Sergen neden gitti?

A -
A +

Spor sayfalarında günlerdir Sergen üzerine bir çok haber ve yorum çıktı!. O kadar çok "sebep okudum" ki; sonunda "Acaba hangisi doğru; biri mi, bazıları mı, hepsi mi, yoksa hiçbiri mi?" diyecek hale geldim!. Elbette ki, spor yazarı arkadaşlarımın haberlerine ve yorumcu arkadaşlarımın görüşlerine saygı duyuyorum, ama "okuduklarım arasında" beni "tam anlamıyla tatmin edeni olmadı!." "Okumadıklarım" olabilir, onlardan özür dilerim!. "Olaya bir de ben göz atayım" dedim, bakın ortaya neler çıktı? Altını çiziyorum; Sergen'in Beşiktaş'a gidiş sebepleri, "aşağı yukarı" aşağıdaki "satır başları" altında yazılıp çiziliyordu: "Eski yönetimin söz verdiği para verilmediği için gitti!.." "Beşiktaş peşin para verdiği için gitti!.." "Galatasaray'ın yeni yönetimi kendisiyle ilgilenmediği için gitti!.." "O zaten Beşiktaşlıydı, gönlünde Beşiktaş yatıyordu, onun için gitti!." Bunların ya da benzerlerinin "biri doğru olabilirdi, birkaçı doğru olabilirdi, hepsi doğru olabilirdi ya da hiçbiri doğru olmayabilirdi!." Doğrusu ya "bunların hiçbiri" beni tatmin etmemişti, "olayı bir de ben araştırayım" dedim, işte sonucu: Sergen, "Lucescu Galatasaray'dan gittiği ve yerine Terim geldiği için" gitti!. Zira, Sergen için "Terim" demek, "disiplin" demekti, "ciddi çalışma" demekti, "özel programlı idman" demekti, "sakin bir özel hayat" demekti... Demekti de, demekti... Sergen "bunu göze alamadı!." Alamadığı içindir ki; "Alsaydı ve gereğini yapsaydı, belki şimdi Dünya Kupası maçlarında oynamak üzere, arkadaşlarıyla beraber Kore -Japonya yolunda olacaktı!." Alamadığı içindir ki; "şimdi Beşiktaş'ta oynama zamanı olarak bile, 3 aylık bir süre tartışılıyor!." Sergen çok iyi biliyordu ki; "Fatih Terim'le beraber yürüyemeyecekti, Lucescu gibi bir hoca onun için biçilmiş kaftandı!." "Cin gibiydi"; Fenerbahçe'ye gittiği günlerde "Ben doğuştan Fenerbahçeliydim" dedikten sonra, Galatasaray'a geldiğinde "Futbolculuk hayatımın en huzurlu günlerini burada yaşıyorum, çok mutluyum, keşke daha önce gelseydim" şeklinde açıklama yapmasının, bu defa "kovulurcasına ayrıldığı" Beşiktaş'a dönerken söyleyeceklerine "tutarlı bir kılıf uydurması" zorunluluğunu ortaya çıkardığını çok iyi biliyordu! "Benimle ilgilenmediler" sözü de işte "bu yüzden" söylenmeye başladı; halbuki Terim, geldiği günden itibaren onunla yakından ilgilenmeye başlamıştı; ama onun çok huzursuz olduğu da gözlerden kaçmamıştı!. Zira Terim, Sergen'in "nasıl bir oyunun içine girebileceğini" sezmişti; gene de "büyük bir hayal kırıklığına uğradı!." Türkiye'nin dünkü spor sayfasında Sergen'in Terim'i "kaç defa hayal kırıklığına uğrattığı" çok iyi toparlanmıştı; "olayda Sergen'i haklı bulanlar, bu haberi okumalıydı!." Sergen'in Galatasaray'a "Lucescu döneminde çok şey verdiği" bir gerçek!. Ama, "Kıbrıs olayları bile" Sergen'in "hayat felsefesinin ve kafasının değişmediğini, değişmeyeceğini" çok iyi gösteriyor!. "Bu kafadaki" Sergen'in, Terim'in "zor çalışma programına uyması", uyabilmesi mümkün mü? "Kilo düşmesi" gerekirken, "kilo alan ve almaya devam eden" bir futbolcunun, Fatih Terim'in "düşündüğü" takıma ve sisteme uyması mümkün mü? Tekrar altını çiziyorum; Sergen'i "futbolcu Sergen" olarak seyretmek, büyük bir keyif!.. Ama, göreceğiz bakalım; Beşiktaş'ta "kaç maç seyredebileceğiz? TJK ve Yılan Hikayesi!.. Son haftalarda Türkiye Jokey Kulübü'nde "acaba bu hafta ne yazacak" diye Uluçmarket'i merakla bekleyenlerin sayısı giderek artıyor!. Bu hafta "meraklı okuyucularımı" hayal kırıklığına uğratacağım!. Zira, elimde "o kadar çok bilgi, belge ve iddia birikti" ki, onları tasnif etmem ve "ayıklayarak kaleme almam için" zaman gerekli!. Önümde, ilginç iddialar, "beni tatmin etmeyen cevaplar", üzerinde "ciddiyetle durulması gereken" bilgiler ve belgeler var!. "Sahte bir belge ve sahte bir faksla" çok büyük paraların çekilebildiği ve "güvenlik konusunda büyük sorunların olduğu" iddialarıyla sarsılan "kamu yararına bir derneğin", hem de mali genel kurul zabıtlarını incelediğimde, "trilyonların söz konusu olduğu tartışmaların nasıl geçiştirildiğini" görmek beni çok üzdü!. Bütün bunları "haftaya toparlayacağımı" sanıyorum!. Kulübün muhasip üyesi sevgili Gür Özbelge'ye de bir mesajım olacak; yönetim kuruluna iyice anlatsın ki: Artık Jokey Kulüp'te "böyle gelmiş, böyle gider" sözü geçerli olmayacak!. Ya "el birliği edilecek" ve kulüp "olması gerekenlerin yapıldığı" bir kamu yararına dernek haline gelecek ya da bugünkü de dahil olmak üzere "yönetimlerim çok ama çok başı ağrıyacak!." "Görevini yapan" bir denetçiyi "Disiplin kurullarını işleterek, görevini yapamaz hale getirmek" Jokey Kulübü'nü ve yönetimini kurtarmaz!. Tabii, onun başkanını da!. Bütün "bu olayların benzerini", Galatasaray Kulübü'nde de yaşadık; "gerçekleri bütün açıklığıyla ortaya koyan Necdet Çobanlı'ya, zamanın yönetimleri, disiplin ve divan kurulları yapmadıklarını bırakmadılar!." Sonunda ne oldu? TJK'nın sayın başkanına ve yöneticilerine "Galatasaray-Necdet Çobanlı olayını çok iyi araştırmalarını ve öğrenmelerini" öneririm!. Doğrular, "ders alınarak" bulunuyor!. "Ben yaptım oldu" zihniyeti, TJK'ya yarar getirmez!. "Bu zihniyetin" sahiplerine de!. Mondragon Olayı!.. Galatasaray'ın "içine düşürüldüğü" parasal batağın nerelere kadar uzanabildiğini görmek bütün Galatasaraylıları üzüyor!.. Dün bir Galatasaraylı okuyucum telefon etti: "Öcal bey, Faruk Süren ve Mehmet Cansun için yıllarca yazdıklarınıza çok kızardım, ama ne kadar haklı olduğunuz ortaya çıktı. Mondragon'u bile Beşiktaş'a kaptırırsak, bilmem ki biz Galatasaraylı taraftarlar o günlerin yönetimleri için de, bugünün yönetimi için de neler düşünelim?" Aslında okuyucum "neler düşündüğünü" bana anlattı da, "söylediklerini ben burada yazamıyorum!." Bakınız durum açık: Sergen olayında, yönetimin aldığı tutumu "akıllı ve gerçekçi" buluyorum, ama Mondragon konusunu hala bitirememiş