''Uzun zamanlardan beri çok yanlış bir rotaya girilmiş, ülkemizde “spor gazeteciliği ve spor muhabirliği” göz göre göre, tam tabiri ile öldürülmüştür!''
Bunca zamandır, kahkahalarla gülüyorum, “ağlanacak” hâlimize, zira işi “anlı ve de şanlı” yazar-çizerlerimiz, yorumcularımız tam bir komediye çevirdiler; “Niye konuşmuyor, konuşsa da öğrensek” yaygaraları kopararak!..
Fatih Terim, “Arda, Burak, Selçuk, Hakan Balta, Caner ve Gökhan Gönül’ü neden Milli Takım’a çağırmadığını açıklasa da, kendileri de, millet de öğrenecekmiş sebebi, bunu neden yapmıyormuş?..”
Bu kadar mı; hayır ; “Ortada özür dileme olmadığı halde neden bu defa çağrılmışlarmış”; dahası da var; “Özür dilenmediğine göre demek ki, bu Terim’in tek başına kararı değilmiş, mutlaka onları çağırttıran bir başka kişi ya da makam varmış; acaba o kişi kimmiş, o makam hangisiymiş?..”
Bu soruları soran kişiler, Van’da, Ordu’da, Alanya’da, Çankırı’da, Aydın’da Kırklareli’nde, Bilecik’te, Mardin’de oturan ve TV’lerden, gazetelerden “sporu, futbolu talip eden” Türk vatandaşları olsa; “Haklılar” derim.
Zira, evet zira, “onlara bu soruların cevaplarını bulacak ve verecek” bir meslek vardır, dünyada ve de o mesleğin icracıları; bu meslek “gazeteciliktir” ve bu mesleği icra edenler de “gazetecilerdir!..”
Sen, “mesleğini hakkı ile icra etmeyeceksin”, daha doğrusu “edemeyeceksin”, sonra da “Fatih Terim, Yıldırım Demirören neden açıklamıyorlar” diye feryat edeceksin; bu mudur gazetecilik, bu mudur gazeteci?..
Bu soruların “ana sorusu” ortadadır; “NEDEN?”
Bu neden, “sır değildir”; zira “bu nedeni” Fatih Terim bilmektedir, Yıldırım Demirören bilmektedir ve “iki kişinin bildiği şey, artık sır değildir”; zira onlar “resmisi ile özeli ile” bu “neden” sorusunun cevabını en az “etrafındaki birkaç kişiyle paylaşmıştır”; en azından “yardımcıları, eşleri, çocukları, yakın dostları olan” 5-10 kişiyle…
Ne der atalarımız; “Söyleme sırrını dostuna, o da söyler dostuna”; eee, ben diyorum ki, “en az 50 kişi”, siz deyin ki, “100 kişi”, bu olaydaki “Neden” sorularının cevaplarını, “şöyle ya da böyle” biliyordur, Türkiye’de!..
Bunca insanın bildiğini, “eğer gazeteciler öğrenemiyor ve yazamıyorsa”, o ülkede “gazetecilikten söz etmek” mümkün mü?..
Bu sözüm, “bugünlük” sadece “spor” ve “spor gazeteciliği” konusu dahilindedir, “başka taraflara çekilmesin!..”
“Spor gazeteciliğinin esası” ise “spor muhabirliği, spor haberciliğidir!..”
İşte, uzun zamanlardan beri, çok yanlış bir rotaya girilmiş, ülkemizde “spor gazeteciliği ve spor muhabirliği” göz göre göre, tam tabiri ile öldürülmüştür!..
Varsa yoksa “spor yazarlığı”, o da “masa başı yazarlığı, masa başı yorumculuğu” TV’lerimizin de, gazetelerimizin de spor sayfalarının, spor ekranlarının baş köşesine oturtulmuş, “habercilik kısmı” maalesef “ucuz ajans kolaycılığına” teslim edilmiştir!..
“Atlatma haber yarışının bitişi” ve spor basınımızı gazetelerimizde “ahkam kesmeler, polemikler ve iddialar ile dolu” yorumlar ve yorum / haberler, TV ekranlarında da çoğu “Direklerarası’nın Karagöz / Meddah / Orta oyunlarına benzeyen” programlar yarışına sokmuş ve işte bugünlere gelinmiştir!..
Böylece ve ne yazık ki, halka “haber vermek göreviyle yükümlü” gazeteciler, “haber bekler” hâle gelmişler ve “bu haberler verilmeyince” de öfke ile “Neden vermiyorsunuz” hesabını sormaya başlamışlardır!..
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana, anlatma ihtimalim çok az!..