"Kezman'a faul yapılıyor, attığı gol verilmiyor. Sonra da konuştu diye kırmızı kart görüyor. Nasıl bir anlayış bu? Hakem, sanki programlanmış gibi hareket etti. Bu kadar haksızlığa uğrayan adam bırak da konuşsun. Hakem herhalde Sırpça biliyor ki, Kezman'ı konuştu diye attı." Yukarıdaki satırlar, "koyu" kulüpçü bir yazar- çizer ya da yorumcuya ait değil!.. Yukarıdaki satırlar "sıradan" bir gazetenin "fanatik" yazar - çizerinin ya da yorumcusunun da değil!.. Yukarıdaki satırlar, "ülkenin en büyük ve en çok satan gazetelerinden birinin" ve belki de birincisinin bir "futbol" yorumcusuna ait!.. "Futbol yorumcusu" diye altını çizerek yazdım, el hak "futbol yorumcusu olan" bir futbol yorumcusuna, sevgili Can Bartu'ya ait!.. Uzun yıllar İtalya'da futbol oynamış, yıllardır içeride ve dışarıda futbolu izleyen, seyreden, yorumlayan, yazan bir kişi Bartu!.. Peki, "bu satırlar ne oluyor?.." "Doğrudan kırmızı kart çıkan" bir olayda, o olaya 150 metre uzaklıktan, yani basın tribününden (yoksa TV'den mi) bir futbolcu için, "Konuştuğu için kırmızı kart gördü" teşhisini koymak ve bu yüzden "hakemi eleştirmek" ve hatta "Programlanmış gibi hareket etti" diye, hakemi nereye gittiği belli bir ima ile "Halûk Ulusoy'un androitine benzetmek" Bartu'ya yakışıyor mu?. Hem de, "bilmediği, duymadığı" o konuşmaya "mazeret de bularak" demiyor mu ki; "Kezman'a faul yapıldı, attığı gol sayılmadı, bırak konuşsun!.." Bu nasıl bir düşünce Bartu, bu nasıl bir düşünce?.. "Kendisine haksızlık yapıldığına inanan" her futbolcu konuşmaya başlarsa, o maçlar ne hâle gelir; işin sonu nereye varır; hiç mi düşünmüyorsun?.. Üstelik bir de "alay" ediyorsun: "Hakem herhalde Sırpça biliyor ki, Kezman'ı konuştu diye attı." Kezman'ın küfrettiği, hem de "İngilizce" küfrettiği kendi ağzından ortaya çıkınca, üstelik "Ben hakeme değil, rakip futbolcuya küfür ettim" diyerek, işlediği suçtan daha büyük bir gaf devirince, bilmem ki mahcûp oldun mu?.. "Suçladığın, alay ettiğin" genç hakemden "özür dilemek" aklına geldi mi?.. Dünkü yazına baktım, "özür" konusunda tek satır yok; "o gencecik hakemin günahını aldın", bari geri versene!.. Aynı gaflete Fenerbahçe Yöneticisi Mahmut Uslu da düşmüş ve "Hakem Sırpça biliyordu herhalde" diye alay etmişti!.. Hadi o "kopkoyu" bir Fenerbahçe yöneticisi, ama sen?.. İş burada bitmiyor; dahası "daha" kötü: Can Bartu'nun "bu yorumu yaptığı" sayfada, "Kezman'ın, hakeme İngilizce küfrettiğinin haberi" de var!.. Yani?.. İşin "yani" tarafı şu: "Can Bartu'yu yalanlayan" ama "Can Bartu'yu da gazeteyi de küçük düşmekten kurtaracak" haber de aynı sayfada!.. O servisteki bir yetkili, bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Kezman İngilizce küfretmiş, Can Abi elbette tribünden duymadı, onu uyaralım ve yazısında düzeltme yapalım. Böylece hem Can Abi hata yapmamış olur, hem de gazetemiz" demiyor; böyle şey olur mu?.. Ben o gece tribünde idim; herkes birbirine sordu, tahmin yaptı; "Ne oldu?.. Herhalde küfür etti ki, doğrudan kırmızı kart çıktı. Bunun ne olduğunu öğrenmek gerek." Ve Fenerbahçe maçını yazan, Fenerbahçe soyunma odasını takip eden arkadaşlar dediler ki; "Biz gerçeği öğrenir, sizlere bilgi veririz!.." Bilgi de verildi, haber de yapıldı ama Can Bartu'nun yazısı değişmedi, değiştirilemedi; neden?.. Olay önemli mi?.. Evet, önemli, hem de çok!.. Zira "mesleğin itibarı" işte böyle erozyona uğruyor!.. Şimdi açık açık soruyorum: "Kendi işini ciddiye almayanları", okuyucular ya da başkaları ciddiye alır mı?.. Ve de "özel" bir kişiye "özel" bir soru: Hem de "spor yazarları için yapılan" bir eğitim seminerindeki konuşmanız ile hepimizin öğrendiği "okuyuculara pembe hayaller kurdurmak için yalan ve palavra transfer haberleri yapmaya yeşil ışık yakan ve teşvik eden" bir zihniyetin yönetimindeki bir gazetede "işin nerelere kadar varacağını tahmin edememenin acısını bilmem ki hissedebiliyor musunuz" Sayın Ertuğrul Özkök?.. > OCALU boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder (4 SMS/ 8 Kontör)