Galatasaraylılar, hazırlık kampından ve ilk hazırlık maçlarından hiç de memnun değiller!.. Kampı izleyen spor yazarlarının haber ve yorumlarının satır aralarından çıkardığım sonuç şu: "Skibbe, bekleneni henüz veremedi!.." "Sakat çok" mazeret değil; Galatasaray'ın alternatifli geniş bir kadrosu var!.. "Takımın iskeletini teşkil edecek 6 - 7 oyuncu henüz şu veya bu sebepten takıma giremedi ya da hazır değil"; ehhh, bir yere kadar "bu mazeret" kabul edilebilir, ama "bir yere kadar!.." Soru açık; bu mazeret "çok zayıf takımlara karşı bile gol sıkıntısı çekmenin, pas ve pres yapamamanın, rakip kaleye şut atamamanın bahanesi" olabilir mi?.. Yooo, Galatasaraylı okuyucularım, "Gene başladı" demesinler; hele hele "Erken başladı" hiç demesinler!.. Ben, "mevsim başında göklere çıkarılan nice teknik direktörler ve oyuncular bilirim" ki, daha ligin ilk yarısı tamamlanmadan yerden yere vurulmuşlardır!.. Tam tersine "mevsim başında yerden yere vurulan nice oyuncular ve teknik adamlar bilirim" ki, ligin ilerleyen haftalarında "yere göğe konulmaz" bir övgü hâlesiyle çevrilmişlerdir!.. Bu konularda "aculuz" ve sonra fena halde mahcûp oluruz; bitmedi; ders de almayız; mevsim başında spor medyamızdaki görüntü gene aynı!.. Bunu bildiğimden, "mevsim başı" yorumlarımda teknik direktörler hakkında da, oyuncular hakkında da, takımlar hakkında da "kesin ve peşin hükümlerden" mümkün olduğunca kaçınırım!.. Skibbe ve takımı hakkında da "aynı noktadayım" ve bekliyorum!.. Ne var ki, "zaman beklemiyor"; işte "Avrupa Kupası maçları geldi çattı"; üstelik "Galatasaray seri başı değil" ve karşısına "güçlü" bir rakip çıkacak!.. O rakip "mazeret, bahane" falan dinlemez, dinlemeyecek!.. Bizler "iyi günleri beklesek" de, rakip beklemeyecek!.. O hâlde, Skibbe bir an önce sıkıntıları sonlandırmak zorunda, yoksa kendisi de takımı da daha baştan sıkıntıya düşecek!.. Aragones de oynatmıyor!.. "Zico beni oynatmıyor" diye Fenerbahçe'den kaçan ve "hocası hakkında çok ağır sözler eden" Önder, görülüyor ki; "gene" yedek kulübesinde oturacak!.. Zira, Fenerbahçe'nin ne geri dörtlüsünde, ne orta sahasında "ona" ilk on birde yer var!.. Ancak "sakatlıklar ve cezalar" onu ilk on bire taşıyabilir; o da birkaç maç; o kadar!.. "Mevsim başındaki ilk kararı gibi" Galatasaray'a gitseydi; ilk on bir için şansı çok fazla ve yeri "garanti" gibiydi; "onun adına" yanlış tercih!.. Ne oldu?!.. Beşiktaş adına üzücü bir tespitimi yazmam gerek!.. Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor için "yazdığım hemen hemen her yazıda" okuyucularımdan "olumlu ya da olumsuz" bir yığın tepki alıyorum; mailler, telefonlar!.. "Beşiktaş' yazınca, sanki duvara yazmışım gibi"; tek tük tepki var!.. Önce "acaba sadece bana mı" diye düşünüyordum; "Sporyazarları.com" sitesi kurulalıdan beri (ki, bütün spor yazarlarının yazıları o sitede her gün yer alıyor ve okuyucuların da yorum hakkı var), o sitedeki yorumlara bakıyorum; tablo aynı!.. Fenerbahçe ve Galatasaray ile ilgili yazılara "tonla yorum geliyor"; Beşiktaş yazılarının çoğu "yorumsuz" geçiyor!.. Eskiden böyle miydi?.. Beşiktaş'ı "biraz ağır eleştiren" bir yazımız çıktığında çığ gibi tepki gelir, telefonlara, maillere boğulurduk!.. Peki, ne oldu da böyle oldu?.. Başkan Yıldırım Demirören, menajer Sinan Engin ve teknik direktör Ertuğrul Sağlam iyi düşünsünler bakalım; ne oldu?.. Ve tabii Beşiktaş camiası da!. Uygulama doğru!.. 2008 Olimpiyat Oyunlarının başlamasına az bir zaman kaldı!.. "Kimler ne yapar" yorumlarının olması gereken sütunlarda, yıllardır yapılan bir kavga sürdürülüyor: "Vay efendim, devşirmelerle doldurulan bir kafilemiz var, Türk çocuklarının yolu kesiliyor!.." Bütün dünyada basketboldan futbola, atletizmden güreşe kadar her branşta geçerli olan "devşirme sporcu" gerçeğini bir türlü içine sindiremeyenlerimiz var!.. Hatta işi hamasete döküp "Kandil'e gitmeyenler, gitmeyecek olanlar, milli formayı nasıl giyer" sorusunu bile soruyorlar!.. Tam bir demagoji ve "elmalarla armutları toplama" hesabı!.. Askerlikte de "benzer" bir sistem olsa, hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; "sporculuğu değil, askerliği seçmiş" ve de "Kandil'e gitmekten çekinmeyecek" olacaklar vardır ve bulunur!.. Olimpiyata "masa tenisi dalında iki Çinli sporcuyu Türk yaparak gidiyormuşuz"; bu olur muymuş?.. Olur, bal gibi olur ve olması da lâzım!.. Yıllar yılı masa tenisinde "Balkanlara bile zor çıkan" Türk çocukları var; "Türk olan" iki Çinli vatandaşımız Olimpiyatta "derece yaparsa"; bu başarı binlerce Türk çocuğunu masa tenisine heveslendirmeyecek midir?.. Rahmetli Turgut Özal'ın "Naim Süleymanoğlu'nu Türkiye'ye getirmesinden önceki" halterimizle, "Naim geldikten sonraki" halterimiz arasındaki fark, Çamlıca Tepesi ile Ağrı Dağı arasındaki fark kadar değil mi?.. Bütün eleştirilere rağmen, "doğruyu gören" ve uygulamaya devam eden Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve ekibini kutlarım; Olimpiyatta da başarılar dilerim!..