Son haftalarda TV'lerin spor ekranları ile gazetelerin spor sayfaları, çoğunluğuyla "Fenerbahçe'nin Futbol Federasyonu'na, onun kurullarına, Galatasaray'a ve hakemlere karşı açtığı savaşta sarı-lacivertli yöneticilerin tam destekçisi gibi davranınca", ortaya "medya hangi kulübü tutuyor?" tartışması çıktı. Bir büyük gazetenin genel yayın müdürü, Fenerbahçe'nin "gözü kara" taraftarı olan ve bu "koyu" taraftarlığını da "yazılarıyla ortaya koyan" damadından yana olduğunu ortaya koyarcasına, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un "medya Fenerbahçeli" şeklindeki görüşüne, bir yazıyla cevap verdi. Hem de isim isim açıklayarak, "kendi gazetesinde dengenin olduğunu, üst düzey yöneticilerin içinde sayı itibariyle Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş arasında fark olmadığını" yazınca, tartışma kızıştı. Hıncal Uluç da cevaba cevap olarak, "önemli olan spor müdürlerinin hangi takımı tuttukları ve ekranlarla sayfalarda ne yaptıkları" deyiverdi. Buna cevap ise, ne gazetelerden, ne de TV'lerden geldi. Gazeteler ve TV'ler susarken, cevabı bir internet kanalında "açık açık" buluverdik!. Bu internet kanalı, "TV ve gazete spor müdürlerinin hangi takımın taraftarı olduğunu" araştırıp, "isim listesi" halinde kamuoyuna sundu! O kanalın araştırmasını "eksikli olarak" sütunuma alıyorum: "Son günlerde Türkiye'de futbolla yatıp futbolla kalkar oldu. Şike söylentileri, kulüp başkanlarının karşılıklı suçlamaları kamuoyunun birinci gündem maddesi haline geldi. İnsanlar, zammı, kötü giden ekonomiyi unutup futbola kilitlendi. Bazı taraftarlar da medyanın Fenerbahçe'yi savunup diğer kulüplere yüklendiğini ileri sürüyor. Kamuoyunda yaygın olarak, 'Bu spor basını Fenerbahçeli' imajı hakim. Peki gerçekten öyle mi? Bizim spor basını Fenerbahçeli mi? Her yiğidin gönlünde doğal olarak bir aslan yatar. Bu mesajlardan yola çıkarak Süperpoligon ekibi de Türk medyasındaki spor müdürlerinin hangi takımı tuttuklarını sizler için araştırdı. İşte araştırmanın sonuçları: (Burada isim isim ülke çapında 19 TV kanalının ve gazetenin spor müdürlerinin hangi takımları tuttukları gazete ve TV adları da verilerek listeleniyor. Biz isimleri sütunumuza almıyoruz. Ama saklıyoruz, gerekirse isimleri de yayınlarız. Bu müdürlerin 13 tanesi Fenerbahçeli, 5 tanesi Galatasaraylı, bir tanesi de Trabzonsporlu; yani Beşiktaşlı müdür yok.) Bu tabloya göre, 'yaygın olan inanış' gerçeği yansıtıyor. Yani Türk spor medyasının tepesinde bulunan isimlerin çoğunluğu Fenerbahçeli!." Internet kanalının araştırması "Ama biz, spor yöneticilerinin taraftarı oldukları takımı, gerçeklerden arındırıp sayfalarına ve televizyonlarına aktardıklarına inanmıyoruz" diyor ama, işte orada duruyor ve "biz" diyoruz ki; "kazın ayağı öyle değil!." Yani; "bazı müdürler", sorumlu oldukları spor sayfalarında ve spor ekranlarında "bal gibi" taraftarlık yapıyorlar, "tuttukları kulüpleri destekler yönde yayınlara ağırlık veriyorlar!." Ve bunların sayfalarına, ekranlarına ayna tuttuğumuzda, hemen hemen hepsinin "sarı-lacivert renklerle boyalı olduğunu" görüyoruz!.. Galatasaray'a ve Trabzonspor'a sempati duyan ya da tutan müdürlerin ekranlarına ve sayfalarına "kulüp renkleri" pek aksetmiyor; hatta "aman Galatasaraylı, Trabzonsporlu demesinler" diye, "zaman zaman Fenerbahçe'ye iltimas edildiği" bile