Sporda şiddete yaldızlı davetiye!..

A -
A +

Beşiktaş Voleybol Takımı'nın küme düştüğü maçta, taraftarların rakip takım yönetici ve oyuncularına yaptığı "dehşet verici" saldırıların sonu ne oldu, "ilgilenenimiz" ve de "bilenimiz" var mı?.. "Bilenimiz" ve de "ilgilenenimiz" olmayınca, bu defa "düşen Beşiktaşlı voleybolcular", hem de Beşiktaş'ın kendi tesislerinde tam bir tuzağa düşürülüp kıyasıya dövülmediler mi?.. Nerede "Şiddet Kanunu da, Şiddet Kanunu" diye herkesi ayağa kaldıranlar, nerede?.. "Arda ile uğraşmanın yüzde biri kadar" bu dehşet verici tablolarla "ilgilensek" ve de "Ne olduğunu, ne olacağını izleyip", mevcut mevzuat ve kanunlar çerçevesinde "görevini ve gereğini yapmayanlardan hesap sorsak", bilmem ki "bu olaylar bu noktaya gelir" ve de devlet gücü ve imajı ile "bu kadar pervasızca alay edilir" miydi?.. Bitmedi; sevgili Ali Sami Alkış kardeşim, salı günkü yazısında "çok daha dehşet verici" bir iddiayı, "Polisin resmi açıklamasına dayanarak" yazdı; bugüne kadar "ilgileneni" de, "bu iddianın yalanlanmasını" da göremedim, basınımızda. Eğer "iddia doğru ise" durumun vahameti, Alkış'ın şu satırlarında çok iyi anlatılıyordu; "G.Saray kongresi, milli maç havasını bile söndürdü... Sadece o değil; Türkiye'de yaşanan ve ülkeyi ayağa kaldırması gereken bir rezalet bile, arada kaynadı." Alkış, "polisin açıklaması ile ortaya atılan" iddiayı yazısında "şöyle" özetlemişti; "Cezaevindeki 'Sarı Ömer' lakaplı Ömer Sunduran'ın çetesine yönelik bir polis operasyonu; Beşiktaş Başkanı Demirören'in bu çeteden adam tutup kendi taraftarını dövdürdüğü gerçeğini açığa çıkardı. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü yazılı bir açıklama yaparak; Beşiktaş-Denizlispor maçında, yönetim aleyhine bağıran taraftarların, 'Hanımağa' lâkaplı Güniz Akkuş'un adamları tarafından tehdit ve darp edildiğini resmen bildirdi." Ortada "böyle" dehşet verici bir iddia vardı, üstelik iddia "polisin resmi açıklamalarının üzerine oturuyordu" ve benim basınımda "tık" yoktu ve bizler, "bugüne kadar bilmem kaçıncı defa değiştirilen Sporda Şiddeti Önleme Kanunu'nun bir yenisini bekliyorduk, şiddeti önlemek için"; vah benim köse sakalım, vah!.. Ucuz bedel!.. Galatasaray'ın genel kurulda "ibra edilmeyen" yöneticilerinden Ali Haşhaş "O gece üzüntüden sabaha kadar uyuyamadım" demiş!.. Eee, "bunca zamandır milyonlarca Galatasaraylıyı geceleri acıdan, üzüntüden, utançtan uyutmamanın, bütün bir gün boyu da başlarının öne eğik kalmasına yol açmanın bedeli", eğer "bir gecelik uykusuzluk" ise, "çok ucuza gelmiş" olmuyor mu, sayın Haşhaş?.. Bu çark düzeltilmeli!.. Protokol tribünleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'nden alınmalı ve "özerkten de öte, bağımsız hâle getirilecek olan" Federasyonlara ve Federasyonların denetimindeki kulüplere verilmelidir!.. Zira, Genel Müdürlük ben kendimi bildim bileli, bu tribünlerdeki olayları, skandalları, "şu veya bu sebepten", ama asıl "siyaset-bürokrasi çarkının işlemesinde, siyasetin ağır basması" yüzünden önleyemiyor, gerekenleri yapamıyor; sonuçta, "bu yetersizliğin hesabını da soramıyor", zira "hesap vermesi gereken" kendisi!.. "Sahipliği" verirsin federasyona, o da "sorumluluğuyla, göreviyle, hatasıyla, yanlışıyla, doğrusuyla" işi yürütür; "yetersiz kalırsa" da hesap sorulur ve hesabını verir!.. "Son olay" tam bir skandaldır; "bir milli maçta, protokolün en önü, ev sahibi ve misafir olarak, milli maçı oynayan ülkelerin federasyonlarının başkanlarına ait olmalıdır"; eğer "o ülkeleri temsil eden" devlet büyükleri, mesela cumhurbaşkanları, başbakanlar, krallar, tribüne gelmişlerse, "ülkeleri temsil ettikleri için" o yerler onlara verilir, "hemen yanlarına gene federasyon başkanları oturur"; bu yapılmazsa, işte o zaman "Uluslararası Olimpiyat Komiteleri'nin, FIFA'ların, UEFA'ların, FIBA'ların ve diğer bütün uluslararası spor kuruluşlarının ilke ve talimatları" paspas edilmiş olur!.. Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'in, Avusturya Milli maçında "başına getirilen" olay da "bugün işleyen çarkın ne kadar yanlış ve hatalı olduğunu" ortaya koymuştur!.. Özgener, "çok haklı protestosu ile", kendisinin değil, "Türk Futbol Federasyonu Başkanlığı'nın onurunu korumuştur"; kutlarım!.. Özgener'e üç soru!.. Aslında sorularımı, Merkez Hakem Kurulu Başkanı Oğuz Sarvan'a sormam gerek ama, "o" öyle bir noktaya geldi ki, bundan böyle "onu muhatap almam" mümkün değil!.. Soru bir; Bucaspor-Sivasspor maçında uydurduğu bir penaltı ve bu penaltıya bağlı olarak oyundan ihraç ettiği oyuncu ile, "Bucaspor'u maçın üçte ikisinde 10 kişi bırakan" ve İzmir Takımı'nın, Süper Lig'de "bitime dokuz hafta kala ipini resmen çeken" bir hakemin, milli maç arasından sonraki ilk haftada "o haftanın en önemli ve en kritik maçına hakem olarak atanması için" bir "federasyon başkanı", eski bir "kulüp başkanı" ve de bir "spor adamı" olarak ne diyorsunuz?.. Soru iki; bu durum; "Aferin, böyle yapın işte, ben de sizi ödüllendireyim" demenin "Oğuz Sarvan'cası" değil mi?.. Soru üç; Yılmaz Vural'ın feryadını dinlerken ya da okurken, vicdanınız sızlamadı mı?.. Galatasaray Devrimi!.. Galatasaray'daki 27 Mart Devrimi'ni "statükoculuğa bağlayan" yorumcu arkadaşlarıma, genel kurulun bantlarını tekrar ve çok iyi seyredip, sonra düşünmelerini öneririm!.. Kürsüye çıkan son derece "hazırlıklı", son derece "vakur", son derece "cesur", dahası, çok iyi eğitimli genç-pırıl pırıl ve de "ne söyleyeceğini, ne söylediğini" çok iyi bilen, "eleştiri ile hakaret arasındaki çizgiyi çok iyi ayarlayan" Galatasaray üyeleri mi "statükocu" idi, yoksa gerçekleri bir yana itip, "Galatasaray Tüzüğü'nü yok sayıp, örflü, âdetli, gelenekli büyüklere masallar anlatarak" tutunmaya çalışan bir yönetimle "onu tutmaya çalışan" ve de "zaman tünelinde kaldıklarını gösteren" orta yaşın üzerindeki Galatasaraylı üyeler mi?.. Gençler Galatasaray'a sahip çıktılar ve çıkmaya devam edecekler; onların için bir tane "efsane başkan" var, O da Ali Sami Yen; ondan başka kime "efsane başkan" deniyorsa işte o yalan!.. 56 Yıldır bu işin içindeyim; bugün "efsane" denen başkanların çoğunu bir gazeteci olarak tanıyorum, hem de iyi tanıyorum; içlerinde, eğer "Ali Sami Yen'e efsane başkan" deniliyorsa ve elbette "hakkıdır", ötekilerin içinde "efsane" denilecek bir tane başkan yok!.. Gençler "bu gerçeğin" bilincinde ve "Galatasaray'ın manevi olarak kimseye borçlu olmadığını" anlamışlar; "borçlu" denilince akla "Galatasaray'a borçlu olanların gelmesi" olduğunu çok iyi özümsemişler!.. Galatasaray yöneticisi olmasa idiler "kaç kişi tanırdı" Faruk Süren'i, Özhan Canaydın'ı, Selahattin Beyazıt'ı, Adnan Polat'ı; nereden "efsane" oldular; "efsane olmak" o kadar kolay mı; onlara "efsane başkan" dersek, Galatasaray'ı kuran "Ali Sami Yen'e ne diyeceğiz"; söyler misiniz bana?.. Asıl statükocular, Türkiye'nin, Türk Sporu'nun, Türk futbolunun, Galatasaray'ın "nereye geldiğini" kavrayamayanlar, "efsane" sıfatını bol keseden dağıtanlar ve de Galatasaray'ın "pırıl pırıl" gençlerinin genel kurulda verdiği mesajları alamayanlardır!.. Bundan böyle, Galatasaray'ın başına "bu mesajı alanlar" gelmelidir ve gelecektir de!...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.