Sevincin adı: Basketbolde özerklik!.. Keyifin adı: Yeni Milli Takım!.. Öfkenin adı: Belçika - Türkiye milli maçını anlatan spiker!.. *** Basketbol aşığı bir insan olarak Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'i kutluyor ve teşekkür ediyorum!.. Basketbol aşığı bir insan olarak Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay'a teşekkür ediyor ve kutluyorum!.. Basketbol aşığı bir insan olarak Spordan Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'e teşekkür ediyor ve kutluyorum!.. "Basketbolun özerk olmasında" emeği geçen herkese ama herkese şükranlarımı sunuyorum!.. Basketbolun özerk olmasının ilk tohumlarını atanlardan, bu yolda mücadele verenlerden, nihayet "Evet" diyen Merkez Danışma Kurulu üyelerine kadar!.. Var olsunlar, sağ olsunlar!.. Türk basketbolunun önünü açtılar; darısı "hazır olan" diğer federasyonlarımıza!.. Basketbol Federasyonu Başkanı Demirel için bir paragraf daha açmak istiyorum; sabırla, inatla ve cesaretle mücadele etti, başına neler gelmedi, mahkemelere düştü, çok ağır eleştirilere uğradı (İtiraf etmeliyim ki, göreve geldiği ilk yıllarda bu eleştirileri yapanlar içinde ben de vardım, şimdi pişman olduğumu söylemesem de, mahcûp olduğum ortada); işi iftiraya kadar vardıranlar oldu, yılmadı ve sonunda hedefine ulaştı; bana göre "Türk sporunda yılın yöneticisi olmayı" da hak etti... *** Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal'ı kutluyorum ve teşekkür ediyorum!.. İlk milli maçında "takımımıza oynattığı futbol" için, sahaya yaydığı "pozitif futbol düşüncesi" ve futbolcularımıza aşıladığı bu düşünceye uygun hırs ve cesaret için!.. 92 dakika gol atmak için koşan, sahanın her yerinde rakibe basan, tempoyu zaman zaman üst seviyeye çıkaran, çoğu "ilk defa yan yana oynayan" futbolcuları "uzun zamandan beri beraber çalışıyormuş görüntüsü içinde" en zor işleri yapmak için "zorlayan" ve bunda başarılı olan bir teknik adamın, tribünlerdeki binlerce Türk'e ve ekran başında seyredenlere verdiği zevk ve keyif unutulmaz!.. Elbette "hatalar" yapıldı ve elbette "eksikler" var; ama "güzellikler" ve "fazlalıklar" misli misli idi!.. "Tecrübeliler" ile "yenilerin" kaynaşması, anlaşması, yardımlaşması üst düzeyde idi!.. "Kendine inanan ve güvenen" bir hoca ve bir takımla açtık, yeni sayfayı!.. Takımımız sanki "özel maç değil" de, "önemli bir resmi maç" oynamanın hırsı içindeydi ve 92 dakika mücadeleyi böyle sürdürdü!.. Yanal, "özel maçı böyle oynattığına göre", yarınlar için koyduğu "yüksek çıtanın altını kabul etmeyeceğini" ispatladı!.. İnanıyorum ki, devamı gelecek; yeter ki daha en başta "Ersun Yanal ile olmaz" diye tavır koyanlar, çelme atmaya kalkışmasınlar; Şenol Hoca'ya yaptıklarını Ersun Hoca'ya yapmasınlar! *** Günün "basketbolda özerklik" sevincinin ardından gece ekran başında "keyifli" bir milli maç ve galibiyet seyrettim; ne var ki maçı anlatan spiker arkadaşımız "gecenin keyfini bozmak için" elinden geleni taptı!.. Durmadan konuştu, zaman zaman "ilgisiz ve temelsiz" yorumlar yaptı, hele hele Ersun Hoca'nın "takımına yerleştirmek istediği" futbol felsefesini öylesine "komik" bir şekilde eleştirmeye kalkıştı ki, gülmekten sandalyeden düşecektim, "sempati duyduğu oyuncular" ile "sevmediği oyuncular" arasındaki "garip" yorum ve anlatım farklılıkları hemen fark edildi; çok zaman oyuncuları karıştırdı, gol atanları, pas atanları bile takip edemedi, yanlış isimler söyledi... Ve sonunda, "öfke içinde" TV'nin sesini tamamen kıstım ve maçın sonunu öyle getirdim, "kaçan keyfim" yerine geldi; oh dünya varmış!..