Önüme çıkan "futbolla ilgili" tanıdık tanımadık ama beni tanıyan herkes soruyor; "Galatasaray şampiyon oldu mu, olur mu?.." Hepsine şunu söylüyorum; "Galatasaray galibiyeti hak ettiği maçta Fenerbahçe'ye bir gol daha atıp, ikili averajı eşitlese idi, 'yüzde 51 şampiyon' derdim, zira 'puan eşitliği hâlinde' genel averajda Fenerbahçe'yi geçebilirdi!.. Ama şimdi diyemiyorum, şampiyonluk için son haftanın son düdüğü beklenecek." Sonra da ekliyorum: "Ne var ki, şampiyon olmasa da benim şampiyonum Galatasaray; parasızlığa, yıkıcı Feldkamp'a, takımı darmadağın etmesine, komik işler yapmasına, bu duruma çok geç ve ancak futbolcuların anlatması üzerine müdahale eden yönetimin zaaf ve hatalarına, onca sakatlığa ve takıma gelen büyük cezalara, Galatasaraylı medyanın 'duayen' de denilen "bazı" sabit ve art fikirli kişilerinin Hakan Şükür'ü bitirme çabalarına (ki, hâlâ bu insafsız yıkıma devam ediyorlar ve mesela oynadığı sürelerde takımın gençleri kadar koştuğu istatistiklerde yazılı olduğu hâlde, ona 'durağan' diyecek kadar kendilerini kaybediyorlar) rağmen, bu kadro son maçın son düdüğüne kadar, bir eli yağda, bir eli balda olan Fenerbahçe ile başa baş mücadele etmiştir; daha ne olsun?.." Bu sezon gösterdi ki; "Türkiye için Türkiye'nin en iyi kadrosu" Galatasaray'dadır ve bu kadronun bütün oyuncuları kutlanmaya lâyıktır; zira "Feldkamp gibi bir yıkıcıya rağmen" bugünlere gelmişler ve takımı da getirmişlerdir!.. Fenerbahçe derbisi, "bu görüşümü" çok iyi yansıtmıştır; "Avrupa fatihi ve tarih yazıcısı" Fenerbahçe'ye Ali Sami Yen'de futbol oynatmamış, kendileri oynamış ve istenen sonucu almışlardır!.. "Galatasaray'ın teknik direktörü yok" diyenlerin yaygaraları ile (ki, içlerinde ben de varım); bu konu haftalardır yazılır, çizilir ve konuşulurken, bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Bu Cevat Güler kimdir" diye araştırmamış, soruşturmamıştır; taa ki, takımı 4'te 4 yapana kadar!?. Nihayet benim de aklım başıma geldi, oraya buraya baktım, ona buna sordum; evet, Güler, "büyük takım çalıştırmamış" ve "bu yönüyle" ramp ışıklarına çıkmamıştır ama, "hoca olarak" geçmişi, "eğitiminden başlayarak" piyasada "o takım senin, bu takım benim" diye koşuşturan "nöbetçi teknik adamların çoğundan" daha parlak ve sağlamdır. "Egzersiz fizyoloji üzerine" master yapmış. Bir üniversitede "antrenman teknikleri" dersinin de hocası!..Bitmedi; "yıllarca" birçok ünlü teknik direktörle beraber çalışmış. Çalıştırdığı "genç" takımlarla İstanbul - Türkiye şampiyonlukları var!.. Alt yapılarda, İkinci - Üçüncü liglerde hocalık yapmış!.. Aklı başında, olgun, ne yapacağını bilen, ne yapması gerektiği konusunda görevli arkadaşlarıyla tartışan - paylaşan, kolektif çalışmayı seven ve uygulayan 49 yaşında bir hoca!.. Zaten, göreve geldiğinden beri, "oradan buradan bulunacak" bir "nöbetçi" hocadan "daha iyi olduğunu" gösteriyor ve bizleri fena hâlde mahcûp ediyor!.. Galatasaray şampiyon olur ya da olmaz, o ayrı mesele, ama Cevat Hoca'nın Galatasaray'a yaptığı katkı inkâr edilemez; ondan ve mesai arkadaşlarından "Galatasaray hocasız" diye yazıp çizdiğim ve konuştuğum için özür diliyorum!.. Bana göre, 2007-08 sezonundaki Feldkamp'tan kat be kat iyi ve işinin ehli olduğunu gösteren ve en önemlisi, "yolunu şaşırmamış" bir hoca, o!.. Derbinin bir başka gözüme çarpan tarafı, maçın hakemi Fırat Aydınus'un, "maçın son 30 dakikasında", özellikle "penaltı dahil, çalmadığı düdükler" ve "gösterdiklerine nazaran çok daha haklı olacak olan göstermediği kartlar" ile adeta "Ah, maç bir beraber bitse" isteğini ortaya koyacak kadar açığa çıkan bir görüntü vermesiydi; yazık!.. Galatasaray'ın hocaları, "çok koşan ve çok iyi işler yapan" Barış'a demeliler ve kabul ettirmeliler ki; "Sen Arda değilsin, sen bırak ikili -üçlü duvarlar arasında çıkmayı, teke tekte adam geçmekte bile zorlanıyor ve çoğunda başaramayarak, topu kaptırıyor, rakibe hızlı kontratak imkânı veriyorsun. Bırak bu işi, tek ve basit top oyna!.." Nonda'ya da demeliler ki; "Artık şu ofsayta düşmemeyi öğren, senin mevsim başından beri düştüğün bol ofsaytlar yüzünden, Fenerbahçe'nin futbol oynamasına müsaade etmediğimiz ve oyunun tek hakimi olduğumuz bir maçta bile pozisyon fakiri oluyoruz, zira yüzde yüz gollük en az 4 - 5 akınımız, senin ofsayta düşmen yüzünden yok oluyor; en sondaki rakip oyuncu ile onun hizasındaki yardımcı hakeme bakıp, o hizayı geçmemek bu kadar güç mü, ey derbinin altın golünü atan kahramanımız?.." Şimdi, okuyucularım, diyecekler ki; "Peki Fenerbahçe'den bir şeyler yazmayacak mısın, derbi ile ilgili?.." Onlara diyeceğim ki; "Derbi'de Fenerbahçe var mıydı, ben görmedim" Ve ekleyeceğim; "Maçtan sonra bir Galatasaraylı arkadaşım telefon etti, hayatından çok memnundu ve bana 'Bu nasıl iş, belki de son yıllarda en rahat seyrettiğim bir maç oldu, maç başladıktan 10 dakika sonra Fenerbahçe'yi yeneceğimizi, hem de rahat yeneceğimizi anlamıştım, puromu yakıp keyifle ve hiç endişeye kapılmadan 90 dakikanın bitişini seyrettim' dedi!.." Haksız da değildi!..