Spor ahlâkının Brütüs'leri için "yeni" öneri!..

A -
A +

Futbol Disiplin Talimatı'nın "Müsabaka sonucunu etkileme" maddesinde değişiklik yapılarak, "önce düşürme, sonra puan silme" sisteminin "önce puan silme, sonra düşürme" şeklinde değiştirilerek, "hemen yürürlüğe konulması" isteniyor. "Paradan başka gözleri bir şey görmeyen" ve de "düzenin değişmesinden çok korkan" kulüp yöneticilerinin ve onların medyamızdaki kalemşorlarının "böyle bir şey istemelerini" normal karşılayabiliyorum. Ama, yıllardan beri "spor ahlâkı, dürüstlük" konusunda yazılarında ve konuşmalarında "attıkları zaman mangalda kül bırakmayan", dahası "fair play'in öncülüğünü kimselere kaptırmamak için yarışan, şikenin ve teşvik priminin Türk sporunu kirletmemesi için en ağır cezaların verilmesini" isteyen, bugüne kadar "alt kümelerdeki küme düşürmeleri" alkışlayan "bazı" arkadaşlarımızın "bu yönde görüş beyan etmelerine" çok şaşırıyorum. Onlara soruyorum; "Şike, spor suçlarının en büyüğü değil midir? Şike, sadece bir kişiyi, bir takımı değil, birçok takımı, koca bir ligi etkilemiyor mu?.. Dahası, dünyanın dört bir yanına yayılan bahis oyunları yüzünden milyonlarca insanı ilgilendiriyor mu? Şike, spor cinayeti, hak hırsızlığı, para soygunculuğu değil mi? Spor ahlâkını, taammüden öldürme değil mi? Bu öneri, böyle bir suçun cezasını sulandırmak ve hafifletmek değil de nedir?.." Bütün dünyaya bizi "rezil edecek" böyle bir değişikliğin, tam da "şike soruşturmasının ortasında yapılmasının" FIFA'larda, UEFA'larda "şikeye adı karışan bazı kulüpler için af anlamına gelen özel indirim" olarak karşılanacağını kavrayamayan ve de "Türk sporunu ve spor ahlâkını sırtından hançerlemek" anlamına gelen bu teklifi gündeme sokmak için Federasyona baskı yapan bu arkadaşlara yüz yüze karşılaşıp tek tek "Sen de mi Brütüs" demek geliyor, içimden!.. Disiplin Talimatı'nın "Şike ve teşvik primi ile ilgili 55'inci maddesinin 2'inci bendi" şöyledir; "Bu hükmü ihlâl eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir." Onlara tavsiyem, bu bende "şöyle" bir ek yapılmasını önermeleridir; "Bu maddenin bu bendi, 'İstanbul'un Üç Büyükleri için' şu şekilde uygulanır: Bu hükmü ihlâl eden kişiler bir aydan üç aya kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla cezalandırılır. Kulüplerin ise, ilk ihlâllerinde 1 (bir) puan silinir, ikinci ihlâllerinde 5 (beş) puan silinir, üçüncü ihlâllerinde 10 (on) puan silinir ve her beş yılda bir sabıkaları tümüyle silinir. İhlâlin ağırlığına göre, 5 yıl içinde 4'üncü ihlâlde küme düşürme cezası da verilebilir." Sizi gidi, "eski ve kirli düzenin savunucuları sizi", çok hoşunuza gitti değil mi, hadi utanmayın, alkışların bu teklifi!.. Şaşırılan yol!.. NBA'den "yıldızlar al", yetmedi "başkalarının da peşinde koş", ama gazetelerde "basketbolcuların paraları ödenmediği için" küstürüldüklerine, bazılarının da "gitmek üzere" olduklarına dair haberler çıksın ve yalanlayan da olmasın; bu nasıl iş?.. Beşiktaş'ta "dengesiz" ve "günü birlik" hatalı ve de yanlış işler yapılmaya başlandı, ama üzerleri "yaldızla kaplanarak" taraftara, camiaya fark ettirilmemeye çalışılıyor; iyi de, nereye kadar?.. Başkan Yıldırım Demirören, "doğru çizdiği" yol haritasını "abartmak üzerine" değiştirmeye başladığından beri, işlerin çığırından çıktığını da fark edemiyor; yazık!.. Yok ettiğimiz yetenekler!.. Kimse darılmasın, gücenmesin; bizde "Avrupa ve de dünya şampiyonu olacak, rekorlar kıracak" genç yetenekler var ama, onları "bu hedeflere taşıyacak" imkânlar yok; yöneticiler yok, hocalar