Türkiye'de spor adına, bilim adına, tıp adına, insan hayatı adına çok acı olaylar oluyor!.. Kimse de dönüp "Ne oluyor, nasıl oluyor" diye bakmıyor!.. Aksine "destanlar" yazılıyor!.. Futbol Federasyonu uyuyor, Türk Tabipler Birliği uyuyor, Futbolcular Derneği uyuyor!.. Evet, "sakat sakat oynatılan" kalecilerden söz ediyorum!.. Beşiktaşlı Murat'tan, Galatasaraylı Aykut'tan!.. İğneyle sahaya çıkarılan, "puan için" futbol hayatları riske edilen futbolculardan!.. Yönetimler "caka satsın", teknik direktörler "kendilerini kurtarsın" diye göz göre göre ateşe atılan gençlerden söz ediyorum!.. "Bunlar" son örnekler; bugüne kadar yüzlercesi ve yüzlercesi nasıl ateşe atılmışsa, bu gençler de öyle atıldılar!.. "İğne ile futbolcu oynatmak", tam bir cinayet!.. "Ağrı hissetmeyen" bir insanın, "sakatlanmış adalelerinin, ön - arka - yan ve çapraz bağlarının, ezilmiş, ödem yapmış bacaklarının, kemiklerinin" en ufak zorlamada, en ufak darbede "ne hâle geleceğini" bilen yöneticiler, teknik adamlar, kulüp doktorları "göz göre göre işlenen" bu "sportif tıp cinayetlerinin" nasıl sorumlusu olabiliyorlar, anlamak mümkün değil!.. Diyelim ki, Tigana'ların, Gerets'lerin umurlarında değil!.. "Onlar", alacakları puanlara ve paraya bakıyorlar!.. Yarın çekip gidecekler!.. İyi de benim Yıldırım Demirören'lerim, Özhan Canaydın'larım, Adnan Polat'larım, Celâl Kolot'larım nerede?.. Onlar "nasıl" kıyıyor ve bu tıp cinayetlerine göz yumuyorlar?.. Nerede Futbol Federasyonu'nun sağlık kurulu?.. Nerede Tabipler Birliği?.. Nerede kulüp doktorları?.. Nerede "Hipokrat yeminleri?.." Nerede Futbolcu Dernekleri?.. Nerede benim anlı ve de şanlı yorumcularım, yazar - çizerlerim?.. Nerede?.. Nerede?.. Mondragon'un ishal olması yüzünden "son dakikada kaleye geçirilen" Galatasaraylı Aykut bakınız nasıl feryat ediyor: "Sağ ayak bileğimde bağların kopması nedeniyle üç hafta idmanlara çıkamadım. Geçtiğimiz hafta içinde perşembe günü koşular yaptım. Cuma ve cumartesi günü de hafif idman yaptım. Oynamam zordu. Cumartesi günü hoca beni sakat olmama rağmen 18 kişilik kadroya aldı. Maç günü saat 16.30'da da odasına çağırdı, 'Bileğin nasıl?' dedi. 'Ağrılarım devam ediyor, oynamam zor' dedim. 'Kaleyi sen koruyacaksın. Önümüzdeki 2.5 saat içinde ne yapman gerekiyorsa yap, sana güveniyorum' deyince çok şaşırdım. Hemen doktorlara gittim, iğne oldum. Özel bandaj yaptılar. Ağrım geçmişti. Sahaya çıkıp bir iki kaleci vuruşu yaptıktan sonra bir anda ayağım sızlamaya başladı. Tomas'a gidip, 'Kale vuruşlarını sen kullan ayağım kötü' dedim. O da bana yardımcı oldu. Ayağımın sakat olduğunu yalnız kulüp içindekiler biliyordu. Dışarı sızdırmadık, çünkü rakibimizin bunu bilmesini ve kendisine avantaja dönüştürmesini istemedik. Antrenörler öncelikle kendisini kurtarmak için yabancı kaleci istiyor. Yöneticiler 'Türk kaleci olmaz mı?' deyince, 'Hata olursa suçu bana atmayın' diyerek, kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Türkiye'de kurban Türk kalecilerdir." Futbolcusunu "böylesine bir ateşin içine atan" bir teknik adamın "hemen kapının önüne konması gerekir", ama nerede "öyle" bir yönetim?.. Göreceğiz, "suçu işleyen" değil, "acı gerçeği anlatan" ceza görecek!.. Gerets ve yönetim, Aykut'u aforoz edecek; gitti gider!.. Her transfer öncesinde "birkaç yüz bin dolar" daha fazla transfer ücreti almak için türlü - çeşitli cambazlıklar yapan Mondragon baş tacıdır; Aykut üvey evlât!.. Spor hayatı, futbol hayatı bitebilirmiş, kimin umurunda!.. Yazıklar olsun!..