olmalarını anlamak mümkün değil!. Elbette, Süren'in ve Cansun'un "bıraktıkları enkaz" kolay kolay kaldırılamaz ama, "bu enkazı bile bile göreve talip olduktan sonra", şimdi "Mondragon'u bile alamaz" duruma düşmenin bahanesi olamaz!. Ne demiştik, Özhan Canaydın'ın göreve geldiği günlerde: "Ya kulübü bu hale getiren yönetimlerden hesap sorarsınız, ya da hesap sormayacaksanız, bundan sonra çıkıp 'kulübü bu hale, şu hale düşürmüşler, elimiz kolumuz bağlandı' mazeretlerinin arkasına saklanamazsınız!.." Eğer, "son dönemlerin en iyisi" denilen bugünkü yönetim, "banka havalesiydi, garantiydi, 300-500 bin dolar farktı" gibi teferruatla uğraşırken "Ben Galatasaraylıyım ve jübilemi Galatasaray'da yapacağım" diyen bir kaleciyi, "Lucescu'nın intikamı" filminin "baş aktörü yaparsa", işte o zaman sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "fiyasko" nitelendirmesi haklı olarak "cuk oturur!.." Ve bu olayda ortaya çıkacak "itibar kaybını", Galatasaray yönetimi ancak "Zidane'ı alıp gelirse" kapatabilir!. Haberleri ola!.. Ve de "futbolcu transferlerinde çok tecrübeli olan" Ergun Gürsoy dosta bir soru: Boğaz Köprüleri'nde "bayrak sallandırmak" da bir iş ama, "kaçan ve kaçacak olan" futbolcuların arkasından "mendil sallamaktan başka bir iş yapamamak" ne anlama geliyor? Yüzüm kızardı!.. Yooo... Yazmazsam patlayacağım: Perşembe gecesi "Kim 500 milyar ister?" yarışma programını izledim, hay izlemez olsaydım!.. Utandım, sıkıldım, yerin dibine geçtim; Türkiye'nin bugününden de, yarınından da endişe etmeye başladım, moralim bozuldu; olan da nerede ise televizyonuma olacaktı, kendimi zor tuttum! Hadi doğrusunu yazayım; televizyonu kurtaran, sevgili Hıncal kardeşimin hediyesi olmasıydı!. Öğretmen çıkıyor, "ilkbaharın başlama tarihini" bilmiyor!. Doçent çıkıyor; "Himalaya Dağları'nın hangi kıtada olduğunun cevabını vermek için" joker kullanıyor !.. "Uyluk kemiğini bilemeyerek" eleniyor!.. Bir hanım çıkıyor; "etle yenen acı sosun hardal olduğundan" habersiz ve daha da acısı, "Yemek kitabı yazıyor" dediği hanım jokeri de "hardal" doğru cevabını veremeyerek milyonlarca seyirciye mahcup oluyor! Doçentlerimize, öğretmenlerimize, "yemek kitabı yazacak" uzmanlarımıza bir bakın!.. Çocuklarımızı, gençlerimizi, hanımlarımızı "bunlar" eğitiyor, eğitecek!.. Şimdi diyeceksiniz ki: "Spor sayfalarında bu yazının işi ne?" İşi şu; öncelikle "benim patlamamı önleyecek", sonrasında lafı spora getireceğim: Şimdi, "bizler doçentlere, öğretmenlere, gençlere, hanımlara kızıyoruz" ya... Onlar da dese ki; "Siz dönüp kendi sayfalarınıza, ekranlarımıza baksanıza... Neler yazıyor, neler söylüyorsunuz?" Doğru... "Hayatlarında sporla ya da mesela futbola ilgili tek yönetmeliği açıp da okumamış olanlarımızın" yazdıkları haberlerin ve yorumların da "yukarıda anlattığım" tablodan pek farkı yok!. Neden böyle oluyor? Sebebi açık: Eskiden "bu cehaletin, bu ağlanacak tablonun kahramanlarından" hesap sorulurdu!. Şimdi ise "her yapanın, yaptığı yanına kâr kalıyor!." Sorum var!.. Sevgili Kemal Belgin'in hafta içindeki yazısında "bir başlığa ve yoruma takıldım!." Belgin diyordu ki; "Lucescu, Beşiktaş için piyangodur!." Sonra da, Beşiktaş'ın "yeni sezondaki başarı anahtarının iki alternatif tandem oyuncusundan, iki ön liberodan, takım presine katılabilen ve aynı zamanda top kullanabilen iki orta saha futbolcusundan geçtiğini" anlatıyordu!. Şimdi "bu iki tespitten sonra", benim sevgili Belgin'e bir sorum olacak: Lucescu "Beşiktaş'a geldiğinden beri", kimleri almaya çalışıyor; Sergen ve Mondragon'u!.. Bu iki oyuncunun "alınırsa" Beşiktaş'a maliyeti, Beşiktaş'ın "transfere ayırdığı paranın" üçte birinden fazla tutacak!. Bu "nasıl bir piyangodur" ki; "Beşiktaş'ın ihtiyacı olan oyuncuların daha bir tanesine tek kuruş harcamadan, transfere ayrılan paranın üçte birini, bu iki oyuncu için yeni kulübüne harcatır?" Yoksa, bu piyango "Sergen ile Metz kulübüne çıkmış" bir büyük ikramiyeyi mi, işaret etmektedir? Yanlış nerede? Fenerbahçe yönetiminin Serhat konusundaki tutumunu anlamak mümkün değil!.. Hadi Ortega'yı bir yana bıraktım ama Almeyda için herhalde "en az" 5-6 milyon doları gözden çıkaran bir yönetimin, son yılların "en iyi genç futbolcularının başında gelen" Serhat'ın hakkı olan parayı vermemekte direnmesi ve işi uzatması, Türkiye'de kulüp yönetimlerinin "genellikle" ne kadar yanlış bir yolda olduklarını bir defa daha gösterdi!. Temenni ediyorum ki, bu genç yıldız Fenerbahçe'de kalsın!. Ama giderse, "çok değil" gelecek yıl Fenerbahçe onu geri almayı isterse, herhalde sarı - lacivertli yönetimden, "bugün Almeyda'ya vermeyi gözden çıkardıkları paranın iki katı istenecektir!." Biz elimizdeki değerleri bilmiyoruz ve daha da kötüsü "muhafaza edemiyoruz!." Galatasaray'da da, Beşiktaş'ta da, Trabzon'da da aynı dert!.. "Kaçan balık büyük olur" sözü, sanki bizim yöneticilerimiz için söylenmiş!. Bir gün akıllanacağız ama, "vakit, çoook geç olacaaak!.." Alkışlar!.. Bravo arkadaşlar... Bravo... Giderayak, milli takımın ve teknik heyetinin moralini bozmak için "birileri" elinden geleni ardına koymuyor! Şunun şurasında Dünya Şampiyonası'nın başlamasına "günler kalmış", hâlâ "son derece ağır ve kışkırtıcı" yorumlar, haberler devam edip gidiyor!. Şenol Güneş'in ve öğrencilerinin "başarılı olamaması için" rakiplerimizin yapamadığı ve yapamayacağını, "bizim spor sayfalarımızda yapmaya çalışanlar var!." "İçimizdeki Brezilyalılar, Çinliler ve Kosta Rika'lılar'ın listesini yapmaya kalksak", epeyce kalabalık bir liste çıkacak!. Şaka bir yana, "bu eleştirilerin dozunu ayarlayanlara ve haklı görüşler ortaya koyanlara" elbette ki milli takım ve futbolumuz adına "teşekkür etmek gerek!.." Ama "sırf ortalığı karıştırmak ve reyting yapmak için" aklına geleni "tartıp biçmeden yazanlara" söyleyeceğimiz "bir kaç kelime" var: "Biraz insaf... Biraz iz'an... Biraz vicdan!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.