Sakın ola, sevgili Arıboğan!..

A -
A +

Sakın ola, sevgili Arıboğan!.. Haberi, "Hürriyet'te okuduğumda"kafama takılan "bir cümle vardı"; "Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakçı'nın bu teklifi, Lütfi Arıboğan'a götürmeden önce Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a danışarak, görüş aldığı belirtildi." İşte sevgili Arıboğan, "Düşünüp karar vereceğim"dediğin "sonradan genel koordinatörlüğe dönüştürülen genel sekreterlik teklifi"ile ilgili gelişmelerin "püf noktası"burada!.. "Aziz Yıldırım'dan icazetli"bir görevi nasıl kabul eder, nasıl çalışırsın? Bir; "bu zat", daha dün, senin "Basketbol Federasyonu Başkanlığı'na seçilememen için"elinden geleni yapmadı mı? İki; "bu zat"kim oluyor ki, "özerk"Futbol Federasyonu'nun Başkanı, "Federasyonu'nda profesyonel görev vereceği bir kişi için"gidip "bu zattan icazet alıyor?" Böyle "özerk"federasyon olur mu? Ve "böyle"bir Federasyon'da, "senin gibi Türk Sporu'nun yarınlarında çok önemli görevler alacak"ve kim bilir belki de "yakında", her türlü baskı ve oyunla elinden alınan "Basketbol Başkanlığı"koltuğuna oturabilecek bir kişi nasıl "görev alabilir"ve ne yapabilir? "Böyle bir federasyonda"harcanmana gönlüm hiç razı değil, onun için diyorum ki; "Aman sakın ola sevgili Arıboğan, sakın ola!.." Elbette, son kararı sen vereceksin; dilerim ki "o karar senin için hayırlı olsun!.." Cevap ver; Onur Belge!.. Yooo... Bu işin peşini bırakmayacağım!.. Taaa ki, ya Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı Onur Belge ve yönetim kurulu üyeleri "Tüzüğümüzün onlara yüklediği ilk ve en önemli görevi hakkı ile yerine getirene"ya da "yerlerini bu görevi hakkı ile yerine getirebilecek olanlara bırakana"kadar!.. Şimdi Onur Belge'ye soruyorum: Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile, "bir zamanlar el üstünde tuttuğu"ama sonra "iki yıl kulüpten ihraç ettirdiği"ve "geleceğin Fenerbahçe başkan adayları arasında adı geçen"Sadettin Saran'ın "herhangi bir yerde bir araya gelmesi, bunun resimlenmesi, birbirlerine karşı tutum ve davranışlarının ne olacağı"haber midir, değil midir? Elbette haberdir ve "gazeteciler"bu olayın peşine düşmezlerse ve "mümkünse resimlerini çekmezlerse"görevlerini yapmamış olurlar!. Peki, "görevini yapmak için"çaba harcayan gazetecilere reva görülenin ne olduğunu açıkça ortaya koyan şu haber nedir: F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile eski yönetici Sadettin Saran, dün aynı uçakla Antalya'ya gitti. VIP Salonu'nda uçak beklerken oldukça öfkeli olduğu gözlenen Yıldırım, fotoğrafını çekmek isteyen basın mensuplarına 'Sakın çekmeyin, telefonu kafanıza fırlatırım' diye bağırdı. Yıldırım'ın bu tavrına diğer yolcular tepki gösterdi. Bir "peki"daha: Her fırsatta "gazetecilere, spor yazarlarına hakaret etmeyi"alışkanlık hâline getiren, "onca insanın arasında"Antalya Havaalanı'nda da "bu çirkin gösterilerinden birini yapan"Aziz Yıldırım'ın "son davranışı için"söyler misiniz bana, "havalanında bulunan yolcular bile tepki gösterirken", sayın Başkan Onur Belge ve arkadaşları; "sizler ne yaptınız?" Ve gene soruyorum: Sizler, "o görevlerde"meyhane açmak için mi varsınız? Her şey ortada; Federasyon yok!.. Ya "teşvik primi suç değildir"deyin ve talimatları değiştirin ya da, "talimatlarda teşvik priminin suç olduğuna dair hükümleri bulundurmaya devam edecekseniz"; gereğini "yapamıyorsanız bile", yapmaya çalışın!.. Ve hiç olmazsa, "Kulüpler