Görülüyor ki, "Lucescu Milli Takım'a teknik direktör olarak getiriliyormuş; Lucescu'nun da niyeti varmış, meyilliymiş" gibilerden haberlerle "nabız yoklanıyor!.." Lucescu'nun "Türk Milli Takımı'nın başına getirilmesi", bıraktım Türk Futbolu'nu "Türkiye için" tam bir rezalet olur!.. Bilinmelidir ki, "Ayyıldızlı" formanın başına getirmek için Dünyada, "Türkiye'yi Çavucescu Romanyası'na benzeten" bir hocadan başkasını bulamayan bir federasyona, ben "Türkiye Futbol Federasyonu" demem. Federasyon ile başladık devam edelim: Halûk Ulusoy'a "bazı kulüp başkanlarının ve medyanın yaptıkları, söyledikleri, yazdıkları ortada iken", Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'in "çok ama çok dikkatli olması" gerekmez mi?.. Medyada, meslek ilkeleri ve geleneklerine aykırı bir şekilde "göreve getiriliş ve sebebi üzerinde" kıyametin koptuğu ve de bir büyük kulüple "ettiği iğrenç küfür yüzünden" mahkemelere düştüğü bir haftada, bir "çakma spor sayfası sorumlusu" ile "yemek yemek" ne demek?.. Dahası, "hakem dünyasında sinek uçsa haberi olan"ve hatta "neden uçtuğunu bile" duyan, gören, yazan sevgili Ömer Faruk Ünal kardeşimin, olaylı Fenerbahçe - Galatasaray derbisinin hakemi Bünyamin Gezer için yazdığı "Röportaj yapacağı gazeteciyi bile siz belirlediniz! O da boş bulundu. Demek istediği ile ağzından çıkan farklı olunca polemiğe sebep oldu" satırları ne demek?.. "Röportaj sipariş edilen" gazetenin, "çakma spor sorumlusu olan kişinin gazetesi olması" ne demek?.. Federasyon Başkanı'nın, fiskosların, dedikoduların, iddiaların dağları aştığı "o" yemeklerin "devamlı müdavimi olması" ne demek?.. Daha da önemlisi, "kıyametlerin kopacağı" belli olan "bir yayın ihâlesinin yaklaştığı günlerde" o yemeklere "bugünün yayıncı kuruluşunun en önemli ve yetkili kişisi" ile ve de "devamlı olarak kol kola gitmek" ne demek?.. O yemeklerde "bir büyük kulübün teknik direktöründen başka hocanın bulunmaması" ne demek?.. O yemeklerde "sadece belli bazı spor müdürlerinin bulunması" ne demek?.. "Eski federasyon başkanın dostlarına verdiği" bir yemeğe icabet ettikleri için "Biz onlardan olanlarla aynı fotoğrafta olmayız" diyerek "o davete icabet eden" gözlemcilere kadar "tam bir temizlik yapan" zihniyetin, "şimdi" böylesine yemekler için "Ne var bunda, arkadaş arkadaş bir yemek yiyemeyecek miyiz" saflığının arkasına sığınmasındaki "cinlik" ne demek?.. İnanamıyorum; "bir insan" bu kadar kısa zamanda "bu kadar" nasıl değişebilir?.. "O" insan, ne yazık ki, Mahmut Özgener; çok üzgünüm!.. Terim etti, Terim buldu! "Suçlular ödüllendirilirse" ne olur; "yüzleri kızarıp", kenarda duracaklarına, çıkıp meydan okur ve hesap sorarlar; vah ki ne vah!..: Sadece "Türk spor ve bahis tarihinin" değil, "Dünya spor ve bahis tarihinin" belki de "en kapsamlı ve büyük bahis - şike olaylarından birinin baş kahramanı olmuş" bir futbolcuyu "ham hum şaralop 5 - 6 ayda yeniden sahalara döndüren, kulüp forması giydiren" ve daha da felâketi, ona "milli takım formasını ve bazı maçlarda kaptanlık pazıbendini emanet eden" federasyonların, teknik adamların bulunduğu bir ülkede, elbette ki "o futbolcu" kalkıp hesap sorma hakkını kendinde bulur; "Bugün çok formdayım, beni neden milli takıma almıyorsunuz?.." Dahası, "o futbolcuyla beraber bir başkası, evleri, otomobilleri, eşlerinin mağazaları, yukarda sözünü