Sergen Yalçın "dün" Vatan Gazetesi'nde bir yazı yazmış; "terbiye sınırlarını çok aşan" bir yazı, haddini ve hakkını "iyi" bilmeyen bir kişinin "öfke ile kaleme aldığı belli olan" bir yazı!.. Sergen Yalçın'ın "futbol yorumlarını" devamlı okuyan, dinleyen bir kişiyim; hatta "onun yorumlarını", çok kişinin "yere göğe koyamadığı" Rıdvan Dilmen'in yorumlarından daha gerçekçi bulup, büyük keyif de alıyorum; futboldan anlayan ve anladıklarını, inandıklarını "eveleyip gevelemeden, yuvarlamadan" dobra dobra söyleyen ve yazan bir Sergen var karşımızda!.. Son Fenerbahçe - Beşiktaş maçında yaptığı yorumlara "katıldığımı" ve mesela Rıdvan Dilmen'in görüşlerine karşı, "onun görüşlerini haklı bulduğumu" da yazmalıyım!.. Onun hakkında ve "böyle" bir yazı yazmasına yol açan "Mustafa Denizli'nin yardımcısı oldu ya, onun için yorumları böyle oldu" imalarına da katılmayan bir spor yazarıyım. Ne var ki, Sergen "Hamama giren terler" atasözünü unutmuş; hem "Beşiktaş teknik kadrolarında görev yapacaksın", hem de "futbol yorumculuğu"; işte "iki karpuzu bir koltuğa sığdırmaya kalkarsan", elbette "böyle" düşünenler, yazanlar, konuşanlar olacaktır ve çok zaman da "haklı olacaklardır"; sen "ne kadar tehdit edersen et, ne yazarsan yaz" bu yorumlar yapılacaktır; üzülecek, öfkeleneceksen "Bu iki görevi bir arada yapmayacaksın"; iş o kadar basit!.. Şimdi geliyoruz; "terbiye sınırlarını çok aşan" dünkü yazıya!.. Önce şunu söylemem gerekir ki; Sergen Yalçın "Ben bir spor yazarıyım" diyor; hayır; iyi bilmelidir ki, o bir spor yazarı değildir, o bir "futbol yorumcusudur!.." Türkiye Spor Yazarları Derneği, bakalım "kendisinin olmayan bir meslek kimliğini" bu kadar "pervasızca" kullanan, "futbolculuğunda yaptığı hataları ve yanlışları eleştirdikleri için", bilinçaltında "spor yazarlarına büyük hınç kümecikleri biriktirdiği anlaşılan", dahası "Fenerbahçe - Beşiktaş maçındaki yorumu ile Beşiktaş'taki görevini ilişkilendirerek görüşler belirten" spor yazarlarına cevap hakkında, "öfkeden ve kızgınlıktan" ne yazık ki, "eski futbolcu olmayan bütün spor yazarları ile onların mesleklerine hakaret eden" ifadelerle dolu bir yazıyı kaleme alarak, haddini ve hakkını "çok aşan" Sergen Yalçın için "ne yapacaktır"; merakla bekliyorum!.. "Gazeteciliğin, spor yazarlığının ne olduğunu anlamayan, anlayamayan" ve "bu konudaki komplekslerini", hâlâ "Topa ayağını sürmemiş olanlar, bu işten ne anlar, bu işten biz anlarız" yanlışının ve palavrasının arkasına saklamak isteyenlere, "üzülerek söylüyorum", katılan bir Sergen var, karşımızda!.. Kendisinin o yazısını "o sayfalara koyan", kendisine "bu imkânı sağlayan" spor yazarlarına, gazetecilere bile en ufak "saygısı olmadığını" da ortaya koyan bu yazısıyla, "nasıl bir insan olduğunu" çok iyi anlatmış bir Sergen Yalçın!.. Bu konuda o kadar bilgisiz ki; "yapmak" ile "anlamak" arasındaki farkı bile bilmiyor; dahası anlayamıyor!.. Omleti ahçı yapar, ama "Bu omlet iyi olmuş" ya da "Bu omlet kötü olmuş" demek için "ahçı olmaya gerek yok", sadece "damak tadına sahip olmak, yemekten anlamak, tadı ve lezzeti bilmek", bir omletin "kötü" ya da "iyi" olduğunu "anlamaya yeter!.." "Sinema eleştirmeni olmak için", aktör ya da aktris, "edebiyat eleştirmeni olmak için" roman yazarı olmak gerekmiyor!.. Ya da "müzik eleştirmeni olmak için" Münir Nurettin, "resim - heykel yazmak için" Rambrand ya da Leonardo da Vinci olmaya gerek yok!.. Şimdi söyle bana; "Fenerbahçe maçında Mustafa Denizli'nin taktik ve tertibi için Rıdvan ile taban tabana zıt yorumlar yaptınız"; ikiniz de eski futbolcu ve milli takımların "teknik" yıldızı