Şımarıkları ve çirkinleri korumayın!..

A -
A +

Fatih Akyel "Galatasaray'daki alışkanlıklarını" sürdürüyor!.. Galatasaraylı Arif bile "hakem aldatmacada düzelmeye yüz tuttu"; onda milim ilerleme yok!. "Fenerbahçe defansının en iyisi olduğu bir maçta bile" yaptıkları ortada!.. Gaziantepspor maçında "futbolcu olarak" her açığa, her tarafa "vızır vızır yetişip" alkış alırken, tuttu "muzır muzır" işler yapıverdi!. "Kırmızı kartı" yardımcı hakemin orta hakem Metin Tokat'ı ikazı ile görmesine kadar, maçın kasetini dikkatle inceleyin "kartlık en az 2 hareketi vardı!.." Ya gördüğü karttan sonra sahadan "efendi gibi, yaptığı hataya üzgün, başı önde" çıkması gerekirken ortaya koyduğu "yazılı-sözlü" çirkin tablo!. Maçı seyrettiğim kafede, oyundan çıkarken söylediklerini "gençler" koro halinde "dudak okuyarak" bağırıyorlardı; utançtan kıpkırmızı oldum!. Bir milli futbolcuya, Fenerbahçe gibi bir kulübün formasını giyen bir sporcuya yakışacak şeyler mi, bunlar? Amma... "Galatasaray'da iken" öylesine şımartıldılar ki; şimdi devam ediyorlar; "devam edeceklerini" sanıyorlar!. "Böyle çirkin tabloların kahramanı" olanları, hele hele "bunu alışkanlık haline getirenleri" kimseler korumamalı!.. Ne yöneticileri... Ne taraftarları... Ne de yazar-çizer takımı, yani bizler!.. Taraftarla küfürleşen o!.. Gazeteciye hücum eden o... Hakeme küfreden o... Takımını belki de 3-4 maç, "ona en ihtiyaç duyulan zamanda" cezalı olarak yalnız bırakacak olan o!.. Ve de... "yıllardır" o!.. Ama... Bunun sebebi var: Şımartıyoruz... Şımartıyorsunuz... Şımartıyorlar!.. Her yaptıkları yanlarına kar kalıyor!.. Yüzlerce milyar parayı, milyonlarca doları ceplerine indirirken "tam bir profesyoneller", ama "pervasızca bu sorumsuzlukları yaparken" zerre kadar profesyonel değiller!.. İşte alın İlhan Mansız'ı!.. Ve nihayet Mete Düren bile "nasıl olduysa" isyan etti; "Bu yeni sakatlığının sebebini bana değil, gidin ona sorun" deyiverdi!.. "Futbolcuların yanlışlarını, hatalarını" bir yere kadar "hoş görü ile karşılayabiliriz" ama "profesyonellik sınırlarını devamlı olarak ihlal ettiler" mi , gözlerinin yaşına bakmamak gerek!.. Bizde ise "onlar devamlı korunurken" suçlular peşin peşin belli: Ya hakemler... Ya da teknik adamlar!.. İşte yıllardan beri "sahada küfür etmedik adam bırakmayan" Hasan Şaş'ın geldiği nokta ortada!.. Kimseler söz dinletemiyor; disiplini ile ünlü Fatih Terim Hoca bile!.. Neden? Hak etmedikleri kadar "şımartılıyorlar" da ondan!.. Olan kime oluyor; kulüplerimize, takımlarımıza, futbolumuza ve teknik adamlarımıza... Yazık değil mi? Lorant gitmeli!.. Çok açıkça görülüyor ki; "Lorant'ın takımın başında kaldığı her dakika" Fenerbahçe'nin aleyhine işleyen bir zaman kaybıdır!. Başkan Aziz Yıldırım "futbolu bilmediği için" devamlı yanıltılmaktadır ve maalesef o da "lâf götürüp getirenlere bayılmaktadır!.." Kulüpte ve spor medyasında "sinek uçsa" ona haber götürecek adamlar bulmuştur ve "futbol dünyasına da, spor medyasına da, hatta Fenerbahçe kulübüne de bu adamların getirip götürdükleri ile bakmaktadır!." "Lorant'ın ipinin tıpkı Mustafa Denizli gibi çekildiğini ama zamanın, daha da doğrusu Aziz Yıldırım'ın zamanının gelmesinin beklendiğini" haftalar önce yazmıştım!.. İşte o "G günü" gelmek üzere!.. Bence hiç beklenmemeli!.. Artık "Lorant testisi su tutmaz!.." Her beraberlikte, her mağlubiyette, her şey bir yana bırakılıp "Lorant gitmeli" korosu kurulacaktır!. Ve işin daha da açıkçası "Bu koroya, yönetimin, futbol takımının ve teknik heyetinin bazı fertleri de katılmaktadır!." Fenerbahçe