Satranç ve Fatih Terim!..

A -
A +

Galatasaray-Nantes maçından sonra bazı yorumcular "sahadaki futbolu, iki teknik direktörün satranç oyununa benzettiler!." Doğrusu, iki takımında 90 dakika sahada yaptıklarına,yapmak istediklerine bakarsak, "bu benzetmenin yerinde olduğunu" söyleyebiliriz. Oyunda, "kişisel gayretleri ile" futbola ve skora katkıda bulunacak "Sergen gibi oyunculara da, bu becerilerini göstermek imkanı verilmeyince", geriye sadece ve sadece "iki teknik adamın talimatı ile oynanan son derece kontrollü bir futbol" kaldı!. "Artılarıyla beraber" 90 dakikada "koşan, durmadan koşan, pres yapan, rakibe nefes alacak alan bırakmamaktan başka bir şey düşünmeyen" futbolcuların, yaptıkları "ufak bir hatadan sonra bile" dönüp teknik direktörlerine bakmaları, "kontrollü futbolun nereye kadar uzandığını" çok iyi gösteriyordu! Böyle bir maçta, Galatasaray sadece 2.5, Nantes da 1.5, yani iki takım toplam 4 gol pozisyonu yakalayabildi, onlar da gole çevrilemeyince maç 0-0 bitti!. Ve... "İki santranç ustası" yenilmemiş olarak sahayı terketti!. Benim "amatör olarak" çocukluğumdan beri "satranca merakım vardır!.." Satranç tarihinin "büyük üstatlarını ve şampiyonlarını" az çok tanırım. İçlerinde Capaplanca, Kasparov, Ficher gibi "riski göze alan, rakibini yenmek için mükemmel kombinezonlarla atak oynayan", izleyenlere ve inceleyenlere "keyif ve zevk veren" oyunlarıyla ünlenen şampiyonlar da vardır, Alekhin, Euve, Lasker, Karpov gibi "sağlama, garantiye oynayan", rakibin yapacağı "en ufak hatayı değerlendirerek, onu yenmeyi hedefleyen" ve bu yüzden "oyun sonu dehaları" olarak nitelendirilen şampiyonlar da! Ben, "her zaman" ilk gruptakilerden yana oldum!. Eğer satranç bir oyunsa, neden "sıkıcı", nerde ise 80-90 hatta 100 hamlelik "savunma ve hata yapmama ağırlıklı" oyunları tercih edeyim? Tıpkı, "bir oyun olan" futbol gibi... Tıpkı Galatasaray - Nantes maçı gibi!.. Elbette, "bile bile, göz göre göre mağlubiyeti hazırlayacak takım tertiplerini ve taktikleri" savunmuyorum, amma... İnsanlar, "onca parayı ödeyerek" tribünlere 90 dakika "40-50 metreye sıkışmış didişmeyi mi seyretmeye geliyorlar?" İnsanlar, TV başlarında, "son derece kıymetli olması gereken saatlerini", böylesine "sıkıcı bir oyunu izlemek" için mi harcıyorlar? İşte ben, bu soruların cevabını "kendi yönümden açık açık verdiğim için"; ünlü Herrera'nın takımlarının maçlarından ne kadar "nefret etti isem", Cruyff'un teknik direktörlük yaptığı ekiplerin oyunlarını "büyük keyif ve zevk alarak izledim!" Şimdi geliyorum, bu bitmeyen ve bitmeyecek olan satranç oyununda "bir başka ustanın" durumuna!.. "Bu usta" Fatih Terim!.. O, "Kasparov gibi, Capaplanca gibi, Ficher gibi" bir usta!.. O, Cruyff gibi bir usta!.. Ama, ne yazık ki O, "onun ve onun yapmak istediklerinin kıymetini bilemeyecek" bir zihniyetin hüküm sürdüğü İtalya'da!.. Herrara'nın katanaçiosunun çok uzun yıllar "vazgeçilemez" bir oyun düzeni olarak damgasını vurduğu İtalyan futbolunda,hala kafa olarak "önce yenilme, sonrası Allah kerim" zihniyeti hakim!.. Onun için Fatih Terim'in İtalya'da işi çok güç! Onun için, Terim'in İtalya'da "ayaklarını yere sağlam basacak zamanının olup olmadığı" meçhul!.. Zaccaroni'ye tanınan "20-30 maçlık mühlet", Fatih Terim için hemen "3-5 maça indiriliveriyor!." Neden? İtalyanlar, yöneticileriyle, teknik adamlarıyla, medyasıyla, kulüpleriyle, henüz Terim'in Türkiye'de, Galatasaray'da yaptıklarını "hazmetmeye ve bunun için de makul bir süre sabır göstermeye" hazır değiller!.. Terim, İtalya'da "hep kazanmak ve iyi