Önce Galatasaray, Ümit Karan için hizaya geldi!. Sonra Hakan Bayraktar için Fenerbahçe!. Şimdi sırada İlhan ve Tümer için Beşiktaş var!.. "Parası olmayan" Beşiktaş yönetimi, hâlâ diretiyor ve de taraftarının gözünü boyuyor! Neymiş; "FIFA şöyle demiş de, böyle olunca Federasyon Başkanı söz vermişmiş de, İlhan ile Tümer kiralık olarak Beşiktaş'ta oynayacakmış da... mış... mış... mış... da mış... mış..." Sen Nouma gibi Teknik Direktörü'nün "Beşiktaş antrenmanının yanından geçemez" diyerek kapıyı gösterdiği bir futbolcuya talip çıkınca "5 milyon dolar bonservis bedeli isteyeceksin", sonra da Tümer ve İlhan gibi "geleceğin iki Türk yıldızını hülleli, katakullili oyunlarla bedavaya getirmeye çalışacaksın"; olacak şey mi? Eğer, Halûk Ulusoy "bu oyunlara boyun eğecek bir Federasyonun başkanı ise", çıkıp da bir daha "Ben Anadolu futbolunu ve kulüplerini ezilmekten kurtardım" diye övünmeye kalkmasın! Böyle bir rezalete Federasyon izin verse bile, Türk Mahkemeleri vermez! Bu resmen ve alenen "spor ahlâkını ve kurallarını yok sayan bir anlayışa yeşil ışık yakmaktır" ki, değil Ulusoy Federasyonu "bin federasyon bir araya gelse" yapamaz! FIFA ne derse desin, Türk Federasyonu "Beşiktaş Samsunspor'la anlaşmadığı sürece"; bu iki futbolcuya "Beşiktaş'ta oynama izni veremez!" Zira, İlhan ve Tümer "transfer edildikleri söylenen kulübün kapısından içeriye bir defa girmedikleri gibi, o kulübün tek antrenmanına bile çıkmamışlardır!" Samsunspor'un "federasyona gerekli parayı yatırarak" sözleşmesini uzattığı bu iki futbolcu, mevsim başından beri Beşiktaş'ın idmanlarına çıkmaktadırlar! Bugüne kadar hep "Beşiktaş kamplarında kalmışlar, yatıp kalkmışlar maç ve antrenman yapmışlardır!" "Kötü niyet" ortadadır! Hukukta "kötü niyet çalışmaz!" Ne FIFA böyle bir "kötü niyete 'evet' diyebilir, ne de Türk Futbol Federasyonu!." İstanbul spor medyasının başlıca görevinin üç büyükleri koruma ve kollama olduğunu bildiğimizden, Anadolu kulüplerinin haklarının "paspas edilmesine, gasp edilmesine ses seda çıkarılmadığını" da gördüğümüzden, Samsunsporlular'ın, Gaziantepsporlar'ın ve diğerlerinin haklı isyanlarını aktarmak kala kala "bizim gibi" bir avuç yazar-çizere de gururla söylüyorum "Türkiye'nin spor sayfasına kalıyor!" Şimdi açıkça yazıyorum: Halûk Ulusoy "hak gaspına yeşil ışık yakacak bir söz vermişse", bilmelidir ki, spora da, futbola da, Anadolu'ya da ihanet etmiştir! Susmasın, konuşsun! "Beşiktaş'a söz verdi mi, vermedi mi?" Bekliyoruz!.. Kutlarım!.. Eğer yapabilirse ve eğer başarabilirse, Futbol Federasyonu "küfür için" yönetmelik değişiklik ve uygulamasıyla, Türk futboluna ve sporuna "en büyük yararı sağlayacak!." Siz Şenes Erzik dahil, "karşı çıkanlara" ve "yapılamaz, olamaz" diyenlere bakmayın!. Erzik, o "mavi boncuk dağıtıcısı" Erzik, elbette ki karşı çıkacak! "Serdar Çakman olayının baş aktörü olarak" başka ne yapabilir? Erman Hoca'nın muhalefetine ise hiç bakmayın! O, bu federasyonun ve onun organlarının "Türk Futbolu yararına yapmak istediklerine karşı çıkmayı" adet haline getirdi! Eğer hakemlerimiz işi ciddi tutar, Federasyon da getirdiği hükmün arkasında "tavizsiz durursa", birkaç yıl içinde tribünlerde sadece "tatlı bir rekabet yarışından başka bir şey kalmaz!." Tabii, bu konuda en büyük görev spor medyasına düşüyor! "Peşin ve sabit fikirle 'olmaz' çığlıkları atılacağına", kararın uygulanabilirliğini sağlayacak önerilerin gelmesi gerek! Destek verilmesi gerek!. Hakemlerin yüreklendirilmesi gerek! Özellikle, "üç büyüklerin seyircilerinin korunup kollanmaması gerek!." Reyting ve tiraj uğruna "küfüre ve tribün anarşisine prim verilmemesi gerek!." Ben Federasyonu "bu kararı sebebiyle" alkışlıyorum! Tavizsiz ve yansız uygulamaların