Şiddet tasarısı ve eksikleri!..

A -
A +

Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanı Köksal Toptan, "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı" nın tam metnini göndermiş ve demiş ki; "Falan tarihe kadar bu tasarı üzerindeki görüşlerinizi bekliyoruz!." Metin elime, "benimle ilgili olmayan" sebeplerden dolayı geç geçti ve o yüzden "belirtilen tarihe kadar" görüşlerimi sayın Toptan'a iletemedim. Tasarı Meclis'te komisyonlarda görüşülüyor, ben de görüşlerimi özetliyorum: 1-Kapsamlı bir tasarı... Taraftardan, kulüplere, medyaya kadar bütün cephelerle ilgili maddeler var, tedbirler var, müeyyideler var. Her maddeyi ayrı ayrı tartışmak, "eksiğini, fazlasını bulmak" mümkün... Ben "zaman daralması" sebebiyle maddeler üzerinde tartışmayacağım; yasa çıkar, uygulanır, uygulamadaki eksikler, fazlalıklar görülür, değişmesi, eklenmesi, çıkarılması gereken konular, hükümler varsa, gereği yapılır. 2- Ben, "genel çerçeve itibarı ile" tasarıda "iki önemli eksik" gördüm: a) Birinci eksik; "konuyla ilgili her kurum ve her kişi için" bir şeyler var da... Asıl "taraflı davranan, ayrımcılık yapan" sorumlular ve görevliler için "bir şeyler" yok!. Tribünlerde, sayıları az da olsa "fanatik" valiler, kaymakamlar gördüm... Sayıları epey fazla "amigo" gibi savcılar gördüm.. "Kraldan fazla kralcı" emniyet müdürleri gördüm... Kararlarında "ayrımcılık yapan", falan kulübe başka, filan kulübe başka, falan kulübün takımına, sporcusuna başka, filan kulübün takımına, sporcusuna başka davranan, "idari ceza uygulamalarında" adalet sağlamayan, sağlayamayan çok federasyon ve federasyon kurulları gördüm!. Hâlâ da varlar ve yarınlarda da olacaklar!.. "Bunlar", saha içi ve saha dışı düzensizliklerin ve şiddetin "ana sebepleri" arasındadırlar ve bu konu, hatta "sebeplerin başında gelen" hususlardandır!. Tasarıda "bunlarla ilgili" hiç bir şey yok; müeyyide yok!. Tasarı kanunlaştığında "uygulayacak olan" bunlar!.. "Tarafsız olmazlarsa, adil olmazlarsa", bu yasa nasıl işleyecek? "Kırmızı ışıkta geçmek yasaktır"; dinleyen var mı? b) İkinci eksik: Şiddet, "sadece" ceza ile, yasak ile, müeyyide ile önlenmez, önlenemez. "Şiddeti önlemek için" gerçekten gayret sarf edenlerin, fair-play için çalışanların, "görev ve sorumluluklarını" bu yönde sonuna kadar hatırlayarak gereğini yapanların da ödüllendirilmesi gerekir; yöneticisinden, gazetecisine, valiliğinden, TV ve gazetesine kadar, federasyonundan, kulübüne kadar!. Spor Toto'nun ve Milli Olimpiyat Komitesi'nin "nafile" ödüllerinin çok dışında... "Türkiye Fair Play Nişanı" ihdas edilmeli, "kişilere yakalarına, kuruluşlara flama ve bayraklarına takılacak şekilde", yapılacak bir yönetmelik ve tespit edilecek kıstaslar içinde "nişanlar" her yıl törenle verilmeli!. "Gerekli ise" bu nişanla beraber, bir de "para ödülü" konulmalı!. Göğsünde "fair- play nişanı olan kişi" ya da bayrağında veya flamasında "fair-play nişanı olan kuruluş", bir daha "fair- play'e aykırı davranabilir mi?" Kanunlaşacak olan tasarının sporumuza hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim. Terim ve Şükür!.. Dikkat ediniz; "yıllardan beri, Galatasaray'ın futboldaki büyük başarılarının kompleksine düşmüş olanlar", futbol sahalarındaki "şampiyonluk ve kupa sayılarında, Avrupa başarılarında Galatasaray'ın gerisinde kalanlar", son günlerde durup dinlenmeden "seçtikleri iki hedefi" bombalıyorlar; Fatih Terim'i ve Hakan Şükür'ü!.. Bakınız; "eleştiriyorlar" demiyorum, zira bizzat kendisinin de söylediği gibi "Terim'i haklı olarak bizler de eleştiriyoruz", ya ne diyorum: "Bombalıyorlar!." Yıkıp yok etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar... İçlerinde "suret-i haktan görünmek isteyenler" de var ama; o kadar samimiyetsizler ki, beceremiyorlar!. Neden bombalıyorlar; Galatasaray'ın belki de son 15-20 yılın "en büyük krizini yaşadığı bir dönemde" ayakta kalmayı başaranların ve "Galatasaray'ı da ayağa kaldıracak olanların" başında bu ikilinin geldiğini çok iyi bildikleri için!.. Terim, "fırsatçılara" bekledikleri fırsatı vermeyeceğini çok açık bir şekilde anlattı; yönetime "isterseniz istifa edeyim" dediği şeklindeki palavraları yalanladı; "Yolumuza devam ediyoruz" dedi; kutluyorum!. Hakan Şükür, "yıllarca sarı-kırmızılı formaya ve takıma verdiği hizmetin gereğini" yerine getirerek, zaman zaman "kaptanlığını da yaptığı" ekibin sorunlarını bilen bir kişi olarak, "hakkı olan" ve "haklı olan" uyarıları yaptı, yapmaya da devam edecek!. "Kaptanlık!!!" "Efendim, Hakan Şükür çizmeyi aşıyor" yorumlarını yapanların, yazılarını yazanların, "kaptanlık" kelimesinin teorik olarak da, pratik olarak da "ne anlama geldiğini" pek bildiklerini ya da biliyorlarsa bile "üzerinde fazla düşündüklerini" pek sanmıyorum!. "Yaş ve tecrübe!!!" Bu konuda da tıpkı "kaptanlık gibi" teorik ve pratik bir boşluğun içinde olanların yorum ve yazılarına gülüyorum!. Çıkıp gazetecilere, Galatasaray'ın ve milli takımın bunca yıllık kaptanını ima ederek "Futbolcular yaşlanınca ve güçleri yetmeyince, itiş kakışa yönelebiliyorlar, doğru değil" diyen, diyebilen bir kulüp başkanını bırakıp, Hakan Şükür'ün "kaptan olarak, takımın ağabeyi olarak" yaptığı "haklı uyarılar" için durup dinlenmeden futbolcuları da, Terim'i de, yöneticileri de tahrik ediyorlar!. Kimse çıkıp Özhan Canaydın'a, yıllardır "bu hoş olmayan, hatta zaman zaman çok çirkinleşen" bu tip hareketleri yapan Bülent için söyledikleri konusunda "Başkan bunları gazetecilere söyleyip, şikayet edeceğine, neden fair-play ödüllü bir başkan olarak bugüne kadar tahammül ettin, onu çağırıp uyarmadın, Galatasaray kaptanı gibi davranmasını istemedin de, şimdi yaşlılığından, güçsüzlüğünden söz ettin" diye sormuyor, ama iş Hakan Şükür'e gelince, vur abalıya!.. Hakan Şükür, Hagi gittiğinden beri, "takımın en büyük eksiğine" parmak basıyor; bunu yaptığı için de "çizmeyi aşıyor" oluveriyor!. Eğer Bülent "gerçek bir kaptan olabilse ve gerçek bir kaptan gibi davranabilse, kaptanlık sorumluluklarını yüklenebilse, kaptanlık yetkilerini kullanabilse", Galatasaray takımı böylesine "parça parça olur muydu?" İşte Hakan Şükür, çok haklı olarak "buna işaret ediyor"; bu göreve talip olduğu, "bu yükü omuzlayacağı" mesajını veriyor!. Bu cesareti gösteren insan ayıplanmaz, eleştirilmez; sadece alkışlanır; ben alkışlıyorum!. Onlar ve biz!.. Gençlerbirliği Teknik Direktörü Ersun Yanal açıkladı: "UEFA Kupası'ndaki rakibimiz Parma, bize içinde oyuncularla ilgili istatistikler, oynadıkları maçlarla ilgili bilgiler ve maç kasetlerinin bulunduğu dosyalar gönderdi. Bizim onlardan böyle bir talebimiz olmadı ama yaptıkları çok büyük bir Fair-Play örneği oldu. Kasette Pama'yla ilgili öğrenmek istediğimiz her şey var. Böylesini hiç görmemiştim" Bakalım dünkü gazetelere biz Parma ile ilgili neler yazmışız: "Parma iflas etti, bütün oyuncularını satıyor!.." "Başlıklar" geneli ile şu mealde: "Gençlerbirliği'ne müjde!.." TJK'da kara bulutlar!.. Önümde bir rapor duruyor; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Teftiş Kurulu'nun iki baş müfettişinin hazırladığı bir rapor!.. Raporda, Türkiye Jokey Kulübü Başkanı ve yöneticileri için son derece "ciddi" tespitler ve iddialar var, suç duyuruları var, savcılığa gidecek olan, giden dosyaların olduğu bilgileri var!. Burada duralım!.. Çok değil daha bir-iki ay önce, Jokey Kulübü Başkanı Ömer Faruk Girgin, en azından spor kamuoyuna "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü" dedirtecek açıklamalar yapmış ve o açıklamalarda "Kulüpten ihraç ettirdiği" eski denetçi Mete Aysal'ı ağır şeklide itham ederek "İddialarından hiçbir şey çıkmadı, soruşturmalar geçirdik, hepsinden temize çıktık, yolumuza devam ediyoruz" demiş ve gazetelerimiz de bu açıklamalara "geniş yer vermişti"; Mete Aysal'ın iddiaları ile ilgili "tek satır haber