Rüya bitti"; üstelik "olması gereken" şekilde bitti!.."Trene son dakikada ve ara istasyonda yetişmek" bir "ümitti"; olmadı!..
Olabilir miydi; "onca kötü oynayan" oyuncumuza rağmen olabilirdi, ama "şans meleğimiz de Saracoğlu Stadı'na uğramayınca", neredeyse bir Robben, "ümidimizi sildi, süpürdü!.."
Robben???
Ve "Robben'ler!.."
Hollanda ile Türkiye arasındaki fark, "cisim olarak değil", çok açık ki, "beyin" olarak ortada idi!..
2-0 galipken ve oyun garantilenmişken, 90'ıncı dakikada "o yaşta", o kıratta bir oyuncu, "top taca çıkmasın" diye, peşine 3 Türk oyuncusunu takarak "o koşuyu yapmak" sorumluluğunu yerine getiriyorsa ve de senin "o anlayışta oyuncuların yoksa", elbette, "başarıyı bir başka baharda aramak" zorunda kalırsın!..
Volkan, "hâlâ milli takıma neden alınıyor" dedirten hataların sahibi!..
Hasan Ali Kaldırım, "yedek kulübesinde otura otura paslanmış", ama "mecburen" ilk 11'de!..
Semih, "sabah uykusunun mahmurluğunu atamamış" gibi, sahada hayalet!..
Burak, Galatasaray'daki "Var ama yok" pozisyonunu sürdürüyor!..
Ve "asıl" Arda; "Nerdeee Atletico Madrid'teki Arda", nerdeee Saracoğlu'ndaki Arda?..
"En güvendiğin ve en çok şey beklediğin" Kaptan'ın "bu kadar bencil ve başarısız olursa", nasıl yenebilirsin, Hollanda'yı?..
Ve geliyorum, "gecenin", hayır, hayır mevsim başından beri ülkenin "en başarısız futbolcusuna"; Selçuk'a!..
"Arda ile beraber", Hollanda önünde "en çok ümit bağladığımız" futbolcumuza!..
Söyle Selçuk kardeşim; "risk almaktan bu kadar korkan bir futbolcu", nasıl ama nasıl "büyük futbolcu" olur?..
Koca bir maçta, "bir-iki çalım at, bir adam eksilt, bir iki şut at; bıraktım "bunları yapmayı", bir-iki defacık "yapmaya teşebbüs et"; nerdesin, nerdee?..
"Duran topun başında" varsın, "yan ve geri pas yaparken" varsın, "dahası" ise çok acı; "sahada yoksun"; olur mu?..
"Serçe yürekli bir aslan" rolünü mü üstlendin?..
Arda "ifrat", sen "tefrit"; nasıl kazanacak Türk Milli Takımı?..
İşte "Robben ve Robbenler", işte "Arda'lar ve Selçuk'lar"; aslında Saracoğlu'nda kaybeden sadece Türk Milli Takımı değil, "bu zihniyetti!.."
Ve "bu zihniyeti değiştiremediğimiz sürece" de, olacak olan, işte salı gecesindeki tabloydu!..
"Böyle kritik milli maçları", İstanbul'un "kulüp statlarında oynatmanın", tribünlerden gelecek tepkilerle, "oyun ve oyuncular bakımından" nelere mal olduğunu, futbolumuzu yönetenlerin kafalarına hâlâ "dank" ettirememiş olmamız da, işin cabası!..
Acı bitişin asıl gerçeği de ortada; grubumuzun "ilk 6 maçlık" periyotundaki kadro, elbette "Hocası ile beraber", sahalarda "yapması gerekeni yapmış olabilse" idi, "son 4 maçlık periyotta işini yapan" kadro "aldığı 9 puanla güle oynaya play-off'a giderdi!.."
Dahası, üstelik Hollanda maçı" böyle bir "olmazsa olmaz" baskısında altında oynanmaz; "olmasa da olur" garantisinde ve rahatlığında geçer; baskıyı "Dünya sekizinciliği peşinde olan" Hollanda hissederdi!..
Olmadı, ama bir başka bahar geliyor; "Avrupa Şampiyonası!.."