlarında söyledikleri, Beşiktaş menajeri Sinan Engin'in açıklamaları "yenilir yutulur" cinsten değil ve "Federasyonun talimatlarına göre suç" ama, Federasyon ve Başkanı "duymuyor, görmüyor, susuyor!." İyi de... Ya... Lucescu'ya "çalışma izni veren" İçişleri Bakanlığı'nın "en üst koltuklarında oturanlar" bilmem ki ne yapıyorlar? "Ben AK Parti'yim" diyen bir partinin iktidar olduğu bir ülkede, "hayatını ve nerelerde çalıştığını yukarıda özetlediğim" bir Rumen'in "ülkemiz için" söylediklerini "benim hükümetim, benim bakanlarım, benim yetkililerim" de duymadılar mı, görmediler mi, susacaklar mı? Eğer "bunları da yiyip yutacaksak" yazıklar olsun hepimize... Yazıklar olsun!.. Ve "artık" açıkça yazıyorum; Beşiktaş - Samsunspor maçından sonra Beşiktaş Başkanı'nın, Beşiktaş menajerinin, Beşiktaş Teknik Direktörü'nün ve "Federasyon üyesi" bir Beşiktaşlı'nın yaptığı açıklamaları "suskunlukla geçiren" Halûk Ulusoy, susmaya ve seyretmeye devam ederse, artık benim için de "onun federasyonu" resmen ve alenen "şaibeli" bir federasyon durumunda olacaktır!. Sorabilirsiniz; sözlükteki "hangi" anlamında şaibeli? Arif olan anlar!.. Garip bir adam!.. Bayram Yağcı'yı tanımam... Amma... "Son günlerdeki" görüntüsü ve ünü ile tanımaya başladım!. İlk sorum Başkan Halûk Ulusoy'a: Yağcı'yı bulmak ve federasyonuna almak için çok mu gayret sarf ettin? İkinci sorum, Yağcı'nın açıklamalarını "hayretle ve sabırla" dinleyen spor yazarlarına ve yorumculara: İçinizden biri de çıkıp demedi ki: "Kaç yıldır federasyonda ve kararlarında gariplikler, çelişkiler gördüğünüzü söylediniz, federasyonu şaibeli duruma düşürdünüz. Siz nasıl bir insansınız ki, böylesine bir federasyonda bugüne kadar üye olarak, hem de araştırma ve geliştirme dairesinin yetkilisi olarak görev yaptınız, sesiniz, soluğunuz çıkmadı?" Ve bir başkası çıkıp ona demedi ki: "Geçen yıl rahat rahat şampiyon olan Beşiktaş'tı. Bu yıl sekiz puan farkla devreyi önde bitiren Beşiktaş'tı... 50'ye yakın lig maçında yenilmeyen de Beşiktaş'tı... Bu federasyonla,bu hakemlerle... Şimdi anlattıklarınıza ve vermek istediğiniz görüntüye bakarsak, Beşiktaş'ın bu parlak tablosunun üzerine şaibe gölgesini bizzat kendinizin düşürdüğünüzün farkında değil misiniz?" Benden Beşiktaşlılar'a tavsiye... Siz siz olun, "Yağcı gibilerini" sakın ola ki, Beşiktaş'ın "yönetimlerine", hatta o yönetimlerin yakınlarına bile sokmayın!.. Nerede Fenerbahçe'nin kabadayıları? Beşiktaş'ın başkanı, menajeri, teknik direktörü, neler neler söylediler; Fenerbahçeliler sus pus... Nerede, "medyaya hemen hemen her gün fırça atan" anlı-şanlı Aziz başkan? Nerede, Kadıköy'ün "genç" kabadayıları; Özaydınlı'lar, Uslu'lar, Kutlualp'ler? Hadi, diyelim ki, Futbol Federasyonu Başkanı'nın "duymamakta ve susmakta" kendine göre sebepleri var; yakın arkadaşı Serdar Bilgili'ya kıyamıyor, yakında Federasyon seçimi var, Beşiktaş'ı yanında tutmaya çalışıyor!.. Peki ama, Aziz Başkan ve anlı-şanlı yardımcıları da, Fenerbahçe genel kurulundaki seçimde "Serdar Bilgili'den mi yardım bekliyorlar?" Yoksa "bu anlı-şanlı Fenerbahçeli yöneticiler", sadece "söz konusu Galatasaray olunca mı, aslan kesiliyorlar?" Vah... Vah... Az bile!.. Pek çok dostum, arkadaşım, Galatasaraylı okuyucum, "Terim için" dün yazdığım "İflâs" yazısının, haklı tarafı çok