Sporun yazarları yok oluyor!..

A -
A +

Sevgili Naci Arkan yazdı, ben devam edeceğim!. Zira, "konu" spor yazarlığı!. Öncelikle belirteyim; "Süper Spor'da yapılan" spor yazarlığı kimliğinin, bugününün ve yarının tartışıldığı açık oturum için, Arkan'ın yazdıklarının altına imzamı atarım, atıyorum! Ellerine sağlık! Ve işte benim görüşlerim: Keşke o açık oturumu hiç seyretmeseydim! Mesleğim, mesleğimin kimliği ve mesleğimin yakın geleceği için beni çok üzdü!. Hiç beklemediğim bazı spor yazarı arkadaşlarım "halk böyle istiyor, halk böyle istiyor" diye tutturarak, mesleğin içine düşürüldüğü uçurumun adeta "gönüllü savunuculuğunu yaptılar!" Yazıklar olsun!. Kelimeleri "düşünerek seçiyorum" ve mümkün olduğunca "ağır olmamasına dikkat ediyorum!." "Halk böyle istiyor" bahanesiyle, "yanlışı, abesi, haksızı, olumsuzu, hatayı, çirkini, kötüyü, kirliyi, savunmak" gazeteciliğe, mesleğe ihanet etmektir! "Ticari futbolun" sporu ve hatta futbolu ve hatta "profesyonel futbolu" nasıl erozyona uğrattığını, Antalya'da yapılan seminerde, "ünlü Platini" ne güzel anlatmıştı! Açık oturumda "Halk böyle istiyor" diye tutturan "tecrübeli" meslekdaşlarımızın çoğu, o sohbeti Antalya'da "bire bir" dinlemişlerdi! Bundan 30 - 40 yıl önceki bisiklet turlarını manşet yapan, buz danslarından haberler, resimler, röportajlar koyan, Türkiye şampiyonu boksörlere sayfalar hazırlayan atletizm yarışmalarına 4'er, 5'er sütun yer ayıran spor sayfalarımızda, şimdi "giderek kirlenen" ve her türlü maniplasyonların kullanıldığı savaş oyunlarına benzeyen "ticari futbola teslim olmanın" goygoyculuğu yapıldı, o proğramda! Kimler olduğu, nerelerde olduğu bilinmeyen sayıları "2000'den az döneğin, pardon deneğin" dayandırıldığı raporlarla teslim alınan "görüntülü medyamızdaki! aldatılışa, "yazılı spor basınımızın da boyun eğdiğini" duymak, dehşet vericiydi! Ey spor yazarları!. Orada oturan ve sayıları onbeş civarında "genç" halk değil miydi? "Bir tanesi de çıkıp" sizlere "bu yapılan doğru" dedi mi? Yarısı "spor okuyan, spor eğitimi gören" üniversiteli gençlerdi, onlar!. Görüldü ki, "sporu, spor olarak hepimizden iyi biliyorlar!" Hepimizden daha iyi hezmetmişler!. Hepimize ders verdiler! Zaten zaman zaman "onları azarlamaya kalkmamız", içine düştüğümüz aczi gösteriyordu! "Yanlış söylemediler" ya, söylemiş olsalar dahi, onları hoşgörüyle karşılayacak kadar bile "büyüklük, olgunluk gösteremedik!" Hele hele "Ben şöyleyim, ben böyleyim" övünmeleri "gençlerin haklı eleştirilerine karşı" söyleyecek "haklı sözleri olmayanların" göz boyamacılığı oldu! Bırakalım artık şu "Biz böyleyiz, biz böyleyiz" kabarmalarını! Onu "başkaları" söylesin, yazsın!. İşte "bir avuç genç çıktı", ne olduğumuzu, ne olacağımızı ortaya koydu! Gülünç duruma düştük! "Halk saymadığımız", halk, o oturumdan tam bir hayal kırıklığı içinde ayrıldı! Biz halkı, "aralarında gözü dönmüş, küfürler yağdıran, yol