sonuna kadar arkasında olacağım!. Sporun en önemli unsuru dostluktur, barıştır, ahlâktır, terbiyedir! Ne var ki, Göztepe - Fenerbahçe maçında, Göztepeli seyircilerin bitmek bilmeyen "iğrenç tezahüratlarına kulaklarını kapayan hakemler" benim ümidimi kırmasa bile sarstılar!. Bir hazırlık maçında "cesur hareket edemeyen" hakemler, ligde ne yapabilirler? İşte bütün mesele!. Amma... Gene de devam!. Dönmek yok!. Sonunda olacak... Hep beraber göreceğiz!. Tarassov de kim? Sevgili kardeşim Hıncal Uluç durmadan yazıyor; "Spor medyası nerede? Nerede başka spor branşları? Nerede Dünya'nın en ünlü sporcuları ? Nerede? Nerede? Nerede?" Haklı, hem de çok haklı! Spor medyamızın "spordan tamamen habersiz görünmesi" ve Türk okuyucusu ve seyircisini de "tam bir habersizlik çölünde bırakması", doğrusu ya insanı isyan ettiriyor!. Bundan kısa bir süre önce Atletizmin ünlü "Altın Ligi'nde", sırıkla atlamada Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük ikinci atleti, Bubka gibi bir devin saltanatına son veren "pırlanta gibi şampiyonu" Tarassov ağır şekilde sakatlandı. TV kameralarındaki görüntü, ayak bileğinin "belki de kırıldığını" gösteriyordu; bu onun spor hayatının bitmesi demekti!. Ama, spor sayfalarında ve TV ekranlarında "onunla ilgili tek haber görmedim!." Sakatlığı neydi, ne oldu? Spor hayatı bitti mi? Üstelik, Dünya Atletizm Şampiyonası da, işte başladı! "Tarassov da kim? Biz Ogün'ün arka adalesindeki sertliğe bakarız" diyen bir "Spor (!) medyası ile karşı karşıyayız!." Ne medya ama? Yarın biri çıkar "Topunuz bir Ogün arka adalesi etmezsiniz" derse, bilmem ki ona ne cevap vereceğiz? Söyler misiniz bana: Ne cevap vereceğiz? Fenerbahçeli okuyucuya!... Yıllardan beri ilk defa bir Fenerbahçeli okuyucumdan "bir başka mesaj" aldım; "Hep Galatasaray yazıyorsunuz, neden Fenerbahçe yazmıyorsunuz? Artık yazılarınızı okumayacağım!." Doğrusu ya hep "Siz sadece Galatasaray yazın... Fenerbahçe'ye, Beşiktaş'a, Trabzonspor'a burnunuzu sokmayın..." diyen fakslar mektuplar, telefonlar aldığım için, bu mesaj beni çok memnun etti! "Spor yazarı" olarak, elbette ki her kulübü, her spor branşını yazmak görevim!. Kaldı ki, "elimden geldiğince" böyle bir çizgide olmaya da çalışıyorum!. Galatasaray'ın fazla olmasının sebebi, "Galatasaray Kulübü'nün spor yazarlığında uzmanlık dalım olmasından!" Yıllardır iç içeyim!. Son yıllarda da, "600 kilometre uzakta da olsaml" iç içe olmakta devam ediyorum! İşte yazılarımdaki "Galatasaray fazlalığı" buradan kaynaklanıyor! Şimdi, Fenerbahçeli okuyucuma bir iyi, bir de kötü yorumum var: İyisi; merak etmesin takımı bu yıl lig şampiyonluğunun en büyük adayı!. Rakiplerinden epey önde maratona başlıyor, özellikle istikrar, kulüp yönetimi ve psikolojik faktörler itibariyle, çok önde! Kötüsü; Fenerbahçe'nin Avrupa Kupaları'ndaki yolculuğunda, bu sezonda "pırıltılar görünmüyor!" Denizli, söylediğinin aksine, galiba "gene içe dönük çalışacak!." "Takımı saklıyorm" iddiaları, durumu bir süre idare edebilmek için! İnşallah "bu ikinci yorumda ben yanılırım!." Zira, Türk futbolunun geldiği noktada, Avrupa Kupaları'nda daha ileriye gitmesini görmek, benim için en büyük mutluluk olacak! Oturma adabı!.. Protokol tribünündeki bir yönetici arkadaşım uyardı: "Şuna bak, nasıl oturuyor?. İnsan evinde çocuklarının yanında bile böyle oturmaz... Kaldı ki, burası umûmi bir yer... Üstelik spor yazarı tribünü... Yakışıyor mu? Onun babası yerinde insanlar var... Onun yaşı kadar gazetecilik yapmış insanlar önünde, arkasında, yanında oturuyor. Bu nasıl iş? Sizde böylelerini uyaracak bir görevli yok mu?" Dönüp baktım; "Bir gecede spor yazarı yapılan bir eski futbolcu!" Adını yazmayayım!. Ama "TV ekranlarından ve spor