Spor gazeteciliği ne hâle geldi?

A -
A +

"Bu Fenerbahçe'yi, Türkiye'de hiçbir takım yenemez!.." "Bu Fenerbahçe'ye Beşiktaş'ın ölüsü bile yeter!." Bir büyük gazetenin hafta içinde spor sayfasının manşetinde "büyük büyük puntolarla" bu iki başlığı görünce, kendi kendime "Gene hangi futboldan anlamaz fanatikleri spor sayfasının manşetine oturtmuşlar, bu durum bu büyük gazeteye yakışıyor mu? Bu nasıl bir iddiadır, nasıl bir mantıktır? Kahvehane köşelerinde bile artık böylesine garip, ipe sapa lâflar pek söylenmiyor" diyordum ki, "bu sözleri eden" kişilerin isimlerini de "başlıkların üzerinde görüverdim!." Biri spor yazarlığında "ustalık", öteki de "olgunluk" dönemlerini yaşayan iki ünlü gazeteciydi, bu lâfları eden; tüylerim diken diken oldu!. Elbette Beşiktaş- Fenerbahçe maçı Beşiktaş'ın da, Fenerbahçe'nin de galibiyetiyle bitebilirdi ama, "hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin" bu iki arkadaşımızdan hiç biri "Bakın ben haklı çıktım" diyemezdi; zira "ortaya attıkları görüşleri ve başlıklara çıkan sözleri" hiçbir gerçeğe dayanmıyordu; sadece ve sadece "reyting kapmaya yarayacak" saçma sapan lâflardı!.. Ne yazık ki, spor yazarlığımız, yorumculuğumuz, spor sayfalarımız "bu hâle düşmüş iken", bizler hâlâ "Türk futbolu geriliyor mu acaba" sorusuna cevap arıyorduk!. "Bu kafalarla", bu sayfa ve başlıklarla hangi ülkede futbolda ya da sporun herhangi bir branşında ilerleme olabilirdi? Evet, çıkıp "Fenerbahçe, Beşiktaş'ı yenecek" diyebilir ve bu yorumunuzun sebeplerini yazabilirdiniz!.. Ya da "Bu durumdaki Beşiktaş, Fenerbahçe'yi yenecektir" diyebilir, bunun sebeplerini sıralayabilirdiniz!.. Ama "Türkiye'de Fenerbahçe'yi hiçbir takım yenemez" ya da "Beşiktaş'ın ölüsü bile Fenerbahçe'ye yeter" başlıkları ve sözleri, ciddi bir gazeteye "tecrübeli" ve "ünlü" spor yazarlarına nasıl yakışabilirdi? Yıllardır, spor medyamızdaki erozyon durdurulamıyordu!.. "Artık dibe vurduk, daha aşağıya inmeyiz" diyor ama, "daha aşağılara yuvarlandığım ızı görüyorduk!." "Koca koca" adamlar ve isimler, "orijinallik olsun, reyting olsun, ilgi çekilsin" diye TV ekranlarında ve spor sayfalarında "spor yazarlığına güveni ve inancı sarsacak" öyle şeyler yapıyor ve söylüyorlardı ki, işin sonunun nereye varacağını artık kimseler tahmin edemiyordu!. Bakın açıkça yazıyorum; kim kırılırsa kırılsın, kim kızarsa kızsın: "Bu acı ama komik tablonun sorumluları", spor servisi şefleri, müdürleri, gazetelerin genel yayın müdürleridir!. TRT'nin sözüm ona "en iddialı" futbol programını sunan arkadaşımızın son derece komik ve temelsiz "derbi maçları cumartesileri oynanır mı" şeklindeki gaflarının bile yanına kâr kaldığı bir ülkede yaşıyoruz.. Sadece Türkiye'de değil Avrupa'da da sadece "derbilerin değil" bir çok maçın gün ve saatinin "Avrupa Kupası ya da milli maçlara göre tespit edildiğini" hiç mi bilmez bu arkadaş? O "kendisinin ve servisinin yükü kaldıramamasının faturasını" spor kamuoyu önünde başkalarına fatura etme telaşı içinde "böyle