Birliği Başkanlığı'nı adeta Gençlerbirliği Başkanlığı'na dönüştüren", pervasızca "teşvik primi verilmesine arka çıkan"İlhan Cavcav'a "Ne diyorsun arkadaş"diye bir soruşturma açın!.. Son ayların "en başarılı ve en önemli"gazetecilik olayını gerçekleştirenlerin başında gelen Tuğrul Yenigün'ün ortaya saçtığı "TMSF belgelerini"ciddiye alın ve Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu ile yaptığı konuşmayı "duymadıysanız duyun, ekranlarda görmediyseniz görün"de, "bir soruşturma"başlatın!.. Hakkında "teşvik primi"konusunda bunca iddia bulunan Ergun Gürsoy çıkıyor; "Ben tek yetkili olsam, Galatasaray'ı bu yıl şampiyon yaparım"diyor; Futbol Federasyonu'ndan bir yetkili de çıkıp "Bu nasıl söz arkadaş, söyle bakalım nasıl yaparsın"diye sormuyor, soramıyor!.. Olaylara "Meclis el koydu"; ama "asıl görevli ve sorumlu olanlar"umursamıyor; duymuyor, görmüyor, konuşmuyor, yapmı yor, seyrediyor!.. Neredesiniz spordan sorumlu Başbakan Yardımcımız, neredesiniz Gençlik ve Spor Genel Müdürümüz; Futbol Federasyonu uyuyorsa, "onu uyandırmak"sizin göreviniz değil mi, Futbol Kanunu'nda "denetim ve gözetim"yetkiniz yok mu, sizin müfettişleriniz, sizin disiplin kurullarınız yok mu? "Sporu temiz tutmak, şiddetten korumak"sizin de baş göreviniz değil mi? Lütfi Arıboğan'a, sanırım "basketbol seçimlerindeki haksız ve üzücü tablonun sızlattığı vicdanlar"sebebiyle, "Yüzme Federasyonu Başkanlığını hediye etmek gibi"sağlıksız ve çarpık tekliflerle uğraşmak yerine, sporumuzu "kirleten"olayları önlemeye eğilmek ve "gerekenleri yapmak"daha doğru olmaz mı? Bilmem ki, daha ne diyeyim, ne yazayım? Doğru mu? İstanbul'dan, Galatasaray'ın göbeğinde olan bir arkadaşımla telefonla "Galatasaray'ın para ve transfer durumu"konusunda konuşuyordum. Dedi ki: "Tam bir danışıklı döğüş var. Yönetim gerçekten istese, hele hele Ergun Gürsoy aradan çekilse, Ümit Karan işi de, Saidou işi de bir iki gün içinde biter. Ama, oyun başka... Ergun Gürsoy, Hagi'nin burnunu sürtmeğe karar vermiş... Kendi aldığı Saidou'yu bıraktıracak Hagi'nin istediği Petre'yi gönderecek... Ümit'in de, Saidou'nun da menajerlerini yanına almış, hem Canaydın - Gökşen ikilisi ile, hem de Hagi ile oynuyor..." Bu iddia "doğru"ise, vay ki ne vay... Bitmedi... Bir soru sordu, dostum: "Trabzonspor'un, Gençlerbirliği'nin faydalanamadığı, oynatmadığı, başından attığı ve futbol yorumcularımızın devamlı olarak eleştirdiği oyuncular daha ocak ayı başlar başlamaz Avrupa'da takım bulurken, futbol yorumcularımızın yere göğe koyamadığı Ümit Karan ve Saidou neden kulüp bulamıyor?" Hımmm... Burada duralım: İki ihtimal var: Ya Türk spor medyası "futboldan anlamıyor"ya da "işin içinde başka işler var!.." Durum açık; futbol yorumculuğumuz da, Galatasaray da bitmiş, ağlayanları yok!.. Sabri'ler yetişiyor!.. Galatasaray'ın "genç yıldızı(!)"Sabri'nin, hem de "kolunda kaptanlık pazubendi varken"yaptığını TV ekranlarında gördük!.. "Bir taç kararı için", gencecik bir yardımcı hakeme "ağız dolusu küfretti"ve de kırmızı kartı gördü; hem de bir hazırlık maçında!.. Bu ilk değil... Son da olmayacak!.. Hakan Ünsal'ından, Hasan Şaş'ına, Sabri'sine kadar "genellikle Türk olan"Galatasaraylı futbolcular "hakemlere ve hatta rakip oyunculara karşı"agresif olmayı, "çirkin sözler söylemeyi"yıllardır âdet hâline getirdiler!. "Avrupa Kupaları'ndaki başarılar"sebebiyle, başta hakemlerin müsamahası, ardından teknik adamların, yönetimlerin ve hatta Federasyonun ceza kurullarının azami hoşgörüsü ile, "bu kötü ve çirkin alışkanlık"yerleşik bir hâl aldı ve Galatasaraylı oyuncular pervasızlaştıkça, pervasızlaştı!.. Ve sonunda işte Sabri'ye kadar, "dünkü çocuğa kadar"iş geldi dayandı!. Elbette, A takımında "daha sahaya ilk adımını atar atmaz"biz de ona "yıldız"unvanını verir, "yere göğe koyamazsak"olacağı; elbette budur!. Şimdi, "5 aydır futbolcularına para veremeyen"bir yönetim kurulu, Sabri'ye hak ettiği cezayı verebilecek mi; güldürmeyin beni!.. Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu da, Tahkim Kurulu "yarı yarıya düşürmezse", en fazla "iki maç ceza ile"dosyayı kapatacak; böylece Sabri ve daha bir çok Sabri, "maçlarda hakemlere en ağır hakaretleri yapmaya devam edecek!." Değiştir talimatı; "koy en az 5 maç ceza ve yanına da ağır para cezalarını", bakalım böyle pervasızca davranmaya devam edebilirler mi? "Hakeme küfürden, hakaretten, tacizden"daha ağır bir suç olabilir mi, bir futbolcu için? Olmaz, ama "en ağır suç", sadece "bir - iki maç ile"geçiştirilirse, olacağı işte Sabri'nin yaptığıdır!. Bitmedi.. Galatasaray'da "yeni Sabri'ler geliyor!.." Bilmem "14-16 yaş grubu olan B Gençler İstanbul Şampiyonu Galatasaraylı genç yıldız (!) ların", İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un gençleri ile Florya'da yaptıkları ve 2-1 kaybettikleri maçtan sonra hem de "hocaları"ile beraber misafir takıma reva gördüklerini duydunuz mu? Ben, tribünlerde oturan anaların, babaların yetişip, araya girerek rakip gençleri kurtarmasalar, "nelerin olabileceğini"anlatanların nakilcisiyim!. Ve merak ediyorum; Futbol Federasyonu "bu konuda"ne yaptı, ne yapıyor? Ve de, "bir taç için hakemlere ağız dolusu küfür eden"Sabri'ler böyle yetişiyor!.. Yanlış bir tutum!.. Sevgili Ömer Faruk'un "Hakem Semineri'nin ardından"yazısını büyük bir üzüntü ile okudum. Türk hakemliğinin Bülent Yavuz ve Sabri Çelik yönetiminde ne hâle geldiğini "öyle hüzünlü ama öyle ustaca anlatmıştı"ki; bu işe "yabancı kalan"benim gibilere bile mesajlar kolaylıkla ulaşabiliyor!. Bence yıllardan beri "yapılan en büyük yanlışı"da çok iyi ortaya koymuştu, sevgili Ömer Faruk: "Hakemleri, spor yazarlarından kaçırmak ve iki camianın arasına uçurumlar koymak!." Bu büyük yanlış; spor yazarlarının, "bir tanışıklık, dostluk ve arkadaşlık çemberi içinde olan"futbolculara, teknik adamlara, yöneticilere "çok zaman gösterdikleri müsamahayı, iyi niyeti ve eleştiri dengesini", hakemlere göstermemelerinin ana ve temel sebebi idi!. Çoğunlukla "bir selamın bile eksik olduğu"bir ortamın insanları, yani hakemler için, "başka insanlar"yani spor yazarları neden "iyimser olmaya"gayret etsinlerdi ki? İşte, "hakemleri yöneten kişilerin"anlamadıkları ve bir türlü de anlamak istemedikleri "konu"buydu!. Zira "onlar", hakemler - spor yazarları yakınlaşmasının "kendilerinin aleyhine olacağını, hakemlerin gazetecilere 'kendileri ile ilgili' bir sürü şeyi anlatacaklarını"düşünüyor; hakemleri, gazetecilerden uzak tutmayı "ilk görev sayıyorlardı!." Olan da "önce hakemlere oluyor", sonra da "bumerang"asıl hedefine yani "kendilerine dönüyor ve vuruyordu!." Spor yazarlarına "merhaba"diyen hakemlere "hiddetli ve şiddetli"gözlerle bakan "Merkez Hakem Komitesi üyeleri ve başkanları", bilesiniz ki, hakem camiasına kötülük yapıyorsunuz ve "hakemlerin yerden yere vurulmalarının da baş sorumlusu"sizlersiniz!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.