olmak" zorunda!.. Futbol gibi bir oyunda buna imkan var mı? Üzüldüğüm bir başka konu; Terim'in "tabu haline haklı olarak soktuğu özel hayatının, aile hayatının, hatta yatak odasının bile İtalya'da mizah olarak TV'lere, sahnelere aksetmesi!.." Türkiye'de "biraz yoğunlaşan" eleştirileri karşılamak için Terim'in nasıl hiddetli ve şiddetli tavırlar ortaya koyduğunu hatırlayan bizler, şimdi İtalya'da "böylesine haksız ve çarpık" gösterilere karşı nasıl davranacağını, merak ve endişe ile izliyoruz! Temenni edelim ki, Terim kazansın ve "nasıl bir satranççı olduğunu" cümle aleme göstersin! Bunu gösterecek zemini ve zamanı da bulabilsin!.. Denizli'nin en büyük hatası!... Kalemlerini "eleştirmek için değil, hakaret etmek için" sivrileştirenler ve "geçmişten kalan intikamlarını almak isteyenler", Mustafa Denizli'ye durmadan vuruyor!.. Dikkat edin "vuranlardan" söz ediyorum, "aklı başında eleştiri yapanlardan" değil!.. Avrupa maçlarında alınan başarısız sonuçlar, "onlara bekledikleri ve istedikleri fırsatı" verdi!. Hey gidi hey... Bir zamanlar "hem de ilk devrenin sonunda Fenerbahçe'nin 9 puan gerisine düştüğünde Galatasaray'ı ve onun teknik direktörünü eleştirdik" diye bize ateş püskürenler, Fatih Terim'in TV ekranlarında "ağız dolusu hakaret ve küfür yağdırmasını bile haklı bulanlar", bakıyorum "şimdi" daha ligin ilk yarısının ortasında "son derece ağır eleştirilerini, hakarete de dönüştürerek" yağdırıyorlar! Diyecekler ki; "Ama Denizli Avrupa maçlarında da çok başarısız!.." O zaman da Terim'in Galatasaray'ı grubunun averaj takımı olmamış mıydı? Terim'i eleştirmek haksız ve yasak, Denizli'yi yerden yere vurmak haklı ve serbest; işte çifte standardın dik alası!... Aslında, Mustafa Denizli, "sezon başında yaptığı büyük bir hata ile", bütün bu söylenenleri ve yazılanları hak etti!.. Bu hata, Denizli'nin "şampiyon yaptıktan sonra Fenerbahçe'nin başında kalması ve daha büyük başarılara imza atacağını umması" şeklinde özetlenebilir!. Futbolun içinden gelen ve Türk futbolunu çok iyi tanıyan Denizli gibi "bir kurdun, Fenerbahçe'de başına neler gelebileceğini o günlerden tahmin etmesi ve görmesi gerekirdi!." Ama, Denizli'nin "riski sevmesi", onun gerçekleri görmesini engelledi, engelleyince de adeta göz göre göre bugünlere gelindi!. Şimdi "işin içinden çıkamayacağı" bir noktada!.. Sadece, "son haftalarda onu terk etmiş gibi görünen şansı", dargınlığı bırakıp ona dönerse, durumu kurtaracak bir pozisyonu yakalayabilir!. Aksi halde, "kendisi hakkında hiçbir zaman samimi olmamış" bir başkanla ve yönetimle daha fazla "beraber olmak" şansını tamamen kaybedecek ve hızla "kariyerini de yemek" durumunda kalacaktır!. Yazık!.. Galatasaray'ın şansı!.. Galatasaray'ın Nantes'ı yenmesi onu hem Şampiyonlar hem de Türkiye liglerinde rahatlatacaktı! Şampiyonlar Ligi'nde gruptan çıkmayı garantileyecek olan Galatasaray, önündeki üst üste dört önemli maçın yükünü de, stresini de yarı yarıya azaltacaktı!. Ama, Lucescu'nun "Önce yenilme... Bir puan da iyi puandır" stratejisi,Galatasaray'ı bu imkandan mahrum etti!.. Buna karşılık özellikle Türkiye Ligi'nde, Galatasaray'ın önüne "beklenmedik bir şans" çıkıverdi!.. "En büyük rakiplerindeki" teknik direktör krizleri... "Teknik direktör krizleri zinciri", Gaziantepspor halkası ile başladı, Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor halkaları ile devam ediyor!.. Görülüyor ki, bu kulüpler de "her an bir hoca değişikliği olabilir!" Hocalar bu stresi yaşıyor, futbolcular bu stresi yaşıyor, yönetimler bu stresi yaşıyor ve medyada "kulüp yorumcuları" kaynayan kazanları iyice karıştırmak için ellerinden gelenleri artlarına koymuyor!... İşte Galatasaray'ın en büyük şansı!.. Lucescu ve talebeleri "bu şansı iyi kullanıp", arayı daha da açamazlarsa, "hoca krizlerini atlatacak" takımların nefesini hep enselerinde hissedecekler!. Üç kulvarda yarışmanın stres ve yorgunluğu da buna eklenince, işlerinin çok zor hale geleceği ortada! Öyleyse, "fırsat bu fırsat" diyerek, ligde bu haftaların lehlerine olan havasından azami şekilde yararlanmaları gerek! Bilmem ki, Lucescu ve talebeleri "bu nimetin farkındalar" mı? Çalımbay'ın çalımı!.. Göztepe teknik direktörü Rıza Çalımbay, yönetimin kadroda yaptığı "büyük tırpan" konusunda "Sorumlu ben değilim, yönetimin takdiri" gibilerden sözler ediyor!.. Beşiktaş'ın "muhtemel yeni teknik direktörü" gözü ile bakılan Çalımbay'a bu sözleri ve aldığı bu tavır hiç yakışmıyor!. Yönetimin hafta içindeki operasyonu sanırsınız ki, Hoca'ya sürpriz olmuş!.. Mevsim başında, Göztepe'nin bir hazırlık maçına gitmiş ve Çalımbay'ın sahaya sürdüğü kadroyu görünce, İzmir futbolunu yakından izleyen spor yazarı arkadaşlarıma sormuştum; "Falan... Falan... Falan... Bu takımda yoklar mıydı? Transferde gittiler mi? Neden kadroda yoklar?" Arkadaşlarım bana "kaptan Metin de dahil olmak üzere" 4-5 futbolcunun "Hoca tarafından istenmediğini,bu futbolcularla Çalımbay arasında kara kedi olduğunu" anlatmışlardı! Şimdi bakıyorum, "yönetimin tırpanladığı futbolcular", daha mevsim başında bana "Hoca istemiyor" diye anlatılan futbolcular!, Ve de Hocamız diyor ki; "Benim dahlim yok, yönetim yaptı!.." Gelin de inanın bakalım, inanabilirseniz? Peki ama sevgili Rıza Çalımbay, siz hiç mi değişmeyeceksiniz? Hatırlıyorum, Beşiktaş'taki kaptanlığınız sırasında da "yönetimin bazı arkadaşlarınız için aldığı ve uyguladığı kararlarla da hiç ilgilenmez", hatta "bana ne" gibilerden dönüp bakmazdınız!. Peki ama, "büyük takımlara bu huyunuzla nasıl hoca olacaksınız ve futbolcularınız size nasıl güvenecek?" Garip ama gerçek!.. Futbol Federasyonu'nun "güçlü adamı" Gündüz Tekin Onay, taa "rahmetli" Orhan Şeref Apak'ın talimatıyla "genç milli takımın başına getirildiğinden beri" tanıdığım sevdiğim bir arkadaşımdır! Onun bu göreve getirilişinde destek ve yardımım olmuştur! Ağabeyi Yılmaz Tekin Onay, "kardeşim kadar sevdiğim can dostumdur!." Gündüz Tekin Onay, hatta "bir aralık" Uluç kardeşlerin sorumluluk taşıdıkları bir gazetede "kısa dönem spor yazarlığı da yapmıştır!." Son 8-10 ay öncesine kadar "bu ağabey-kardeş ilişkileri" zaman zaman kesilse de, hep devam etmiştir!. Ne var ki, son 8-10 aydır sevgili "Onay kardeşler" birdenbire "ortadan kaybolmuşlardır ve sanki yer yarılmış da içine girmişlerdir!.. Düşünüp taşınıyorum, "sormak için uzun zaman onları arayıp durdum" ve sonunda vazgeçtim; "Acaba sebep ne?." Hııımmm!. Benim tahmin ettiğim bir sebep var!.. Star TV'de proğram yapan, maç anlatan "oğul - yeğen" Tekin Onay için yazdığım "bir kaç eleştiri yazısı" onların bu küskünlüğüne ve kaçışına sebep oluşturmasın? Anlaşılan, ağabey-kardeş Tekin Onay'ların gazeteciliğe başlayış yıllarında "onlara gazeteciliği öğrenirlerken yaptığım yardımları ve eleştirileri" unutmuşlar, "oğul-yeğen" Tekin Onay'a "doğruları öğretmek ve yanlışlarını göstermek için yazdıklarımdan" alınmışlar! Olabilir, ama altını çizerek belirtmeliyim ki, ben "hatasını ve yanlışını gördüğüm zaman" genç Tekin Onay'ı eleştirmeye devam edeceğim. Zira, onun hem meslekte, hem ailede ağabeyiyim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.