gafları" çok yapıyor ama "her gafı yanına kâr kaldığı için" de, gaflarına bir türlü nokta koyamıyor!. Suç onda mı? Nerede TRT'nin sporunun ve yönetiminin "üst düzey yöneticileri?" "Seviyeli programlar ve sayfalar" yerine "giderek seviye kaybeden" ve bu sebeple okuyucu ve seyirci de kaybeden TV ekranlarını ve spor sayfalarını "yeniden seyredilir ve okunur hâle getirmek için" ne yapılması gerektiği ortada iken, birkaç TV ve gazete hariç, "seviyeyi iyice düşürmek yarışında" birinciliği kapmak gayretlerinin içinde kaybolmak, bugünün spor ve gazete üst düzey yöneticilerinin "aslî görevi" hâline geldi; yazık!. Hem de çok yazık!. Hem sporumuza ve futbolumuza, hem gazete ve TV'lerimize, hem de "asıl" mesleğimize!.. Hâlâ kuyunun içinden çıkmak yerine, kuyunun dibini bulmaya çalışıyoruz; bize yakı şıyor mu? Kızmayın, bırakın yazsın!..Basketbol Federasyonu seçimlerine az kaldı!. Yeniden aday olacak olan bugünkü federasyon başkanı Turgay Demirel'in muhaliflerinin gazetelerde son derece öfkeli ve kızg ın yazılarını okuyorum!. "Haklı oldukları" çok taraf var ama, öfke ve kızgınlık niye? Muhalifler "Demirel'i seçtirmemek için" nasıl gayret gösteriyorlarsa, o da "seçimi kazanmak için" elbette elindeki imkânları kullanacak!. Aslında, Demirel'i mağlûp etme gücüne sahip Lütfi Arıboğan'ın "en büyük kozlarından biri" de oyuna katıldı ama, gelin görün ki, "Demirel muhalifleri" nedendir bilinmez, "bu koza karşı adeta savaş açtılar!." Öfke ve kızgınlık içinde "Neden konuşuyorsun, neden yazıyorsun" diye hesap soruyor, veryansın ediyorlar!. Halbuki, "öfkelenmeseler, kızmasalar", yani "soğukkanlı düşünseler", tam aksine "Konuş... Konuş... Yaz... Bir daha yaz... Her gün yaz" diye teşvik etmeleri gerek!.. Zira, "yazdıklarına kızdıkları kişi" basketbol camiasının "en antipatik, en sevilmeyen" kişilerinin başında geliyor!. O "Turgay Demirel'in lehinde yazdıkça ve konuştukça", Turgay Demirel cephesi kan kaybediyor ve Lütfi Arıboğan' ın destekçileri artıyor!. Zaten Turgay Demirel'in "bunca başarılı işler yapmasına karşılık" basketbol camiasının çoğunluğunu karşısına olmasında "büyük payı olanların başında" bu arkadaş gelmiyor mu? Aman sevgili Arıboğan, sen sen ol; dolduruşa gelme!. Seçimi kazanma şansın yüksek, ama ilk şart; "sana seçimi kazandıracak en büyük kozlarının başında gelen" ve her konuştukça, her yazdıkça sana puan kazandırıp, Turgay Demirel'e puan kaybettiren Doğan Hakyemez'i susturmaya çalışanları "bu konuda" susturman gerek!. Bilmem haksız mıyım? Yanal ne yapacak? "Ben görevde kaldığım sürece artık Hakan Şükür milli formayı giyemez" mesajları vermeye devam eden Ersun Yanal'a sormak gerek: "Şunun şurasında Ukrayna maçına kaç gün kaldı, Fatih Tekke'nin yorgun ve formsuz olduğunu görüyorsun... Durup dururken bu çocuğun sırtına psikolojik olarak bir de Hakan Şükür'ün hayaletini bindirdin... Bu durumda milli takımın santrfor mevkiinde kimi oynatacaksın?" Benim anlı-şanlı medyam "bunu soracağına", çıkıyor "palavra bir