kesen, döven, tartaklayan, kendini bilmezlerin de bulunduğu" birkaç yüzbin fanatik sandıkça, mesleğimizde de, spor sayfalarımızda da, spor ekranlarımızda da erozyon devam edecek, itibarımız giderek beş paralık olacaktır! Neden artık gazeteler spor sayfalarından okunmuyor? Neden maç naklen yayınlarında kahveler ve kafeler dolmuyor? Neden tirajlar ve reytingler giderek düşüyor? Yetişen, bilgisayar başından ayrılmayan, sporun her çeşidini bilmek, öğrenmek, okumak, görmek isteyen ve çığ gibi sayıları artan milyonlarca genci "halk saymama" saflığını gösterdiğimiz için!. Halkı tanımayanların "halk popülizmiyle" mesleğimizin geleceğini karartmalarına artık izin vermemeliyiz! Bu nasıl olacak? "O açık oturumda temsilcileri bulunan" milyonlarca gencin ne istediğini, ne beklediğini anlayacak "medya yöneticilerine kavuşmakla!" "Ooooo!." demeyin! Yakındır, yakındır! Ben bile göreceğim, değil ki o gençler? Medya tıkandı! Türkiye nasıl tıkandığında çıkış yolu arıyorsa ve bulacaksa, medyamız da, spor medyamız da tıkandı; çıkış yolunu arayacak, bulacak!. Böyle gelmiş, böyle gitmez!. Hiç bir spor servisine de "palavra ve kavga temelli ticari futbol sayfa ve ekranları için", hiç bir patron "trilyonlar akıtmaya" devam etmez!. Herkes aklını başına alsın! İyi sıhhatte olsunlar!. Aman sevgili Mustafa Denizli dikkat!. Son maçlarda nedendir bilinmez, bugünlere kadar hep yanında olan, zaman zaman Rüştü'nün ellerinde, zaman zaman tribünlerdeki seyircilerin arasında zaman zaman hakem düdüklerinde, zaman zaman duran toplarda kendini belli eden senin şu ünlü "iyi sıhhatte olsunların", galiba küstüler!. Sana küsünce de Fenerbahçe'nin şansı döndü! Sen "önümüzü kesmeye çalışanlar" var diyerek, meçhul hedefleri taşlayacağına, "iyi sihatte olsunlarını" yardıma çağır! Yoksa, kupa gitti; ligde de işler kötü gidebilir! Benden sana "dost tavsiyesi!." Derneğinizi kurun!.. Galatasaray'ın içinde bir grup var!. Bu grupta, "800 kadar Galatasaray kongre üyesi" var!. Bu grupta, "gazeteciler" var, "spor yazarları" var, "futbol yorumcuları" var! Bu grupta, Galatasaray'dan ve şirketlerinden maaş alan "profesyonel yöneticiler" var!. "Bunlar", her hâl ve kârda "Faruk Süren'i korumayı ve kollamayı" görev edinmişler! Bence artık bu duruma "resmi bir hüviyet vermeliler!." Çok da geç kaldılar! Teklifim, "derneğin adı" ile birlikte geliyor: "Faruk Süren Muhipleri Derneği!" Eğer istenirse, "bu derneğin başkanı ve 7 kişilik yönetim kurulu üyeleri", ayrıca "3 kişilik denetleme kurulu üyeleri" için de "isim isim" tekliflerim olabilir! Ama, özellikle Galatasaray'ı yakından izleyenler, kendileri de "benim teklif edeceğim" isimleri bulabilirler! Ayrıca fakslarla ve mektuplarla önerilecek isimleri de, gelecek haftalarda Uluçmarket'te yayınlayabilirim! Buyrun; "Faruk Süren Muhipleri Derneği'ne başkan, yönetici ve denetçi bulun!." Meydan bizden, teklif sizden!. Mehmet