futbol takımının içinde "Lorant'ı seven, sayan ve ona inanan" futbolcu sayısı, "sevmeyen, saymayan ve ona inanmayan" futbolcu sayısının altına düşmüştür!. Ne yazıktır ki; "Ortega geldi" diye "takımdan kesileceklerini" düşünen "gençler" bile, "Ortega'yı takımdan kesen" hocalarına inanmamaktadırlar!. Dedik ya; "her geçen zaman Fenerbahçe'nin aleyhinedir!." Kimse düşünmüyor ki; "Şu maç son şansı olsun, bu maç son şansı olsun" diye beklemek, "yeni gelecek olan hocanın zamanından çalmaktadır!." Ve yeni Hoca da, "zaman sıkışması" sebebiyle başarılı olamazsa, bunun suçlusu kim olacaktır? "Fenerbahçe'nin aziz başkanına hiç suç atfedilebilir" mi; suçlu elbette ki "gelen" yeni hoca olacaktır!. Fenerbahçe'de "düzen böyle kurulmuştur" ve "bu düzen değişmedikçe", sarı-lacivertli kulüpte hiçbir şey değişmez; değiştirilemez!.. Yapmazsan, yaparlar!.. Özhan Canaydın "başkan" olduğunda dedik ki: "Faruk Süren - Mehmet Cansun ikilisinin yönettiği Galatasaray'da öyle idari ve mali iddialar ortaya atıldı ki, bu iddiaların altından ancak tarafsız ve ciddi kuruluşların incelemeleri kalkabilir. Galatasaray'ın bu dönemlerdeki bütün idari ve mali işlemleri denetlenmeli ve bu ikili ile yönetimleri ya aklanmalı ya da iddialar doğru çıkarsa adalete verilmelidir!." Canaydın "iyi bir Galatasaraylı" idi, "kol kırılır yen içinde kalır" dedi; "Galatasaray'ın yıpranmasını istemedi" ve "zehir içti" ama "kızılcık suyu" gösterdi!. Son günlerde "yönetimiyle birlikte girdiği ağır yükü anlatmak için" söylediği bazı sözler "birilerini" fena halde kızdırmış!.. Onlardan bir tanesi "başkanı" Mehmet Cansun "susup otururken", esip gürlemiş; Galatasaray Başkanı için "megolaman" sözü dahil, söylemediğini bırakmamış!.. Kusura bakmasın "adını ilk defa duyduğum" bu yöneticiye söylenecek çok söz var ama, bunları söyleyip yazarsam, "onu da, sözlerini de çok önemsemiş olurum!." Benim sözüm, Özhan Canaydın'a; "Sen onları korursan, onlar işte böyle yaparlar, seni korumazlar!.." Hadi bakalım; kalk kalkabilirsen, "bu sözlerin altından!.." Sevgili Cüneyt Koryürek ağabeyimizin Sabah'ta "cuma günü" çıkan yazısına çok güldüm!.. Hani derler ya; "güleriz ağlanacak halimize" diye, işte o yüzden!.. Süreyya Ayhan'ın 20-21 Eylülde Madrid'te yapılacak "Dünya Kupası'na katılacağına" dair haberler, çok gazetemizde ve TV'mizde "Dünya Şampiyonası" diye takdim edildi!. Cüneyt Abi de, "spor medyamızın bu cahilliğini" yüzümüze vuruyor ve "Atletizmde Dünya Kupası ile Dünya Şampiyonası'nın ne biçim şeyler olduğunu" teferruatı ile anlatıyor!. "Böylesi bir gafı" da, kısa bir süre önce, sevgili Attila Gökçe, Milliyet'teki sütununda düzeltmiş; "olimpiyata kimlerin katılacağının dersini" vermişti!. Bu iki örnek bile spor(!) medyamızın ne halde olduğunu çok iyi ortaya koyuyor!. Bakıyorum; kimsenin umurunda değil!. Hadi "atletizmin a'sından haberi olmayan" spor(!) yazarları bu gafları yapıyorlar, ya "sporu bilmek durumunda olan" sayfa sorumluları, "bunları nasıl düzeltmeden sayfalara koyuyorlar?" "Eskiden" bunları birkaç defa yapanlar, hemen kapının önüne konurlardı!.. Şimdi ise, dönüp bakan "Ne yapıyorsunuz" diyen bile yok!.. Gazete üst yönetimlerinin gözü hep "yukarda, yani patronda!.." "Altta neler oluyormuş", umurlarında mı? Bu yanlışlar ve gaflar için "okuyucudan bir özür dileme bile yok!." Yazık, çok yazık!.. Ne mesleğimiz kaldı, ne de meslek itibarımız!. Varsa yoksa; para..para..para!.. Hepimiz birer "Napolyon olduk" çıktık!.. Bravoooo!.. "Dönen", dönemez!.. "Milletvekili olmaya heves edip", atletlerini