idiniz; hanginiz anlıyor futboldan, hanginiz anlamıyor; biz kime inanacağız?.. Demek ki, yorum yapmak için, "topa vurmuş olmak, eski futbolcu olmak" yetmiyor ve elbette yetmez!.. Anlamak gerek, anlamak; bunun için de "eski futbolcu olmak" gerekmez!.. "Bu konuda o kadar bilgisi kıt" ki, "daha gazeteciliğin, spor yazarlığının a'sını öğrenmemiş" iken, çıkıp "Ben spor yazarıyım" diyebiliyor; yooo Sergen bey,o kadar kolay değil, spor yazarı olabilmek için, daha çok ama çok fırın ekmek yemen ve de asıl "o veya bu kulüpte antrenör veya antrenör yardımcılığı yapmaman, ekmek paranı sadece bizim mesleğimizden çıkarman gerek!.." Öyle "dolu dolu altı ay geçirmiş olmak" bir eski futbolcunun "spor yazarı olmasına" yetmez!.. Ne yazık ki, TSYD yönetimlerinin "gaflet" ve "adam sendeciliği" yüzünden, yıllardır, işte böyle "çirkin" olayları "meslek olarak" yaşamaya devam ediyoruz!.. Bir çift sözüm de "bazı" meslektaşlarıma: Ey Vatan Gazetesi'nin "gazeteci ve spor yazarı olan" sorumluları, şefleri, müdürleri, "Spor yazarıyım" diyen "futbol yorumcusu" yazarınız kalkmış, "birilerini bahane ederek", hepimize, hepinize hakaretler yağdırmış!.. "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" misali!.. Yorumcu yazarınıza, öfkelendiği, kızdığı, kendisi hakkında "o yazıları yazan" spor yazarlarına karşı "kendini savunmak durumunda ise", böylesine "genellemeler yapamayacağını öğretmek" ve "öğrenmeden yazmış ise", onu ikaz etmek ve "yazısının o şekilde düzeltilmesini sağlamak" sizin işiniz ve sorumluluğunuz değil mi?.. Bu yazı, "bu üslûbu ile" yüzünüzü kızartmıyor mu?. >> Hoş geldin!.. Hakan Şükür'ün "futbolculuk hayatı" da, "futbolu bırakması" da "büyük gürültüler" ile geldi, geçti!.. Onu, sporculuk hayatında "bir türlü hazmedemeyenler" ve de "hazmetmemek için bin dereden su getirip, bin kuyuya su götürenler", yeni hayatında da rahat bırakmayacaklar, anlaşılan!.. "Futbolculuk", bitmedi; "başarı", bitmedi; "şöhret", bitmedi; "kariyer ve karizma" konularında "onun eline su dökemeyecek olanlar" TV ekranlarına, spor sayfalarına geçişlerinde "hak ettikleri" ya da "etmedikleri" ne paralar alırlarken, "onun aldığı para" haftalardır yazılıp çiziliyor ve de "ekranda her söylediği söz", sanki "maçta kaçırdığı her gol pozisyonu kadar" önemsenerek eleştiri yağmuruna tutuluyor; "Vay efendim böyle konuşulur mu imiş?.." Türkiye'de "gerçek" bir düşünce, ifade ve basın hürriyetinin olması konusunda attıkları zaman mangalda kül bırakmayanların "gazetelerinde yapılıyor" bu eleştiriler!.. "Bu eleştirileri yapanların", her şeyi eleştirme ve yazma - söyleme hakları var, amma velâkin "Hakan Şükür, inandığını, düşündüğünü söyleyemez, söylememeli; inandıklarına sansür koymalı!.." Medyaya hoş geldin Hakan, "İnandığını, inandığın gibi söylemeye devam et"; yeter ki, "sana yapılanları unutma" ve "kişiliklere dokunan, aşağılayıcı, hakaret edici" bir üslûba özenme, zaten "öyle" yapmayacak bir karakterin olduğunu biliyorum; "bu" ve "bu şekilde" yazılıp, çizilenlere de aldırma!.. >> Güle güle!.. Mehmet Atalay, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nden istifa etti!.. Ona "yeni hayatında" başarılar, mutluluklar dilerim. "Değişik" bir genel müdürdü; çok eleştirildi; zaman zaman ben de eleştirdim, hatta ağır eleştirdim!.. Hiçbir zaman "insanlığını, efendiliğini" unutmadı; hep sevecen, dost davrandı; "samimi olduğunu" da "iyi" biliyorum ve ona, hem Türk sporuna hizmetleri, hem de "sıcak" dostluğu için teşekkür ediyorum!.. Hep dost kalacağız ve inanıyorum ki, onunla yollarımız yarınlarda daha çoook ve daha iyi günlerde kesişmeye devam edecek!..