haberi" sayfalarına oturtuyor: "Hakan Şükür milli takımı bıraktığını açıklayacak!." "Yalanın katmerlisini" yazanların mumu 24 saat sonra sönüyor ve Hakan Şükür haberi yalanlıyor ama, bu haberi yazan kadar sayfaya koyanların da "Türkiye'de yönetmelikleri bilmedikleri" ortaya çıkıyor!.. Bizde "milli formayı bıraktım" yok... "Milli takım teknik direktörü" kadroya çağırır da, gelmezsen veya "makûl bir mazeretin olmadan" çağrıya "hayır" dersen, doğru Ceza Kurulu'na gidersin!. İyi de, "bu yalan haberleri yazanları ve gazetelerine koyanları" hangi ceza kuruluna göndermek gerek acaba? Kemal Belgin'e mesaj!.. Sevgili Belgin... Stop... Diyorsun ki... Stop... "Saat ayarı bozulan federasyon..." Stop... Doğru söylüyorsun da... Stop... Bir itirazım var... Stop... Bu federasyonun neresi bozuk değil ki?.. Stop... Hani, deveye sormuşlar... Stop... "Boynun neden eğri" diye... Stop... Cevap vermiş... Stop... "Nerem doğru ki.." Stop... O misal... Stop... Sevgiler... Stop... Öcal Uluç... Stop... Angaje olunan adaylar!.. Türk Atletizmi'ni "içine düştüğü kaostan kurtaracak" bir başkan adayı aranırken, "Erdenay Oflas" adını ortaya attık!. Her bakımdan "bu zor işi başaracak" tecrübe ve niteliklere sahipti!. Ama "aday olmadı!." "Başında bulunduğu kurumun yaptığı büyük atılımın devamı gelecekti" ve "bu yoğun mesai içinde" atletizme "yeterli zamanı ayıramayacağını" söyledi. Bunun üzerine, "atletizm için kimlerin aday olduğunu araştırdık"; karşımıza "bazı" isimler çıktı!. "Bunlar kim" ve "bu zor işi başaracak bir kariyere sahipler mi" sorularına cevap ararken de, bir başka gerçeğe ulaştık: "Adaylardan bazılarına" angaje olunmuştu, ama "neden angaje olduğunun izahı" tatmin edici şekilde yapılamıyordu!. Sonuç sisler arkasında!.. Atletizme bir başkan seçilecek.. Temenni edelim ki; Mehmet Yurdadön'ü aramayalım!.. "Sözü geçen isimler", arama ihtimalimizin olduğunu da gösteriyor!.. Hayırlısı...Alkışlıyorum!.. Fırat Aydınus'u Beşiktaş- Fenerbahçe maçına veren Merkez Hakem Komitesini kutluyorum!. Bakıyorum, "kendi geçmişlerini hatırlamayan" bazı eski ve de anlı-şanlı hakem yorumcularımız Aydınus'a "moral ve destek vereceklerine" şom ağızlılık yapıyorlar!. 31 yaşında ve 10 yıllık bir hakem, hem de "bu sezonun en formda ve not ortalaması en yüksek" hakemi için "derbiyi kaldıramaz" demek bilmem ki ne kadar insafa ve izana sığar!.. Maçı "iyi ya da kötü yönetir" o başka bir şey ama, "peşin peşin" çıkıp da "kaldıramaz" demek de neyin nesi? Biz, bu şekilde "şom ağızlılık yapan" eski hakem arkadaşlarımızın da, hem de "en tecrübeli zamanlarında" ve "kariyerlerinin zirvelerinde iken" derbi maçları bir yana, "çok kolay maçları bile" nasıl berbat ettiklerini ve onların deyimi ile "kaldıramadıklarını" çok görmüşüzdür!. Rahat bırakın hakemleri... "Sizlerden" bıktılar usandılar!.. Futbol kamuoyu da öyle!.. Kuzum sizler, "içinden çıktığınız" camiayı karıştırmaktan, hakemleri harcamaktan başka bir şey bilmez misiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.