Ankara'da, Ankaragücü - Beşiktaş maçından öncesinde - sırasında - sonrasında olanlar, yüz kızartıcıdır, üzücüdür ve acı, hem de çok acıdır. Neden yüz kızartıcı ve neden üzücü olduğunu yazmama, anlatmama gerek yok; zira herkes biliyor!.. Ama "neden" acı, hem de "çok acı" olduğunu "tekrar" yazmak, anlatmak istiyorum; herkesin değil ama, çok kişinin bilmesine rağmen. "Sporda şiddete karşı" özel kanun çıkarmış bir ülkede, maçtan önce günlerce "Olay çıkacak, hem de Bursa'dan otobüslerle gelecek Bursasporlu taraftarlar ile Ankaragücülü taraftarlar bir yanda, Beşiktaşlı taraftarlar öte yanda iyice bilenmişler, birbirlerine girecekler" diye yazılıp çizile çizile gelen 100' e yakın yaralılı, 60'ı mahkemeye sevk edilen 300'e yakın göz altılı savaş için, bilmem ki "acı, hem de çok acı" yakıştırması bile hafif kalmıyor mu?.. İstanbul'dan ve Bursa'dan gelen otobüslerde bulunan onca bıçağa, saldırmaya, kamaya, şişe rağmen, "o otobüslerde bulunan" gözü dönmüş futbol magandalarının "stat çevresine gelmesine, tribünlere girmesine engel olamayan", Ankaragücü'nün "yıllardır" hangi tribün magandalarının teşvik ve tahriki ile olay çıkardığı bilinen taraftarının "temiz kalmasını" sağlayamayan bir sistemi yöneten yetkililerin "göstermelik" olarak "yapılan" güvenlik toplantıları dışında kanunun "hiçbir maddesinin uygulanmadığını" gördükleri hâlde, olaylara "kırmızı ışık yakmak için" uygulamada "lâftan öteye" hiçbir şey yapmamalarına, "acı, hem de çok acı" demek gerekmiyor mu?.. Dikkat ediniz, "Ankaragücü - Beşiktaş maçı" sadece "bir" örnek; yurdun dört bir yanında her hafta "böyle" hem de "birkaç" olayı yaşayan bizler için, "Acı, hem de çok acı" demek kadar tabii ne olabilir?.. Bizde "kanunlar" nedense "uygulanmak için değil", göz göre göre "pas pas edilmek için" çıkarılır; ya da "öyle eksikler, gedikler bırakılır" ki; "uygulanmaya çalışılsa bile" kendi kendini "pas pas" eder!.. İşte, trafik kanunumuz. İşte, "AB'nin isteğiyle çıkarılan" ceza ve ceza usulü "uyum" kanunlarımız. Ve işte "Sporda Şiddeti Önleme" kanunumuz!.. Bu kanun çıktı, "olaylar daha da büyüdü ve arttı"; bunca zaman sonra, sevgili Bakanımız Mehmet Ali Şahin, "19 Mayıs Meydan Savaşı'ndan sonra" diyor ki: "Kanunu değiştireceğiz. Cezalar caydırıcı olmalı. Adalet Komisyonu Başkanımız Köksal Toptan ile beraber bir değişiklik tasarısı hazırlıyoruz!.." Günaydın!.. Yooo, "bu sözüm" sadece sevgili Bakanıma ve sevgili Köksal Toptan dostumuza değil!.. Aslında "bu sözü en az hak eden" onlar!.. Hatta, belki de "hiç" hak etmiyorlar!.. Zira, onlar "böyle bir kanunu çıkartarak" son derece "iyi niyetle" sporda şiddeti önlemenin "yolunu", bu yoldan faydalanarak "açmak" durumunda olan bütün yetkililere "İşte kanun, işte yetki; görevinizi yapın" dediler!.. Hatta, hatırlıyorum; Adalet Komisyonu Başkanımız Köksal Toptan, "o günlerde" Yavuz Donat'a acı acı şikâyet de etmiş ve sevgili Donat da yazmıştı: "Şunca kuruluşa, bunca insana mektuplar, mesajlar yolladık. 'Böyle bir kanun çıkarmak istiyoruz, görüşlerinizi bildiriniz' dedik. Bunlar içinde bir çok basın kuruluşu ve bir çok gazeteci - yorumcu - spor yazarı vardı. Sadece iki gazeteciden görüş geldi; biri Öcal Uluç, öteki Zeki Çol'du." Olaylara, iyi bir şey yapak isteyenlere destek vermeye bu kadar "yabancı olan, adamsendeci olan" insanların, kuruluşların olduğu bir ülkede, işlerin dönüp dolaşıp "taaa en başa gelmesi" kadar tabii ne olabilir?.. İşte "Acı, hem de çok acı" sözü, tam buraya oturuyor!.. "Bu olayı da birkaç gün yazacağız, konuşacağız", işi kulüpçülüğe getirip "Bak bizim sahamız kapanmıştı, cezamızı(!) İzmir'de çekmiştik, şimdi Ulusoy'a