yok, tesisler yok, sponsorlar yok; yok da yok; "istisnalar" da, evrensel sözdür; "kaideyi bozmaz!.." "Oralara tek tük çıkabilenleri" bile, "oralarda tutamıyor", kısa sürede tepe takla olmalarına çare bulamıyoruz!.. İşte, Dünya Atletizm Şampiyonası'na katılan "genç" yeteneklerimizin durumu ortada ve tam da "yukarıda yazdıklarıma uyuyor!.." Bir türlü "en tepeye çıkamıyoruz" ve de "bir süre tepelerin etrafında dolaşıp", sonra da kayboluyoruz!.. Elbette, sadece ve sadece "futbolun ve de Üç Büyükler'in futbolunun peşinde olan" spor(!) medyamız, yani bizler de, Sarıyer kadar, Kilis kadar, Akhisar kadar ülkelerin atletleri şeref kürsülerine çıkarken, bizimkilerin finalde yarışmaktan öteye gidememesinin sebepleri ile ilgilenmek bir yana, ilgilenenlere "ekranlarımızda, sayfalarımızda yer vermeyi" bile "zemin ve zaman israfı olarak" gördüğümüzden, bu kayboluşta "önemli" bir payın sahibi oluyoruz; iftihar edelim!.. Galatasaray "kendini" yiyor!.. Ünal Aysal, "çok iyi işler" yapıyor, ama hemen ardından da "acemilerin düşmeyeceği" hatalara düşüyor; neden?.. Anlaşılıyor ki, "sporu tanıyan, futbolu tanıyan, kamuoyunu tanıyan, medyayı tanıyan, transfer usullerini bilen, yönetim - hoca - futbolcu üçgenindeki ilişkilerin çağdaş ve bilimsel bazda bir çizgiye nasıl oturtulacağını bilen, sporun, futbolun üst kuruluşları ile, diğer kulüplerle ilişkilerin doğru ve sağlam bir çizgide gidebilmesini sağlayacak öneriler yapabilecek" danışmanları yok!.. Nereden biliyorum; "bu danışmanlar olsa", Ünal Aysal, kendisine ve yönetimine "itibar kaybettiren" bunca hatayı "bu kadar kısa sürede yapmaz" ve iyi yaptığı, çok iyi yaptığı işlere gölge düşürmezdi!.. Bu acı tablonun en çarpıcı örneği transfer çabalamaları; zigzagların, çelişkilerin, hayal kırıklıklarının bini bir para!.. "Danışmanı yoksa, yönetim kurulu var ya" demeyin sakın, "oradan" Aysal'a "fazla" hayır yok; ya ne var?.. Yönetimde asiliyle, yedeğiyle 4 grup var; 4 kişilik Ali Dürüst ekibi, 3 kişilik Adnan Öztürk ekibi, 5 kişilik başkan Ünal Aysal'ın etrafında toplananlar ekibi, gerisi "yaylacılar"; yani "gün gelip orada, gün gelip burada, gün gelip öte tarafta olanlar"; eh, yönetim de "böyle" olunca, elbette işler de "parça bölüklü" oluyor!.. 3-5 ay sonra Ünal Aysal, "olağanüstü" bir genel kurul toplayıp, "kendisinin yapacağı" bir liste ile seçime giderse hiç şaşmam; "Galatasaray için" bunu yapması da şart gibi görünüyor; yoksa "kan kaybı" sürüp gidecek!.. Aptal kandıranlar!.. Vay canına sevgili okurlarım, "İsviçre, UEFA'yı iplememiş, bizim Federasyonumuz ise teslim olmuş"; böyle diyorlar ve bu "dengesiz ve gülünç" karşılaştırmaya herkesi inandırdıklarını sanıyorlar!.. Sion'a yapılan suçlama ne; "Bir transferde usulsüzlük!.." Bizdeki suçlama ne; UEFA'nın "üzerine titrediği Şampiyonlar Ligi markası" için 2007'den beri "sıfır tolerans uyguladığı" şike!.. "Suçlar" ne kadar da denk değil mi?.. Bitmedi; öneriler de yağıyor; "Düşme olmasın, puan silme olsun; puan silme de çok değil, az ve telafi edilir cinsten olsun; Federasyon kararını mahkeme kararı Yargıtay tarafından onaylandıktan sonra, yani "Fi" tarihinde versin; 2 maçı seyircisiz oynama cezası kaldırılsın, Şampiyonlar Ligi'ne katılmama kararının kulübe verdiği zararın büyük bir bölümü Federasyonca karşılansın!.." Bari ben de noktayı koyayım; "şike yapmayan ve de teşvik primine bulaşmayan" yöneticilere, "yılın aptalları" olduklarından "en az birer yıl ceza verilsin" ve de kulüpleri de "küme düşürülsün!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.