Avrupa Şampiyonası'nda bırakarak "yurda dönen" Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön'ün hevesi kursağında kaldı; milletvekili aday listesinin sonlarına bile giremedi!. Şimdi herhalde bekliyordur ki; "yeniden" Atletizm Federasyonu Başkanlığı'na döndürülsün!.. Ben Spor Bakanı'nın yerinde olsam, Yurdadön'ü bir daha "Atletizm Federasyonu'nun kapısından bile sokmam!." Türk Atletizmi'nin başında olacaksın... Geçmişin "başarılarla, rekorlarla dolacak!." Kalkıp siyasete soyunacaksın ve listeye "sonlarda bile giremeyeceksin!." Sonra da "dönüp koltuğuna oturmak isteyeceksin!." Bence, yağma yok ve olmamalı!.. Yurdadön tercihini yapmıştır; siyaset için, atletlerini yarıştıkları ülkede ortada bırakıp dönmüştür!. Yani "siyaset mi, spor mu" sorusuna cevabı "siyaset" olmuştur!. Orada devam etsin, artık sporda işi ne? Fair Play için alkışlar!.. Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın üst üste yaptığı açıklamalar ile kulüpte "yaptıklarını ve yapmak istediklerini" anlatıyor!. Stattan borçlara, transferlerden, yeni düzene kadar!.. Elbette, bir spor yazarı olarak bunlarla ilgilendim.. "Bu konulardaki sözleri" daha çok Galatasaray camiasını ilgilendiriyordu!. Ancak, "bambaşka bir konuda" söylediği bazı sözler vardı ki, işte "o sözler" beni çok mutlu etti!. "Tribünlerde ve kulüpler arasında bir türlü gerçekleştirilemeyen fair play olayı" ile ilgiliydi, bu sözler!.. Şimdiye kadar, pek çok kulüp başkanından "bu yönde sözler" duymuştum; hiç biri hayata geçirilemedi!. Ama, Canaydın'ın "bir şeyler" yapacağına inanıyorum!.. Çünkü "öz eleştiri" yapıyor, yani Galatasaray yönetimlerinin hatalarını ortaya koyuyor ve "biz yapmayacağız" diyor; bir!.. İkincisi ve asıl önemlisi "bu konuda", spor medyasına büyük görev düştüğünü, ama "medyanın görevini yapmadığını, hatta tam tersini yaptığını" açık açık ve cesaretle söylüyor!. Başkanların ve yönetimlerin "rekabeti bilmeleri ve bunun gereğini yapmaları, kulüplerinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleri" başkadır, "fair play" için "el ele vermeleri" başka!.. Aziz Yıldırım ve Serdar Bilgili başta, her kulüp başkanının "aynı şekilde düşünmesi" ve fair play için "bir başkanlar cephesi" oluşturulmasına destek vermeleri şarttır!. Aksi halde, yarınlarda "çok kötü olaylar" olacaktır; işler gün gün kötüye gidiyor!. Maalesef, spor medyamızda "ah olay çıksa" diye dua edenler var!.. Bu çirkinliklerden "tiraj ve reyting çıkarmak için" yarışanlar var!.. Kulüpleri, kişileri birbirine düşürmek için, "tribünlerin nasıl tahrik olacağını düşünmeden", kim bilir belki de "düşünerek" durup dinlenmeden "O senin için bunu dedi, sen onun için ne diyorsun" yarışına çıkanlar var!.. "Eleştiri" adı altında, "iğrenç" hakaretleri, "aşağılayıcı" cümleleri art arda sırlayanlar var!.. Resmen ve alenen "tuttukları kulübe uşaklık", rakip kulüplere de "düşmanlık" yapanlar var!.. Bu spor medyasını bu hale kimlerin getirdiği ortada!.. "Yeteneksiz, bilgisiz" bazı spor servisleri sorumluları... Ve de.. "Dışarıdan gelip" bir gece içinde "spor yazarı yapılıveren" bazı kişiler!.. Zira, "bunların" gazetecilik mesleği ve "bu mesleğin ilkeleri" umurlarında değil!.. Onlar, "alacakları" reytinge ve paraya bakıyorlar!.. Spora, futbola, taraftarlara, kulüplere yazık oluyormuş, onlara ne? İşte Özhan Canaydın, "konunun bu yanına", yanı "asıl" soruna da dikkati çekiyor ve diyor ki: "El ele verelim ve çok geç olmadan bu meseleyi çözelim!." Bakalım kim ses verecek ve kim el verecek?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.