sayfalarından tanıdığınız kulüp çığırtkanlıklarından biri!." En tanınmışlarından!. Göztepe - Fenerbahçe maçında, hiç istifini bozmadan tam 90 dakika o "kaykılmış ve yayılmış" haliyle oyunu seyretti, onunla bununla ve gazetesiyle konuştu! Ben de, yerime döndüğümde bazı arkadaşlarıma gösterdim. TSYD'nin İzmir Şubesi yönetiminde bulunan bir arkadaşıma da dedim ki: "Ya bunlar oturma adabını öğrensinler, ya da bu tribünlere girmesinler!. Herkes onları sahiden spor yazarı sayıyor ve kabul ediyor. Bu çirkin görüntü bizlere mal ediliyor!. Böyle oturacaklarsa, gitsinler başka tribünlerde otursunlar!." Şimdi, TSYD'nin hem genel merkez, hem de şube yönetimlerinden rica ediyorum: "Bu çığırtkanlar eğer bizim tribünlerimize geleceklerse, hiç olmazsa oturma, konuşma adabını öğrensinler!." Spor Yazarları tribünleri onların kahvehaneleri değil! Dahasını söyleyeyim; insan, kahvehanede bile böyle oturmaz, oturamaz!. Tabii hem kendisine, hem de başkalarına saygısı varsa!. "O vatandaşın" anlaşılıyor ki, sadece spor yazarlarına değil, sahada ter döken "eski meslekdaşlarına da saygısı yok!" Bilmem ki, daha ne diyeyim ve ne yazayım? Komedi mi dram mı Telefondaki "Galatasaray'ın iç yüzünü iyi bilen, ciddi ve sözüne güvenilir" Galatasaraylı diyordu ki: "İster inan, ister inanma... İster gül, ister ağla!. İşte sana Galatasaray'ın başarı reçetesi... Bu reçeteyi, Galatasaray Futbol Takımı ile yakından ilgili olan 3-5 kişiden biri anlatıp duruyor ve anlattıklarından Başkan Cansun'un da haberi var." Sonra da "o kişinin başarı reçetesini" şöyle anlatıyordu: "Efendim, ligin başlamasından 3-4 hafta sonra Lucescu gidecekmiş, yerine tam yetki ile Bülent Ünder gelecekmiş... O da Fatih Terim ile kuracağı diyalog ile tertip ve taktik reçeteleri alacak ve Galatasaray'ı sahaya sürecekmiş... Sonra da gelsin başarılar ve şampiyonluklar..." Yooo!. Sakın ola ki "yazdıklarıma inanmamazlık etmeyin!" Ciddi ciddi söylendiğine göre, sizler de ciddi ciddi düşünün! Hatta, ben de bir ilâve yapayım: Kimbilir belki Fatih Terim de 3-4 hafta sonra Milan'dan ayrılabilir ve Ünder'e reçete göndermek yerine, "kendisi Galatasaray'a gelebilir!" Galatasaray'da olmaz, olmaz! Cansun ile Terim "aile dostu değil mi?" Doğrusu "ülkenin ve en Avrupalı kulübü" ve "Dünya markası" olan Galatasaray'da "öyle şeyler oluyor" ki, insanın kahkahalarla gülmesi mi yoksa hıçkıra hıçkıra ağlaması mı gerek, bir türlü karar veremiyorum! İşte şu Alenitchev meselesi!. "Dil ve yönetmelikler konusunda uzmandırlar ve Dünya'daki gelişmeleri çok yakından izlerler" denilerek "dolarla yüksek maaşlar verilen" profesyonellerin adeta "atlamada Dünya rekorlarını param parça etmeleri" bilmem ki ne zaman sona erecek? Artık "sokaktaki gençlerin bile ezberledikleri" FIFA ve UEFA kararları konusundaki "cahillikleri ve unutkanlıkları" tahammül sınırlarını aştı! Hagi'nin yerini doldurmak için istenen ve Aziz Üstel'in deyimi ile "Dünyaca ünlü" Alenitchev'in "Porto'nun Avrupa Kupası maçlarında oynadığı için, Şampiyonlar Ligi'nde oynamayacağının anlaşılması gaf üstüne gaf yapan "yeni ve tecrübesiz yönetime" profesyonellerin attığı son kazık! Doğrusu ya Faruk Süren iftihar etmeli! Ne müthiş bir "idari takım kurmuş!." "Bedavaya kaptırılan oyunculara", şimdi de "oynamayacak oyuncu almak gibi" görülmemiş bir saflık gösterisi eklediler!. Bence, Fenerbahçe'ler, Beşiktaş'lar, Trabzonspor'lar, hatta Galatasaray'ın Avrupalı rakipleri "bu idari kadroyu muhafaza etmesi, hatta bu müthiş profesyonellerin taltif edilmesi, maaşlarına zam yapılması" için, Galatasaray'a "şartlı maddi yardım yapmalıdırlar!" "Sadece onlara verilmek" kaydıyla! Gülüyorsunuz değil mi? Eee... Galatasaraylı olmayanlar gülebilirler!. Ama ya Galatasaraylılar?