karşı imza vermeyenlere bakalım ceza verilecek mi göreceğiz" demeye getiren futbol ve spor ulemamızın "sığ görüşlü" polemikleriyle, "yeni ve daha büyük bir olaya kadar" uyuyacağız!.. Hiç birimiz "Kanun neden işlemiyor, neden işletilemiyor" gerçeğinin üzerine gitmeyecek ve "Sen - ben kavgaları" ile hatta tribün magandalarına "büyük kitleleri tahrik etmeleri için" yeni kozlar vereceğiz!.. Bugüne kadar "benim gibi" sadece "birkaç kişi", kanunda "görevini yapmayanlar için" her hangi bir "müeyyide olmadığını" söyledi. "Kulüp oyları ile seçilmiş" federasyonların ve "özellikle" olayları önlemek için "tarafsız olarak" gerekli her türlü önlemi alması ve uygulaması gereken "yerel" yöneticilerin ve güvenlik güçlerinin "gerekeni yapmamaları hâlinde" sanki "hiçbir şey olmamış gibi" göreve devam etmelerinin "bu kanunun uygulanmasının önündeki en büyük engel olacağını" yazıp - çizdi!.. Bakınız, "açıkça" ve "tekrar" yazıyorum: Bir: "Görev yaptıkları" illerin ve ilçelerin takımlarının "tabii" başkanları ve yöneticileriymişçesine hareket eden, şeref tribünlerinde "gol atıldığında" nerede ise havalara sıçrayacakları hissini veren valiler, belediye başkanları, kaymakamlar, emniyet müdürleri, emniyet amirleri ve hatta savcılar oturduğu, "en üst rütbeli komutanlarımız" kulüp başkanları ile stat localarında "içli - dışlı resimler" çektirdiği sürece, "kanunların rafta kalması" önlenemez. Kanuna, "görevini tam olarak yapmayan ilgililere karşı etkili müeyyideler uygulanması" ile ilgili maddeler konmadığı sürece, yetkililerin bu kanunu "tarafsız" olarak ve "cesaret" ile uygulamaları mümkün olamaz!.. İki: Kulüp başkanlarının ve yöneticilerin "spora, sporu yönetenlere, sporu yapanlara, sporu yaptıranlara, sporu seyredenlere dönük" her türlü tahrik edici, "gerginliği tırmandıran, şiddeti davet eden, rekabeti düşmanlığa dönüştüren" tavırları, açıklamaları, sözleri ile ilgili olarak "cezai müeyyideyi koymak ve uygulamak" görev ve yetkisi "federasyonların disiplin kurullarından alınıp, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nün Merkez Disiplin Kurulu'na verilmedikçe", açıkça tekrar ediyorum; "benden sonrası tufan" diye düşünen kulüp başkan ve yöneticilerinin, sporumuzu "kardeşi kardeşe düşüren" düşmanlık tohumlarını her gün ektikleri "mayın tarlaları" hâlinden kurtarmamız mümkün değildir!.. Zira, "oy ile seçilen" federasyonların disiplin kurullarının verdikleri cezalar, İtalya'yı, İspanya'yı, Fransa'yı, İngiltere'yi, Almanya'yı baz aldığımızda, "çok hafif" kalıyor ve adeta "tahrik ve teşvike yeşil ışık yakıyor!.." Ve zaten "bu ülkelerde" işe "şiddet" girince, "şike" girince, "doping" girince, hemen "federasyonlar" geri plâna itiliyor, direksiyona "devlet" geçiyor; İçişleri Bakanlıkları, Adalet Bakanlıkları, Spor Bakanlıkları geçiyor; bizde de "öyle" olması gerekmez mi?.. Ve medya, olaylara, "oralarda" kulüpçü gözlükleri ile yani "Senin kulübüne bu ceza verildi, benimkine neden bu ceza" kavgaları ve polemikleriyle bakmıyor. "İmzacılara mı, imza vermeyenlere mi daha fazla ceza veriliyor" komikliğinin çetelesini tutmakla meşgul olmuyor. "Adalet - İçişleri ve Spor bakanlıklarının ilgili ve yetkililerinin ne yaptıkları, ne yapmadıkları, kanunları ve yönetmelikleri nasıl ve ne kadar uygulayabildikleri" üzerinde yorumlar yapıyor, tartışıyor ve "görevinizi tam olarak yapınız" baskısını kuruyor, kamuoyunu da "bu baskıya destek verecek" şekilde hazırlıyor!.. "Acı, hem de çok acı olan" işte bütün bunlar; "onlarda olanlar", bizde olmayanlar!.. Bekleyelim, görelim; "kanun değişiklikleri" ne getirecek?.. İnşallah, "iyi ve ümitli bir gelecek" getirir!..