yapmamış olmalarına rağmen!." İşte bu yüzden, spor kamuoyu, "bu açıklamanın neden yapıldığını, Mete Aysal'ın iddialarının neler olduğunu bilmediği için" anlayamamıştı!. Ne var ki, geçen ay tamamlanan ve gereğinin yapılıp, savcılıklara suç durusunda bulunulması için Bakanlık Teftiş Kurulu'na ve Bakanlık Yüksek Komiserler Kurulu Başkanlığı'na verilen raporlardaki tespitler, görüşler ve iddialar, Mete Aysal'ın ne kadar haklı olduğunu ve "görevini yapan" bir denetçi olarak "alkışlanacağına", kulüpten ihraç edilerek nasıl haksız şekilde cezalandırıldığını ortaya koyuyor!. Bilmem ki, iki baş müfettişin raporunu okuduklarında Aysal'ı ihraç edenlerin, ihraç ettirenlerin, genel kurulda ihracın kesinleşmesi yönünde parmak kaldıranların yüzleri kızaracak mı, vicdanları sızlayacak mı? Şimdi Aysal, kulüp aleyhine, "ihraç işini yapanlar" aleyhine yüzlerce milyarlık maddi ve manevi tazminat davaları açsa, haksız olacak mı? Müfettiş Raporu'nda yazılanları, "bu sütunlara" detayları ile hiç olmazsa "şimdilik" taşımayacağım; adının önünde "Türkiye" olan bir kuruluşun "kamuoyunda daha fazla yara almasını" istemem!. Ama şu kadarını yazmak durumundayım ki; raporda "çok ciddi" tespitler ve teşhisler var... İhaleler için var, yönetim şekli için var... "Keyfi" kararlar ve ödemeler için var; "peşkeş çekme" ibareleri bile var!. "Özel hayatın, kulüp yönetimine ve ihalelerine nasıl karıştırıldığına dair" iddialar ve tespitler bile var!. Var da... Var... Şimdi, TJK Başkanı'na ve yönetimine düşen bir görev de var; "Suç duyuruları sonuçlanana, Türk Adaleti kararlarını verene kadar" oturdukları koltukları "hemen ama hemen" haklarında soruşturmalar ve davalar olmayanlara devretmeliler!.. Ben 48 yıldır spor yazıyorum, zaman zaman da TJK ile ilgileniyorum; kulüp tarihinde ilk defa bir başkan ve yönetim için "böylesine" suç duyuruları yapıldığını, önemli bir çok "paralı" konunun adalete intikal ettiğini duyuyor ve görüyorum!. TJK'nın başında "kara bulutlar" dolaşıyor; yönetim "Ben işime bakarım" havasında ise ve olacaksa, üyeler gereğini yapmak zorundadırlar!. Müfettiş raporundaki "Bazı üyelere kulüpte iskambil oynamaları için her gün kulübün vasıtaları bile gönderiliyordu" tespitinin altında kalmadıklarını göstermeleri için!.. Varan bir; bir altın gitti!.. Elvan, 10. Avrupa Kros Şampiyonası'nda ikincilikte kaldı ve gümüş madalya aldı. Genç şampiyonumuz, yarıştan sonra "Hata yaptım, altını kaçırdım. Eğer antrenörüm yanımda olsa idi, favori İngiliz Radcliff'i geçer ve şampiyon olurdum. Hocam burada olsa ve yarış kulvarını görse, bana ona göre taktik verecekti, erken atağa kalkmayacaktım." dedi. İşte, Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön'ün "Ertan Hatipoğlu takıntısının ilk büyük firesi!." "Yanlıştan dönülmezse" bu fire, Avrupa ve Dünya pist şampiyonalarında, hatta olimpiyatta da devam edebilir ve edecek!. Ne oluyor? Yurdadön, bir federasyon başkanına yakışmayacak bir inatla "ya o ya ben" demeye getiriyor, hatta diyor!. Bu inadı ve ısrarı yüzünden, Genel Müdür Mehmet Atalay'ın "Ertan Hatipoğlu'na verilen 10 aylık cezayı, hiç olmazsa uluslararası yarışmalarda, yetkisini kullanarak durdurmasını" bile önlüyor!. Genel Müdür, bugüne kadar kendisinin de, başka genel müdürlerin de kullandığı bu yetkiyi "Yurdadön'ü harcamamak için" kullanmaktan kaçınmasa, Hatipoğlu, Elvan'ın yanında olacak ve Türkiye belki de atletizm tarihinde ilk defa "Avrupa Kros Şampiyonluğu'nu kazanacak!." Ama, Yurdadön "Ya o ya ben" tavrını alınca, genel müdürün eli kolu bağlanıyor, bu büyük fırsat kaçıyor!. Yurdadön'ün umurunda mı? Onun derdi; "Hatipoğlu'na ve onu savunanlara, Hıncal Uluç'lara, Cüneyt Koryürek'lere zafer kazandırtmış olmamak!." Maalesef, Türk atletizminin başında işte "böyle bir zihniyet var!." Ve bu zihniyet yüzünden Elvan'ın madalyası, İngiliz'in göğsünde!!! Alkışlar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.