Müthiş bir yazıydı, sevgili Attila Gökçe'nin çarşamba günü Milliyet'te "Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçesi'ni anlatan" yazısı; müthiş!.. Türkiye'nin en büyük "spor" camialarından birinin "ne hâle ve neden geldiğini" öyle açık bir şekilde anlatıyordu ki, sadece "Fenerbahçeliler değil", sporla ilgili herkes ama herkes bu yazıyı okumalı; hele hele kulüp yöneticileri ve kulüp yöneticiliğini düşleyenler ders almalıydılar!.. Aziz Yıldırım'daki değişimi ve "ondaki değişime paralel olarak" Fenerbahçe Cumhuriyeti'ndeki değişimi, "Fenerbahçe camiasının sadece seyretmesi ve boyun eğmesi yüzünden" sarı - lacivertli renklerin "taraftarı dışında yalnızlığa mahkûm edilişini" usta kalemi ve enfes üslûbu ile aktarırken, Türk futbolu ve ondan da öte Türk sporu için son derece önemli bir camianın "sessiz büyülenişinin hazin sonucunun da nelere mal olduğunu" ortaya koyuyordu, sevgili Gökçe!.. İnanılacak gibi değil!.. Herkesin "Ondan habersiz Saracoğlu Stadı'nda kuş uçmaz" dediği bir Başkan zamanında, "kuş uçmayan" statta neler olmadı ki?.. Ve "olanlar", gözcü kameraların "kaybolan" kaset ve görüntüleri ile beraber nasıl yok edildiler?.. Aynı statta, taa Türkiye - İsviçre maçının kaybolan ve "çok ağır ceza almamıza yol açan" 30 - 40 saniyelik "koridor" görüntülerinden başlarsak, Denizlispor maçında "sadece maç naklen yayın kuruluşunun kablolarını değil, güvenlik kameralarının da kablolarının kesilişine kadar geçen sürede" değişen hiçbir şeyin olmadığını görürüz!.. Stat güvenliğinden sorumlu Emniyet Müdürü'nün Fenerbahçeli yöneticilerden "görüntüleri istemesine karşılık", sarı - lâcivertli yetkililerin verdiği cevap tüyler ürpertici: "Kayda değer bir şey yok!.." Sevgili Attila Gökçe noktayı koyuyor: "Kayıt yok ama, vukuat var!" Ben ekliyorum; aslında "vukuattan da öte asıl kayda değer olan" bu cevap değil mi?.. "Kuş uçmayan" o stadın koridorlarında "kim olduğu bile günlerce bilinmeyen" bir adam, Ricardinho'ya "uçarak Tayland tekmesi atıyor"; sonra da Aziz Başkan'ın yanına gidip, olanları ona fısıl fısıl anlatıyor; görüntüler ortada; olacak şey mi?.. Brezilyalı yıldız ölse, ya sakat kalsa ne olacak? Benim medyam, "Ricardinho'nun ne kadar geçimsiz olduğunu" ispatla uğraşıyor; Brezilya'dan, oradan buradan "ipe sapa gelmez" toplama haberlerle, o koridorda yenilen tekmeleri, yumrukları "hak edilmiş" olarak göstermeye çalışıyor!.. Dahası var; Aurelio'yu, altını çiziyorum; "sahada" kendisine yapılan "hakaretin cevabını" çirkin bir şekilde veren Zidane'a benzetmeye çalışıyor. "Ricardinho ile Aurelio'nun arasında ne geçmişse" tam olarak bilinmiyor. Zira bir Fenerbahçeli yönetici "Aurelio'ya 'O.. ç..' demiş" diyor, bir başkası "Aşağılayıcı küçük düşürücü ırkçı lâflar etmiş" diyor, bir başkası "Neden Brezilya'ya ihanet ettin (Hayatı boyunca Brezilya Milli Takımı'na çağrılmamıştı), Türk Milli Takımı'nda oynadın' demiş" diyor; olaydan saatler sonra, duşlar alınmış, dinlenilmiş, giyinilmiş ve koridora çıkılmış, ondan sonra saldırı olmuş, benim medyam "Zidane da saldırmıştı" diyor; der; tarafsızdır benim medyam, fair playcidir!.. Bitmedi; "Ricardinho'ya atılan o yumruklar, o tekmeler"Brezilya TV'lerinde yayınlandı, gazetelerinde çıktı; bundan böyle hangi Brezilyalı yıldızı Türkiye'ye getirebileceğiz, bir düşünelim bakalım? Önümde bir kitap duruyor: "Sporda Şiddet ve Ayrımcılık - Forum 2006" adında. Kitabın 22. sayfasında Fatih Altaylı, Ali Sami Yen Stadı'nın tribününde nasıl dayak yediğini anlatıyor: "Dayak atanlar arasında Aziz Yıldırım'la aynı otomobilde gelen bir adam vardı. Adamın Emniyet'te de 'önlü arkalı' iki sayfa sabıkası var. Onun da, diğer 3 kişinin de kim olduklarını biliyorum. Cezaevinde yatan Nuriş adlı adam telefon etti; 'Ağabey onlar falan, filân" diye adlarını söyledi. Bölge Müdürüne sordum; 'Onlara nasıl davetiye verirsiniz' diye, 'Biz davetiyeleri Aziz Yıldırım'a doğrudan teslim ettik, Onlara o vermiştir' dedi. Aziz Yıldırım konuyla ilgili olarak beni dava ederse, o görüntüleri mahkemeye veririm." Fenerbahçeli bir avukat arkadaşım var; Saracoğlu Stadı'nda seyrettiği bir maçta tribünde olanları anlattı; içim sızladı!.. O olayda adı geçen ve "Kelebek" namıyla tanınan kişi kim?.. Yıldırım Demirören'i oturduğu koltuktan kaçıran o galiz küfürleri eden ve Şeref Tribünü'nün önünde oturanlar kimler?.. Fenerbahçe tribünlerinde birbirleriyle kavga edenler, birbirini vuranlar, hatta öldürenler kimler?.. Soruyorum: Bu acı tablodan, "Türkiye'de şiddetin önlenmesi mümkündür" sonucu çıkabilir mi?.. Ülkeyi ve sporu yöneten yetkililer, "bu çok ciddi ve hazin tabloyu görmezlikten gelirken", bitip tükenmeyen bir öfke ile Halûk Ulusoy'la uğraşıyorlar!.. Vah ki, ne vah!..