"Artık ben yokum" diyen Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak "caymış" ve "yeniden aday olmaya" karar vermiş!.. Zaten "komik bir gerekçe ile" genel kurulun ertelenmesi, "böyle" bir "180 derecelik dönüşün" ilk işaretini vermişti; şubatta yapılacağı söylenen genel kurulda kazanır mı; bilemem!.. Bildiğim, "kazanırsa" Trabzonspor'un kaybedeceği!.. Zira "bugüne kadar ne yaptı ise", kazandığı takdirde de "onu yapmaya" devam edecek; yani, hiç!.. "Yokum" kararından dönmesinin sebebi de, "Stat projesi" imiş; "Başladığım işi bitirmeliyim" diye düşünüyormuş!.. "Büyük" gazetelerde çıkan ve "bugüne kadar" tekzip edilmediği için "doğru" kabul ettiğim bu haber gerçekleşirse, kulüp başkanlarımızın arasına "bir stat başkanı" daha katılacak demektir!.. "Stat başkanlığına", Galatasaray'da Faruk Süren başladı; elinde bir maket, "gerçekleşmesi mümkün olmayacağı bilinen (Nitekim olmadı) bir proje ile" gazete gazete, TV TV dolaşıp kongreler kazandı, ama değil stadı yapmak, elindeki maketin "proje olarak" hayata geçirilmesini bile sağlayamadı!.. Ne var ki, zamanında "Türk futbol tarihinin en büyük başarısı" yakalandı; Galatasaray UEFA Kupası şampiyonu oldu, sonra da Süper Kupa'yı aldı!.. Ardından Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'de "stat işine girişti"; ilk yılları "sportif bakımdan" fevkalade başarısız iken, "izinsiz, ruhsatsız" stadı bitirdi; müthiş bir stat yaptı, bu arada "sportif başarılar" da geldi!.. Bugün Fenerbahçe tarihinin "en başarılı başkanı" olarak "Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin tahtında oturuyor"; tam bir padişah gibi!.. Galatasaray başkanı Özhan Canaydın da "stat başkanlarından" bir başkası!.. Önceleri, "elinin tersi ile ittiği" Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün Seyrantepe projesine, "Parasını bulacak ve yapacağım" dediği öteki stat projelerini yüzüne gözüne bulaştırdıktan sonra, başka çıkış yolu olmadığı için "sarılan", ama "bu parlak ve müthiş projeyi de çar çur hâle getirdikten sonra", Ali Sami Yen gibi "yeri pırlanta olan" bir stattaki bütün haklarından vazgeçerek, "bakır" bir yerde yapılacak stada ve projesine "cankurtaran simidi gibi" yapışan ve "martta yapılacak genel kurulda" bu cankurtaran simidini kullanarak "yeniden başkan olma" hayali peşinde koşan bir stat başkanı!.. Bu örnekleri gören ve bilen Albayrak da, şimdi "ortada olmayan" bir stat projesini "Yapacağım" diye ortaya çıkıp, "kongre kazanmaya" gayret edecek!.. "Stadı kullanarak" başarıyı yakalayan Faruk Süren ve Aziz Yıldırım bir tarafa, "sportif başarısızlığın şahı" olan Canaydın'ın ve Albayrak' ın "stat başkanı" olarak ortada dolaşmalarına, sadece gülüyorum!.. Kim gülmüyor ki?.. Trabzonlular dahil!.. Gülüyorum!.. Bir zamanlar Milliyet, "gerçekten" yılın sporcularını seçerdi ve "bu seçimler" olay olurdu!.. Sonra işi "adayları kızıştırma ve kupon kesme yarışı" hâline getirdiler, şimdi de "gelişen ve değişen teknolojinin getirdiği usûl" ile "bu kızıştırma yarışı" kolaylıkla yapılacak "tıklama" ile sürdürülüyor!.. Dikkat buyurun, Milliyet'in "en yetkili spor sorumluları ile", Milliyet Gazetesi'nin önüne çıkalım ve oradan geçen "yüz insana soralım": "Kenan Sofuoğlu kimdir ve ne yapmıştır?.." Ya da: "Osman Develioğlu kimdir ve ne yapmıştır?.." Eğer "beş kişi", evet "sadece" beş kişi "bu" sorulara "doğru cevabı verirse", ben