Schuster'e teşekkür etmeliyiz!..

A -
A +

"Türkiye'de 1960'ların futbolu oynanıyor" diyen Schuster "çok ama çok haklı"; dahası, centilmenlik etti, "az bile söyledi"; zira ve "asıl" Türkiye'de "futbolumuzu yöneten zihniyet" ve "bu zihniyetin uygulamaları" çağın çok gerisine düşmüş bulunuyor; "oynanan futbol" onun ürünü!.. Altını çiziyorum "çok az olan istisnaları hariç", Türk futbolundaki "kalite" "bütünüyle" düşüyor: "Ben bilirim, ben yaparım, dediğim dedik, çaldığım düdük" zihniyetini, yönetim zafiyeti yüzünden "kulüp tüzüklerinin yerine oturtan" Başkanlık sistemleriyle, sporcuların beceri ve teknik yetersizlikleriyle, "bu sisteme baş kaldıramayan" aksine "en iyi şekilde nemalanmayı" hedeflerine koyan yerli-yabancı teknik adamlarıyla, "gününü gün eden" ve aldıkları "hayati" kararları, "Türk futbolunun yarınlarına yapacağı etkileri bilimsel olarak analiz etmeden" uygulayan federasyonlarıyla, beraber göreve geldikleri federasyonlara bakarak, "Günü kurtar, kendini de kurtar" zihniyetine "tam olarak uyan" Merkez Hakem Kurulları ile "yukarılarda esen rüzgâr böyle olunca", elbette "kendilerini riske atmamak için" maçları "yönetme yerine" tam da "öteki anlamı" ile "idare etme" cinliğini gösteren hakemleri ile, bitmedi; dahası "kulüpçülük-reyting-tiraj uğruna bu çarkın dişlilerine kendini kaptırmış" olan spor basını ile!.. "En büyükleri dahil" bir türlü hukuksal - ekonomik - sosyal - kültürel - yönetimsel - sportif yapılanmalarını, "çağdaş" bir sistem içinde "kurumsallaştıramayan" kulüplerimizin, "cebi paralı" ya da "siyasal güçlere sırtını dayamış" ya da "yerel yönetimleri arkasına almış" veya "tüzüklerinin yüzünü kızartacak" bir pişkinlik içinde "Bizim geleneğimize göre kulüpte Başkanın dediği olur" gibi çarpık bir zihniyetin peşinden sürüklenen ve de "yönetimini de, kulübünü de perinden sürükleyen" başkanların başında olduğu kulüplerimize bir bakınız; ne hâldeler?.. Bilmem ki birkaç satırda anlattığım bu "hastalıklı organizasyonun dışında kalabilmiş" bir tane kulübümüz var mı?.. "Güçler arasındaki dengesizlik", elbette güçsüzlerin, güçlülerle "saha içi" rekabetinde, üstelik "maddi menfaatlerin ve sistemde dönen paraların çığ gibi büyüdüğü" bir süreçte her türlü "olumsuz" düşünceyi ve tedbiri beraberinde getirecektir ve de getiriyor!.. İşte onun için FIFA'lar, UEFA'lar, federasyonları, hakem komitelerini, hakemleri durmadan uyarıyor; "Futbol oynamak isteyen takımlara, kontrolsüz fiziksel güç kullanarak futbol oynatmamayı taktiksel hâle getirenlere müsamaha göstermeyin, teknik futbolcuları sağlıklarını tehlikeye düşürecek hareketlerle engellemek isteyenlere, hareketleri teşebbüs safhasında kalsa bile kırmızı kart gösterin" diye; ama nerede, "çoğunda sarı kart bile çıkmıyor" ve de "teknik futbolcular" sahalardan çok hastanelerde vakit geçiriyor!.. Peki, bu zihniyet ve uygulama ile futbolumuzda kalite nasıl yükselecek?.. Dahası da var; 6 + 2 + 2'lere kadar dayanan ve "ucuz ve serkeş" Afrikalılar, "sıradan ve vurdumduymaz" Güney Amerikalılar ile doldurulan liglerimizde, "önü kesilen" Türk gençleri de "yedek kulübelerinde yaşlanır ve körelirlerken" söyleyin bana, futbolumuzun kalitesinin yükselmesi mümkün mü?.. Şampiyonumuzun, Şampiyonlar Ligi'ndeki acıklı durumu, Trabzonspor'un ilk turda "Liverpool'a elendik" tesellisiyle avunması, Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın "isimsiz" takımlar önünde hem de ön elemelerde ve ağustos ayında "ayıplı" bir şekilde Avrupa Kupaları'ndan elenişleri, dahası Milli Takımımızın Azerbaycan'a bile yenilişi, futbol kalitemizin "nerelerde süründüğünü" göstermiyorsa, bilmem ki başka hangi gösterge gösterecek?.. Schuster'e kızacağımıza, "gerçeği yüzümüze şamar gibi vurduğu için" teşekkür etmeliyiz; o bizi uyandırmak istedi; tabii uyanmaya niyetimiz varsa!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.