oluyor!. Amma... Fenerbahçeli müdürlerin çoğu, "Fenerbahçeli olmanın hakkını el hak veriyorlar!.." Ne diyelim; helal olmasın!.. Zaten de olmuyor; yavaş yavaş iplikler pazara çıkıyor... Daha da çıkacak!.. Teklife karşı teklif!.. Anlaşılıyor ki, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, bütün bir "spor medyasının adeta Rockefeller'in gazetesine benzemesini" istiyor!. Yani, "spor sayfalarının ve TV spor programlarının sadece kendisinin hoşlanacağı haber ve yorumlarla kaplanmasından" yana!.. Baksanıza... "En büyük TV'lerimizin birinin sporunun başında olan" ama "kendisine de danışmanlık ya da en azından önemli konularda yol göstericilik yaptığına dair" bir türlü yalanlanmayan yoğun iddialar bulunan bir spor müdürümüz, ortaya bir teklif attı!.. Efendim, "Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı yazarlar ve yorumcular, Galatasaray başkanları ile ilgili yazılar yazmıyorlarmış... Ama, Galatasaraylı yazarlar Fenerbahçe başkanı ile ilgili yazılar yazıyorlarmış... Böyle şey olur mu imiş? Herkes kendi kulübünün başkanıyla ilgili yazmalıymış..." Buyurun, neresinden yakarsanız yakın!.. Ama "öncelikle" dikkat edin; "Yönetimler" demiyor... "Kulüpler" demiyor... "Takımlar" demiyor... "Başkanlar" diyor!.. Hıımmm!.. Demek ki "sadece Fenerbahçe Başkanı koruma altına alınacak, gerisi ne olursa olsun!.." Eee... Gelin de "danışmanlık ya da yol göstericilik iddialarına inanmayın" bakalım!.. Eh!.. Artık "kim için yazı yazacağız, kim için yazmayacağız", anlaşılıyor ki, ona da "Aziz Yıldırım karar verecek!.." Bütün gazetecilik ve yazarlık ilkelerine aykırı olan "bu garip görüşü", her şeye rağmen, mesela "ben" gene de bir şartla kabul edebilirim: "Bu teklifi yapan değerli arkadaşım da, başında olduğu TV'de Fenerbahçe haber ve maçları için kendisini sorumlu ve yetkili kılarken, Galatasaray haber ve maçları için bir Galatasaraylı spor yazarını, Beşiktaş haber ve maçları için bir Beşiktaşlı spor yazarını sorumlu ve yetkili tayin ettirsin ve spor programlarını da her takım için bölüp, ayrı ayrı müdürlerin sorumluluğuna versin ve de yetkiler eşit olsun!.. Yani, kendisi gibi bir Fenerbahçeli müdür, Galatasaray'a ve Beşiktaş'a hiç karışmasın!.. Haydi bakalım, var mı, yok mu görelim; hodri meydan!.." İddialar... İddialar... Türkiye Jokey Kulübü ile ilgili olarak, İçişleri Bakanı sayın Rüştü Kazım Yücelen'e dönük sorularımın, atçılık camiasında ve özellikle Jokey Kulübü içinde büyük yankılar yapacağını tahmin ediyordum; yanılmamışım!.. Jokey Kulübü'ne ait binalarda "Türkiye Gazetesi'nin görülmesi, okunması yasaklanmış" gibi... Tam bir baskı havası var ve "iş akitlerinin feshinden korkan insanlar", yazılarımın fotokopilerini birbirlerine masa altlarında gizliden gizliye veriyorlar, okutuyorlar!. Bu arada, "hem bana, hem de zehir zemberek bir rapor yazan kulüp denetçisine bilgi verdiklerinden şüphelenilen kişiler" takip altında... Bazılarının işlerine son verildiği ve işe son vermelerin devam edeceği iddiaları da yaygın!. Türkiye Jokey Kulübü'nü yakından tanıyan "hukukçu" bir arkadaşım yazımı okumuş, telefon etti: "Eğer, ganyan bayiliği dağılımında bu yazdıklarını yapmışlarsa, bayilik alamamış bir müracaatçı, denetçi raporunu da delil olarak göstererek mahkemeye başvurabilir ve hem kurayı, hem de dağıtım kararlarını iptal ettirebilir. Üstelik, bayilik