de "Bu işi hiç bilmiyormuşum" diyerek, Milliyet'teki arkadaşlarımdan "bin defa" özür dilerim!.. Düşünebiliyor musunuz; "Yılın sporcusu" anketinde "Kenan Sofuoğlu, Mehmet Okur'larla, Elvan'larla çekişiyor ve önde!.." "Osman Develioğlu da, Aziz Yıldırım'la çekişiyor ve önde!.." Bıraktım "Milliyet'in kapısının önünden geçenleri", Milliyet'in içinde "bu soruları sorsak" acaba "doğru cevabı verecek" kaç kişi çıkar?.. Hadi canım siz de!.. Gerçek ve tehdit!.. Gazetelerde haber: "ABD kampında yapılan kontrolde dopingli çıkan Süreyya Ayhan ile antrenörü Yücel Kop'un basına yaptığı açıklamalara Atletizm Federasyonu'ndan yazılı cevap geldi. Federasyon, Kop çiftinin gerçekleri saptırarak, gizleyerek, yöneltilen sorulara kendilerine göre cevaplar verdiklerine dikkat çekerek 'Gerçekler belgelerdir. Gerçekler hâlâ Süreyya Ayhan'ın itibarı için saklanmaktadır, ancak onlar hâlâ bunun farkında değiller' dedi." İşte bu olmadı; gerçekleri kamuoyunun bilmeye hakkı var; zira "bu çift" yer yerde uluorta konuşuyor, "sporu yönetenleri suçluyor, kendilerini eleştirenler için ipe sapa gelmez bir yığın şey söylüyor"; buna karşılık Federasyon sadece "Elimde belgeler var, susun yoksa açıklarım ha" anlamına gelen bir açıklama yapıyor; olacak şey mi?!.. Bilinmelidir ki; Federasyon tehdit etmez, açıklar ve kamu vicdanını rahatlatır!.. Bumerang!... Spor kulüplerine "devlet desteği" olacaktır, olmalıdır!.. Ama, hakkaniyet, adalet ve eşitlik ilkeleri zedelenmeden!.. "Büyük" büyüklüğü oranında, "orta" ortalığı oranında, "küçük" küçüklüğü oranında "devlet desteği" almalıdır; almalıdır ki; büyükler "Avrupalılarla", ortalar "büyüklerle", küçükler "ortalarla" mücadele edebilsin, gelişme ve "daha da büyüme" imkânı bulabilsin!.. Zira "spor", bugün bütün dünyada "psikolojik savaşın en önemli unsurlarından biri" hâline gelmiştir; işte onun için "devletler" spor kulüplerine ve spora "ellerinden gelen her desteği" veriyorlar!.. Bizde de veriliyor; ama "ölçü adil değil, sistem yok!.." "Kim güçlüyse" ve de "daha becerikli ise" onun borusu ötüyor!.. Elbette bu da "adaleti, hakkaniyeti, eşitliği" zedeliyor; sonuçta amme vicdanı rahatsız oluyor ve "verilen destek" adeta "tu kaka" ilân ediliyor!.. Her şey gibi "bu güzel işi" de yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz; işi "kulüp fanatizmi içinde" ve "kör bir rekabete dönüştürdüğümüzden", konu tam bir çıkmaza sürükleniyor ve kimse, "Bugün ona köstek olalım" gayretinin, "yarın benzer bir konuda kendisine atılacak çelmelerin gerekçesi olacağını" hiç ama hiç aklına getirmiyor!.. Ve tabii, bir de "işi gizli kapaklı yapmaya çalışan" işgüzarların varlığı, olayları tam bir arap saçına döndürüyor!.. Lâfı uzatmayayım; konu, "Ataşehir'de 58 dönümlük arazinin, kapalı spor salonu ve alışveriş merkezi yapılmak üzere 30 yıllığına Fenerbahçe Kulübü'ne verilmesi" olayı!.. Yani, Kadıköy Belediyesi'nin "yap - işlet - devret" modeli ile yaptığı bir ihalenin Fenerbahçe'de kalması!.. Buraya kadar tamam; tamam da, işin eksik yapıldığını gösteren "başka" sorular var ortada; neden "bu ihalenin ilânı, sadece bir Bursa gazetesine verildi" ve Büyükşehir belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın söylediği doğru ise, yani "Son kararı İstanbul Büyükşehir Belediyesi verecekse", bu ihale "yapılmış" oluyor mu?.. Dahası, "ihaleye çıkan şartname