ettiğim olayın uzantısı olarak kurşunlanır, dağ başlarında olayının ardında olduğu iddia edilen silâhlı ağabeylerle görüşür", sonuçta "işin içinden çıkılamayacağı anlaşılınca", apar - topar "başka ülkelerde futbol oynamaya gidilir" ve "şimdi" o futbolcu da kalkar "Beni neden Milli Takıma almıyorsunuz" diye hesap sorarsa, "ne cevap" verirsiniz?.. Ver bakalım "bu sürecin Milli Takımlar Teknik Direktörü" sevgili Fatih Terim, ver cevabı!.. Şimdi, ben onlara bir cevap vereyim: Önce çıkın milletin karşısına cesaretle "şikeyle, şikecilerle ilgili olmadığınızı" açık açık anlatın, milleti ikna edin, bizleri ikna edin; o zaman hep beraber hesap soralım; "Bu çocukları milli takıma neden almıyorsunuz" diye!.. Mesaj!.. Ben "Metin Afşar" adlı okuyucumun aracısıyım; Bünyamin Gezer'e, Oğuz Sarvan'a ve Mahmut Özgener'e bir mesajı var: "Pankart hazırladık; Gezer'in yöneteceği maçlarda tribüne asacağız; Bünyamincim, maçı alamazsak, yürüyüş yapacağız. Camcılara randevu verdik bile!.." Ciddiyet!.. "İşini ciddiye almaya başlayınca" ve "Türk futbolunu, rakiplerini küçümsememeyi öğrenince" Rijkaard ve Neeskens ikilisinin "çözüm üretme" kapasitesi "yeniden ortaya çıktı" ve Galatasaraylılar "biraz" rahatladı!.. Hollandalılara, "Galatasaray'ı da, Türk Futbolunu da, rakiplerini de ciddiye almıyorlar, onlar almayınca futbolcular da işlerini ciddiye almıyorlar, takım oyunu kalmadı, saha içi ve dışı disiplin kalmadı, mal ortada" eleştirilerini getirdiğimiz için bizlere yazmadıklarını, söylemediklerini bırakmayanlar, bakıyorum şimdi "Hah işte böyle, bu tedbirleri almadığın, bu tertibi kurmadığın, o lüks şablonu değiştirmediğin zaman Galatasaray'ın başına gelenler ortadaydı, o olanlar şimdi oluyor mu" diye yazmaya, söylemeye başladılar!.. Biz "testi kırılmasın" istemiştik, "bazıları" ise "testi kırıldıktan sonra" ahkâm kesmeyi çok seviyorlar!.. İyiler - kötüler!.. Daha 4 - 5 maç önce Mehmet Topal "çok kötü oynuyordu", Mustafa Sarp ise "hocalarının ve taraftarın gözdesi!.." Sarp için "ofansif görevini de yapsa büyük yıldız olur" diyorduk ki, Sivasspor maçında "o görevi de yapacağını" gösterdi; ama, Perşembe gecesi Rumenlere karşı defansta da, "hep ilerde görünmesine rağmen" ofansta da hiç ama hiç yoktu. Dört günde bir futbolcu "bu kadar" değişir mi?.. Son iki maçta görüldü ki, Mehmet Topal "üstüne koya koya" ve "hızla" geri dönüyor; Galatasaray için "büyük" kazanç!.. Barış, "çok koşmasına ve çok mücadele etmesine rağmen" hâlâ "topu ayağına alınca ne yapacağına bir türlü karar veremeyen bir futbolcu" olmakta devam ediyor; halbuki "top ayağına gelmeden" ne yapacağına karar vermeli; çalımsa çalım, şutsa şut, passa pas; tıpkı "yapmaya başladığı" enfes asistlerde olduğu gibi!.. Ayhan'da "bir şeyler var"; basına akseden haberler "Ateş olmayan yerde dumanın çıkmayacağı" sözünü akla getiriyor. Zaten "form durumu" da , bu "bir şeylere bağlı gibi"; düştükçe düştü!.. "Galatasaray'a iyi bir mentor gerek" diye diye dilimizde tüy bitti; "Galatasaray Kaptanı" Arda'nın hem de "Avrupa Kupası maçında ve deplasmanda takımının başında sahaya çıkarken" ki, "içinde bulunduğu ruh hâlini anlatan" o saçı sakalı birbirine karışmış ve "yüzünden düşen bin parça" sözünü belgeleyen suratı neydi, öyle?. "Anlayan" ve "bir şeyler yapan" var mı, bilemiyorum; "olsa", bu durum bunca hafta, bunca maç sürer mi?..