Cansun çok saf!. G.Saray'ın anlı şanlı ve her dem "güler yüzlü" asbaşkanı Mehmet Cansun övünmüş: "Avrupa'nın gözdesiyiz. Futbolcularımıza teklif yağıyor!" Elbette sevgili Cansun, elbette!. Bütün Dünya âlem gördü ki; "Avrupa Şampiyonluğunu kazanmış bir takım var, onların fırtına gibi oynayan oyuncuları var. Buna karşılık, bu futbolcuları elinde tutamayan, nohut - çekirdek parasına başka kulüplere kaptıran bir de yönetim var!." Eee? Ne yapsınlar? Üşüşecekler, Galatasaray'ın üstüne! "Var mı alan? En iyi mallar bizdeeee!. En ucuz mallar bizdeee!. Kapanın elinde kalıyor!. Koşun koşun!. İşporta malı fiyatına bunlar!. Gel arkadaş geeel!. Hadi kalmasın... Kalmasın..." diye bağıran, pardon "tamı tamına böyle hareket eden" bir yönetim varken Galatasaray'ın başında, kim gelmez? Üstelik bu yönetim ikide bir de "Türkiye'de kriz var, Galatasaray'da da elbette olacak" açıklamalarını yaparsa, hiç şüpheniz olmasın ki, bugün yarın Japonya'dan Patagonya'ya kadar her taraftan alıcılar gelirse şaşmamak gerek! Şimdi Cansun'a soruyorum: Acaba, Avrupa'nın gözdesi olan futbolcular mı, elindeki değerleri yok pahasına kaçıran Galatasaray yönetimi mi? Bu sorunun cevabını iyi düşünsün de versin!. Kulüp Galatasaray olmasa, yöneticilerin içinde tanıdığım "dürüst" insanlar olmasa (bazılarını hiç tanımadığım için bu ifadeyi kullanmak zorundayım, inancım tanımadıklarımın da dürüst oldukları yolundadır) açıkça diyeceğim ki: Siz, Galatasaray'ın yöneticisi misiniz, yoksa Galatasaray'ın futbolcularını "kelepir fiyatına alıp gidenlerin" ortakları mısınız? Yooo!. Sevgili Cansun, izler gibi "Dünya'yı bilen, FIFA'yı UEFA'yı bilen, yönetmelikleri bilen" Avrupalı yöneticiler, "Avrupalı olduğu iddia edilen kulübün" en yetkili kişileri, "böylesine bir gafletin içine" hem de üstüste nasıl düşersiniz? Yaaa, "teberrulu bilet yüzünden", el konulan 2.5 milyon dolar? Bakın açık söylüyorum; ben Galatasaray kulübü kongre üyesi olsam bu gafletleriniz yüzünden, "tabii hayali stad projesi için çöpe attığınız 8 - 10 milyon doları da katarak", hakkınızda dava açar, "bu zararları cebinizden ödemeniz gerektiğini" dosta - düşmana kanıtlardım! Ne yazık ki, koca Galatasaray Kulübü'nda, "bundan sonra geleceklerin kulaklarına küpe olması için" böyle bir adımı atacak üye yokmuş!. İşte onun için böylesine pervasız işler yapıyor, sonra da "güle oynaya" bir de övünmeye kalkışıyorsunuz! Sizler için temenni etmem ki; "Son gülen sizlere gülmesin!" Yakışmadı!.. En büyük gazetelerimizin birinin spor sayfasında bir haber; "Halûk Ulusoy'a gıyabi tevkif" Haberi okuyorsunuz, ilk parağrafında "Halûk Ulusoy ve 35 arkadaşı hakkında gıyabi tevkif kararı çıkarıldığını" açık açık yazıyor! Devam ediyorsunuz; işin iç yüzünün "bu başlıkla da, bu girizgahla da hiç ama hiç ilgisinin olmadığını" anlıyorsunuz! Alınan karar "gıyabi tevkif" değil, "yapılacak duruşmaya", bilinen tabiri ile "mevcutlu", yani "polis tarafından" getirilmesi! Daha önce "davet edildiği halde duruşmaya katılmadığı için", hakimin Ulusoy ve arkadaşları için verdiği "bir usûl kararı!" Hadi bunu "haberi yazan" genç arkadaş bilmiyor, iyi de okuyan, sayfaya koyan, başlık atan "tecrübeli" haber müdürleri, sorumlu müdürler, spor müdürleri ne yapıyor? "Değil" ya, diyelim ki haber doğru; "Türk Futbol Federasyonu Başkanı hakkında gıyabi tevkif kararı verildi" başlıklı haberin "sayfa değeri" tek sütun mu olur? Bütün bunları neden yazdım? "Bu hafta Uluçmarket'te spor basınımız ve spor yazarlığı konusunda daha geniş yer ayırdığımdan", spor medyamızın "ne hale geldiğine bir örnek olsun" diye!. Bu haber "sadece" bir örnek! Her gün TV'lerimizde, gazetelerimizde "onlarcasını bulabiliriz!." Her yanlış, her hata, her yalan "yapanın yanına kâr kalıyor!." Ve de "itibarımız" giderek eriyor! Bir "ve de" daha: İnsanları kendimize bol bol güldürüyoruz! Daum ve Erçel!.. Hey gidi hey!. Gazetelerin bir birinci sayfalarına, bir de spor sayfalarına bakın!. Birinci sayfalarda "etik olarak", Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel yerden yere vuruluyor!. Hakkında soruşturmalar, davalar açılıyor; mahkûm olursa, "hayatı boyunca devlet memuru olamayacak, bankacılık yapamayacak!." Sebep; "Dalgalı kura geçilmeden iki gün önce, bankadaki parasını dolarak çevirtmesi!" Spar sayfalarında ise, "kokainci" Daum savunuluyor, "ona bir şans daha verilmesinin faziletlerinden" dem vuruluyor! Çok değil, bundan 5 - 10 yıl önce "birinci ve sonuncu sayfalar bakımından" tablo, bunun tam tersi idi!. Birinci sayfalar "etik olarak çok şeyi hoşgörü ile karşılar", hatta "yutar", spor sayfaları ise "böyle bir rezalete karşı en amansız savaşın açıldığı yerler" olurlardı! Bakınız nereden nereye geldik! Siyasetin temizi vardır, kirlisi vardır! Paranın, yani ekonominin temizi vardır, kirlisi vardır! Amma... Sporun "temizi" yoktur! Zira, "sporun tarifi içinde zaten temiz olması vardır!" Birinci sayfalar, "kirlisi olan siyasetin, kirlisi olan ekonominin kirlerine savaş açarken", spor sayfaları "tarifinde temiz olma şartı olan" sporu kirletenleri "bağrına basmak için" mazeretler, bahaneler üretiyor! Hem de "o kirleten, hoca seviyesinde" bir kişi olduğu halde!. Erçel "sadece" bankacılar için kötü bir örnektir! Daum ise, bütün bir gençliğimiz ve geleceğimiz için hem de "çok kötü bir örnek!" Onu savunmak "sporu kirletmektir!" Ama diyeceksiniz ki; "sporun kirlenmeyen yanı mı kaldı?" Ona da söyleyecek bir sözüm yok! Spor medyası olarak, sporun böylesine kirlenmesine çanak tuttuğumuz için iftihar edebiliriz! Bu spora, bu spor medyasına "bir Daum az!." Onlarcası, yüzlercesi olmalı!. Kimbilir belki de, Yılmaz Vural da "kokain kullansa idi", söylediği "çok haklı bir söz yüzünden" sorgulanacağına, baştacı edilirdi! Bilmem haksız mıyım?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.