başka", sonradan "yapılacak bir müracaat ile", o arsaya "alış veriş merkezi ilâve etmek" başka; Kadıköy Belediye Başkanı'nın sözlerinden "şartnamede olmayan" bu "küçük(!)" ilâvenin de "anlaşmasının sözlü olarak yapıldığı" ortaya çıkıyor, yani "ihalenin alınmasından sonra imar değişikliği" ve "işlem tamam"; oldu da bitti, maşallah, Fenerbahçe'nin alış veriş merkezi hayırlı olur inşallah!.. Galatasaray'ın "alış veriş merkezi yok olsun" diyip de, "yok edenler" susar oturur, maşallah!.. Sorum şu; yangından mal mı kaçırılıyor da, iş "gizli gizli" yapılıyor?.. Neymiş "İlânın Bursa Gazetesi'nde yayınına Basın İlân Kurumu karar vermişmiş"; hadi canım siz de; çok uzun yıllar "resmi ilânlarla yaşayan" gazetelerde çalıştım; "o tip" ilânların "nasıl verildiğini, nasıl verdirildiğini" çok iyi bilirim; bazılarını kandırabilirsiniz ama, beni değil!.. "İstanbul'daki bir yerin ihalesinin ilânı Bursa'da çıkmaz"; çıkamaz; "yanlışlıkla, dalgınlıkla" çıkmışsa, "ikaz edersiniz"; İstanbul gazetelerine de verirler!.. "Çuvaldızı kendimize de batırarak" bir başka soru daha soracağım; yıllardır "stat meselesinde, Fenerbahçe stadının ve Kalamış tesislerinin nasıl izinsiz, ruhsatsız yapıldığını görmezlikten gelip", Galatasaray'ın "Ali Sami Yen'in üst kullanım hakkından"vazgeçip bu "çok kıymetli yeri" TOKİ'ye teslim edip, ona karşılık "üst kullanım hakkını alacağı" Seyrantepe Stadı'nın yapılması yolunu açan, her şeyi yasal olan ve açık olan bu alış verişten TOKİ'nin, yani devletin en az 150 milyon dolar kârla çıkacağını bilenlerin, durmadan "Devlet Galatasaray'a bedava stat yapıyor" yaygarasıyla "işi bozmaya çalışan" bazı ünlü kalemlerimizin, mesela Mehmet Yılmaz kardeşimin, Gürcan Bilgiç kuzenimin, "Ataşehir'deki ihale olayında ortaya atılan bu sorulara değinen" bir - iki cümlelik yazıyı bile okuyucularından çok görmeleri; nedendir acaba?.. İşte mesele burada!.. Buyurun, "Fenerbahçelere, Galatasaraylara, Beşiktaşlara ve daha nicelerine" daha büyüme, "Avrupalıları geçme imkânı verecek" fırsatlar için "birbirine çelme atmanın" neye mâl olduğunu görün!.. "Bugün bana, yarın sana" ya da "Bugün sana, yarın bana" paylaşım ve uzlaşması yerine, "Dün sen çelme taktın, bugün de ben takarım" kavgası kime ne yarar veriyor belli değil, ama kime ne zarar verdiği ortada; hepinize!.. Mehmet Yıldız!.. Bugün Türkiye'de "en iyi" santrfor Sivassporlu Mehmet Yıldız'dır!.. "Rakibi olan" yerlileri de yabancıları da "yaptığı görevi hakkı ile yerine getirme becerisi" ve "bu göreve yatkınlığı", fiziği, hırsı, gücü, futbol yeteneği itibariyle "katlar!.." Sivasspor'un "onu elinde tutamayacağı" açık, bugün olmazsa "yarın" gidecek!.. "Bugün alana" ucuza mâl olur!.. "Yarın" el yakar!.. Galatasaray'ın "transfer yetkililerinin" "onu almak niyetinde olduklarını okuyunca", içimden demiştim ki; "Avcı olalı, nihayet bir kuş vuracaklar"; ama sonra vazgeçtiler; bu defa "Eh, onlardan ancak bu beklenirdi" diyerek noktayı koydum!.. Alabilseler, en az 7 - 8 yıl "santrfor ve golcü" problemini çözer, sezon sonu Galatasaray'ı bırakacak olan Hakan'ın ve durmadan "Gitti, gidiyor" iddiaları arasında "kendisini de kaybeden" Ümit Karan'ın yerine ve Nonda'nın yanına "müthiş" bir adam koymuş olurlardı; anla şılıyor ki; yapamayacaklar!.. Elhak, "camdan adam" ya da "elde kalacak adam" bulmakta ustalar; "işe yarayan adam almak" onlara yakışır mı?..