alamayanların hepsine tazminat isteme hakkı da doğar!. Müfettişlerin 'bayilik alamaz' dediklerine bayilikleri vermek, yerlerine gidip görmeden 'uygun değildir'i, 'uygundur'a çevirmek suçtur!. O kişilerin o kentlere gidip gitmediklerinin tespiti çok kolaydır. Yerinde yapılan inceleme sonunda verilen müfettiş raporu, İstanbul'da oturarak bozulamaz. Ben halen avukatlık yapsaydım, bayilik alamayanları tek tek dolaşır, vekaletlerini alır, Jokey Kulübü dava eder, milyarlar kazanırdım" Yazımın ertesi gününden itibaren, yüzlerce telefon aldım... Bir çok "yeni iddiayı not ettim!." Türk spor medyasının, yoooo... Türk medyasının haberi ola... "Not ettiklerimin bir kaçı bile doğruysa", herkesin merakla okuyacağı "birkaç manşet, gazete sayfalarına oturacak" demektir!. Mesela, Karadenizli bir parti lideri bu konuların üzerine gidilmemesi için devreye girdi mi? Mesela, bu konularla ilgili olarak genel kurula önemli bir rapor sunan denetçiye, tehdit telefonları geliyor mu, kimler tehdit ediyor? Ben, İstanbul'dan, TJK'nın merkezinden 600 kilometre uzaktayım; İstanbul'da oturanlar, her gün TJK'nün önünden geçenler, U..YU..YOR..LAR..mııı? Şu kafalara bakın!.. Şimdi de "Olimpiyat Stadı, Galatasaray'a verilmesin" kampanyası açtılar!. Neymiş; "Ali Sami Yen'in yıkılması ve yeniden yapılması sırasında, Olimpiyat Stadı neden Galatasaray'a kiralanıyormuş? Buna kimsenin hakkı var mı imiş? Galatasaray kayrılıyormuş... muş... muş..." Yani... "Türkiye Olimpiyat yapana kadar, o stat boş kalsın... Ya da yılda bilemediniz 4-5 tane milli maç ya oynansın ya oynanmasın... Stadın bakım masrafları devletin kesesinden çıksın... O stat para kazanmasın... Ama Galatasaray'a da kiralanmasın.." Pes doğrusu... Galatasaray düşmanlığının, Galatasaray kompleksinin "bu derecesine" de pes doğrusu!.. Elbette, o stada "sahipleri" bir kira bedeli isteyecekler... Hodri meydan... Hatta "açık arttırma ile ve dolar olarak" ihaleye de çıkarılsın... Bütün kulüpler girsinler... "En yükseğini veren" kiralasın... Mesela, "kendi kiraladığı stadın kirasını ödemediği için haciz geldiği" haberleri gazetelerde yer alan Fenerbahçe, bir de "bu stadı kiralasın!.." Ya da "bu işe çok bozulduğu" yazılan İstanbulspor "bastırsın parayı" kiralasın bu koca stadı, bakımını yapsın, tribünlerini doldursun!.. Yeter ki, stat çalışsın; "Para yemesin, para kazansın... Sahibine, devlete yük olmasın!." "Bu yaygarayı koparanlar", bir sorsunlar bakalım; "bu stadın bakımı bir günde ne yer, bir haftada, bir ayda, bir yılda ne yer?" "Galatasaray'a verilmesin" diyenler, "bakım parasını aralarında toplayıp" devlete versinler bir... "Kira bedelini de karşılasınlar" iki... Ondan sonra ortaya çıksınlar ve konuşsunlar, üç... Galatasaray o stadı kiralar ve Ali Sami Yen yapılana kadar o statta oynar, dört... Ama, bana kalırsa yanlış yapar, beş.. Zira taaa oraya, yılda 4-5 maç hariç "stadı dolu gibi gösterecek" seyirciyi zor getirir, gelen seyirci 20 bin olsa bile stat "bomboş görünür"; bu da takımın çok aleyhine olur, altı... Yaygaracılar, "Galatasaray için doğacak bu handikapı bile göremiyorlar", yedi... Bilmem ki, "onlara" daha ne diyelim, sekiz? Genel Müdür'den cevap!.. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Kemal Mutlu, "Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu tarafından verilen cezadan sonra takındığı tavır için" yazdığım "Genel Müdür'ün büyük gafı" başlıklı yazıma cevap gönderdi. Benim "ceza konusunda sayın genel Müdür'ün tavrı ve sözleri için" yazdığım yazı "orta karar" iken, onun cevabı "koca koca iki daktilo sayfası oldu!." Ben de, özür dileyerek, "gönderilen cevapta, önemli bulduğum ve benim yazıma dönük" yerleri sütunuma alacağım: "....Hangi kaynaktan aldığınızı bilmediğim, gerçekle ilgisi olmayan bilgilerle maksatlı olarak yanıltılmak istenmiş olduğunuzu üzülerek okudum. ... Protokolün tek taraflı iptaline götüren sebebe gelince; protokolü günün şartlarına göre yeniden düzenleme çabalarımızın başladığı tarih 19.7.1999'dur. Bu tarihten sonra 1996 yılına göre değişen şartlara ve Futbol Federasyonu'nun düzenlediği lig statülerindeki değişiklikler nedeniyle protokolden bir çok maddenin çıkarılması gerekmektedir. Bu nedenler defalarca yaptığımız yazışma ve karşılıklı görüşmelere rağmen hep Türkiye Futbol Federasyonu tarafından çalışmalar sürüncemede bırakılmış ve görüşmelerden tek taraflı gayretlerimizle sonuç alınması mümkün olmamıştır. Protokolün feshine ilişkin karar, Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'a verilen cezadan çok önce benim başkanlığımda, genel müdür yardımcıları, hukuk müşavirimiz, teftiş kurulu başkanı ve ilgili daire başkanları ile yaptığımız değerlendirme toplantıları sonucu ortak karar olarak alınmış ve yazı hazırlanarak Türkiye Futbol Federasyonuna gönderilmişti. Aziz Yıldırım ile benim bu konuda hiçbir görüşmem olmamıştır. Ancak teşkilatımızın hak ve menfaatleri bunu gerektirdiği için protokol tek taraflı fesih edilmiştir. ...Türkiye Futbol Federasyonu ile aramızda rekabet olması söz konusu değildir." Cevaba cevap vermek istemem; ama sayın genel müdüre hatırlatmam gereken bir konu var: "Verdiği gerçekle ilgisi olmayan bilgilerle maksatlı olarak beni yanıltmasına üzüldüğünüz, sizce belirsiz kaynak" ....maalesef... Türk spor basınıdır... Sizin tavrınızla ve sözlerinizle ilgili "bütün bilgileri" Türkiye'nin en itibarlı ve büyük gazetelerinin spor sayfalarında çıkan haberlerden aldım. O gazeteler arşivinizdedir. Her halde o günlerde "fazla yoğun olduğunuz için" okuyamadınız, lütfen emir buyurun, hemen getirirler, okurdunuz!. Yooo... "O tavrı koymadınız ve o sözleri söylemedinizse", sanıyorum ki "benden önce, onları tekzip etmeliydiniz; etmediniz, neden?" Sayın Bakan'la beraber, Aziz Yıldırım'la görüştüğünüzü o sayfalarda okudum! "Cezayı onlar verdi, infazı onlar yapsın" sözünüzü o sayfalarda okudum!. "Protokolü tek taraflı feshettik" açıklamanızı, ceza olayının açıklanmasından günler sonra, tartışma büyüyünce, hem de Aziz Bey'le görüştükten sonra yaptığınızı o sayfalarda okudum!. Eh!.. Onca itibarlı ve büyük gazete "yalan yazmışsa", onlara inanarak "ben de bir yorum yazmışsam", gene de özür diliyorum, ama açıkça ifade edeyim; cevabınız beni hiç ama hiç tatmin etmedi!. Bir de lütfeder açıklar mısınız; "Protokolü tek taraflı fesih ettiğinizi bildiren yazıyı, Futbol Federasyonu'na ne zaman tebliğ ettiniz?" Cevabınızda "yeni protokol için toplanacağınız günü yazdığınız halde", asıl olaya ışık tutacak "bu tarihi neden sessizlikle geçtiniz?" "Tebligat tarihi ve bu konudaki açıklamanız cezadan önce mi, sonra mı", onu da bir anlayabilsek; öyle değil mi sayın genel müdürüm?