olmakla beraber "çok ağır olduğunu" söylediler... Onlara dedim ki ve şimdi de diyorum ki: "Az bile yazdım!.Terim'e gösterilen iyi niyet, müsamaha, ona verilen destek" dünyada pek az teknik adama nasip olmuştur!. Kendisinin de, takımının da ve "onu destekleyenlerin" de geldiği nokta, Terim'in getirdiği nokta ortadadır!. Ümit Karan ve Berkant için yazdığım "Bir dolar bile etmezler" başlıklı yazıma pek çok okuyucum "heyecanla" destek verdi, telefonlar, e-mailler aldım!.. Durum ortada.. "Değişim" diyen ve bunun için "Galatasaray'ın en tecrübelilerini ve formayı en üst düzeyde temsil edenleri" kadro harici bırakan ve bunda da "bizlerden büyük destek alan" Fatih Terim, "kendi radikal adımına" Ümit Karan'da ısrar ederek ihanet etmiştir. Söylediği sözün ve "verdiği mühletin" arkasında durmamıştır, duramamıştır!. Kendini, özellikle Galatasaray'ı yaralamış, "genç değişim kadrosunun" kendisine güvenini zedelemiştir!. Ümit Karan'ı çıkarıp, iki aydır "sakat" dediği, Antalya'ya götürmediği, takımla doğru dürüst tek antrenman bile yapmayan Hakan Şükür'ü sahaya sürerek, "kendi radikal adımına ihanetini daha da ileriye götürmüştür!." Peki, Necati'yi neden almıştır? "Efendim daha yeni geldi, hazır değil!." Kimse beni güldürmesin; Ümit Karan mı hazır, Hakan Şükür mü hazır? Üstelik elin oğlu, "ara transferde aldığı oyuncuları" sahaya çıkarıp "çok iyi verim alırken", Fatih Terim nasıl bir teknik direktördür ki; "Necati'yi sahaya süremez?" Peki, Antalya Turnuvası'nda üç, ligde bir ve kupada bir maç, yani beş maç oynayıp, 15'e yakın "kaleci ile karşı karşıya, yüzde yüz gollük pozisyona girip", bunun sadece bir tanesini, o da "rakip oyuncunun gayreti ile" gole çevirebilen Bratu'yu antrenmanlarda nasıl çalıştırmaktadır ki; "bu genç oyuncu, beceriksizlikte dünya rekoru kırmaya devam etmektedir?" Hadi, "Hagi gelir de, takım düzelir ve iyi sonuçlar alırsa" gene herkes "galiba bu işin sırrı Terim'de değil, Hagi'de" der diye, "Hagi" adı geçinde "öcüden korkar" gibi oluveren Terim, Hagi'yi kulübede yanında oturtmaktan kaçıyor, hiç olmazsa çağırsa Tanju'yu dese ki: "Şu forvetlerime, kaleci ile karşı karşıya iken nasıl topa vurulur, nasıl gol atılır, öğret!.." Fena mı olur? Doğrusu bu değil mi? Tanju'yu da sevmiyor mu? Bir başkası... Amma herhalde "Müfit" değil!.. Kendisinin de "yapamadığı" ortada!.. Galatasaray'a gelip giden genç kalecilerin durumu da ortada... Mondragon'un durumu da... Yani, "kaleci" işinin de Eser'le olmayacağını Sağır Sultan bile duydu ve biliyor ama, Terim hiç oralı değil!. Öyleyse... Bilmem ki, "çok mu yazmışım, az mı?" Terim, "yanlışlarında ısrar edeceği için", daha çokça yazacağız, kimsenin şüphesi olmasın!.. İşte böyle!.. Cem Papila'dan sonra, Mondragon'a "kırmızı kart gösterten" genç yardımcı hakemi ve hiç tereddütsüz "kırmızı kartını çıkaran" Bülent Uzun'u kutluyorum!. Aynı cesareti gösteremeyen "Bülent Yavuz'dan özel aflı" Ali Aydın'a da tebessüm ediyorum; anlaşılan "Kartal çok yaralı idare et" nasihatını almış, almamışsa da, öyle düşünmüş olmalı!. Ve... İşte gerçekler: Hakemler korumaz ve kollamazlarsa, "büyük" denilenlerin hâli pür melâli ortada!.. Zatan yaygara da o yüzden kopuyor; "hakemlere göz dağı veriliyor!.." Veriliyor ki; "koruma ve kollama" devam etsin!.. Aksi halde... Ligler de, kupalar da, Avrupa'da temsil hakları da tepe taklak olacak!. Federasyon Başkanı "hakemlere karşı girişilen kampanyaya karşı" sustuğuna ve gereğini yapmadığına gore, anlaşılıyor ki, o da "koruma ve kollamadan yana!.." "Neme lâzım" diyor, herhalde; "Benim başım ağrıyacağına, üç büyüklerin dışındaki takımların başı ağrısın!.." Var mı, "bu suskunluğun başka bir izah tarzı?" Aynaya bakalım! Anadolu Ajansı Bolu Muhabiri Kenan Gürbüz'ün haberi: Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Müdürü Prof.Dr. Gazanfer Doğu ve AİBÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Selami Özsoy tarafından yapılan çalışmada, spor gazetecilerinin mesleki nitelikleri araştırıldı. 18 mesleki niteliğin belirlendiği araştırma sonuçlarına göre, spor gazetecilerinin yüzde 84'ü ''Türkçe'yi iyi kullanma'' eteneğinin çok önemli olduğu görüşünü bildirdi. En önemsiz bulunan nitelik ise, yüzde 66 oranında ''Sporculuk geçmişi'' oldu. Araştırma sonuçlarına göre spor gazetecileri için belirlenen mesleki nitelikler, önem sırasına göre şu şekilde sıralandı: ''Türkçe'yi kullanma yeteneği'', ''Sporu sevmek'', ''Gerçeği yansıtmak'', ''Yabancı dil bilmek'', ''Fair-play felsefesini benimsemek'', ''Tarafsızlık'', ''Gözlem yeteneği'', ''Mesleki eğitim almak'', ''Araştırmacılık'', ''İyi insan ilişkileri'', ''Teknolojik yenilikleri izleme ve kullanma'', ''Arşiv bilinci ve spor tarihi bilgisine sahip olmak'', ''Ulusal ve uluslararası spor organizasyonları hakkında bilgi sahibi olmak'', ''En az bir spor dalında uzmanlık alanına sahip olmak'', ''Sporla ilgili yasa yönetmelik bilgisine sahip olmak'', ''Çeşitli spor dalları hakkında bilgi sahibi olmak'', ''Diğer mesleki uzmanlık alanları hakkında bilgi sahibi olmak (Mizanpaj, fotoğrafçılık vb.)'', ''Sporculuk geçmişi olmak''. Araştırmayı yürüten Selami Özsoy, çalışmanın 75 gazete, spor gazetesi, dergi ve ajansların spor servislerinde görev yapan yönetici ve muhabirlerle görüşülerek yapıldığını belirterek, ''Gazetelerin en çok gençler tarafından okunan spor sayfalarının ve spor gazetelerinin Türkçe'ye önem veren kişiler tarafından hazırlanması, gelecek için ümit verici'' dedi. İHA'nın bu defa Bursa Muhabiri Fehim Ferik'in haberi: Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, "Türk insanı günlük hayatta 200-300 kelime ile konuşuyor. Bu Türkçenin değil, insanların kelime haznesinin kısır olmasından kaynaklanıyor. Türk insanı söz varlığından habersiz.10 bin Türkçe kelime bulunuyor, bunlardan yüzde 25'inin dilimize yerleşen yabancı kelimeler" dedi. ...... Şimdi aynaya bakalım ve "spor yazarları" olarak, "yorumcular" olarak kendi kendimize soralım: Kaç kelime ile "yazıyoruz" ya da TV'lerde "şakır şakır şakıyoruz?" Sormaya devam edelim: "Doğru dürüst" Türkçe yazmayı ve konuşmayı biliyor muyuz? "Önem verdiğimizi söylediğimiz" 18 niteliğin "kaç tanesi" kendimizde var? "Konuşmalarında ya da yazılarında 1000 kelimeyi bulanımız" var mı? "18 nitelikten hiç olmazsa yarısını kendimizde bulabiliyor muyuz?" Bu haberleri bana gönderen sevgili Ömer Faruk Ünal'a teşekkürler.. Elbette, şimdi bana kızanlar olacak, ne yapayım; böyle haberler gönderip beni fena halde tahrik ediyor, sevgili Ömer Faruk!.. Kızacaklar, bana değil, ona kızsın; "tek seçici" o!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.