Suçlu, en suçsuz olan!..

A -
A +

Rahmetli Cemal Tural için anlatılırdı; çok komutanın da başına gelmiştir!. "Astığı astık, kestiği kestik" Genel Kurmay Başkanı olduğu dönemde, "padişah Dördüncü Murat gibi" yaptığı "ani baskınlardan birini" bir gece bir garnizona gerçekleştirir. Kapıdaki "nöbetçi" Mehmetçik"parola" sorar... Genel Kurmay Başkanı'nın yanındaki yaver albay, cipten kafasını çıkarır ve der ki: "Evladım, parolayı bilmiyoruz; cipte Genel Kurmay Başkanı var, garnizonu teftiş edecek. Aç kapıyı..." Mehmetçik cevap verir: "Parola!!!" Bu defa Cemal Tural cipten iner ve "orgeneral üniforması ile" Mehmetçik'in karşısına dikilir: "Ben Cemal Tural'ım, emrediyorum, aç kapıyı!.." Mehmetçik tekrarlar: "Komutanım, komutanlarım bana kim olursa olsun parolayı bilmeyeni garnizona sokmayacaksın emri verdiler. Ben emri yerine getiriyorum. Parolayı söylemezseniz, giremezsiniz!." Tural, Albay'a emir verir; parola öğrenilir ve garnizona girilir!. "Astığı astık, kestiği kestik" Genel Kurmay Başkanı Tural, "parolasız, kendisini garnizona sokmayan" Mehmetçik'e ödül verir, komutanlarına da "Türk askerini böyle eğittikleri için" teşekkür eder!. Bütün bunları neden yazdım? Antalya'da medyamız tarafından "haksız yere infaz edilen" bir "saha bekçisine" devletin yetkililerinin de "aynı muameleyi yaptıklarını gördüğüm" için yazdım!.. Şampiyon atletimiz Süreyya Kop Hanımefendi ile hocası ve saygıdeğer eşi Yücel Kop Beyefendi'yi "tanımadığı" ve "futbola tahsis edilmiş" sahaya "sokmadığı için" hakkında soruşturma açılan ve belki de "ekmek parasından olacak olan" evli, çocuklu bir bekçi için yazdım!. Yücel Kop Beyefendi'nin "Sen git, müdürün gelsin" emrini dinlemediği için, "büyük bir skandala sebep olan" ve "Türk atletizminin altına bomba koyan", hatta "Atina'da altın madalya alınmazsa" belki de "sorumluların başında gösterilecek olan" bekçi için yazdım!.. Elimizin işaret parmağını uzatmış, yüzlerimiz takallûs etmiş, Bekçi'ye bağırıyoruz: "Sen, Süreyya Hanımefendi'yi ve Yücel Beyefendi'yi nasıl tanımazsın, bak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bile hemen telefon edip, olayla ilgilenmedi mi? Suçlusun, hem de çok büyük suçlu... Cezanı da çekeceksin... İşsiz kal da, bak bakalım büyük atletimizi tanımamak neymiş, onu sahaya almamak neymiş gör!.." Yooo... O kadar da değil!.. Atletizm Federasyonu uyuyacak, "atletinin ve hocasının çalışma programını" Antalya Bölgesine göndermeyecek, bilgi vermeyecek, yardım istemeyecek ve onlar da "ellerini kollarını sallayarak" sahaya gelecekler, "görevini yapan", hem de "çok iyi yapan" bir bekçiyi fırçalayacaklar, olayı "çok kolay halletmeleri mümkün iken" büyütecek ve "bir skandal haline getirecekler", işe medyayı da karıştıracaklar, basın toplantıları yapacaklar, sanki "kendilerine komplo düzenlenmiş, çalışmaları baltalanıyormuş" havası verecekler, her sezonda "binlerce, on binlerce yerli-yabancı, ünlü-ünsüz sporcuya, atlete örnek hizmetler veren ve teşekkürler alan Antalya Bölgesi'ni suçlayacaklar; olacak şey mi?" "Burası Türkiye; herşey olur" mu diyeceğiz?.. "Daima güçlüler zayıfları ezer" mi diyeceğiz?.. Bekçi'nin başına gelen budur!. Antalya Bölgesi'nin başına gelen de budur!. Bekleyelim ve görelim bakalım; "devletlûlar" ne eyler? Soruşturma açılmalı!.. Metin Tokat'ın açıklamaları yenilir yutulur cinsten değildir!. Bu açıklamaların getirdiği "şaibe gölgesi" altında, ne "hakemlerin yeni başkanı" Mustafa Çulcu, ne Merkez Hakem Komitesi Başkanı Bülent Yavuz "görev yapabilir!." Böyle bir tablo içinde, yeni çıkarılacak "Futbol Kanunu'nda MHK'nın seçimle iş başına gelmesi ve özerk bir yapıya kavuşturulması" maddeleri de "hiç bir işe yaramaz!." "Demokratik bir hukuk devletinde" yılların başkanı Metin Tokat, "Merkez Hakem Komitesi Başkanı'nın baskısı yüzünden" liste yapacak "yönetici adayı bulamamış" ise, çok açıktır ki; "Futbolumuz korkunç bir durumla karşı karşıyadır!." "Dernekler Kanununa göre" İçişleri Bakanlığı, "Futbol Kanununa göre" de Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı "derhal" soruşturma açmalıdır!. Metin Tokat dinlenmelidir!.. "Bu konuları yakından bilen" spor yazarı ve yorumcularının yazıları dikkate alınmalı ve "eğer gerekiyorsa" ihbar kabul edilmelidir!. Böyle bir "rezalet tablosu içinde" Türk hakemliğine güvenmek mümkün değildir!. Eğer hakemlerimiz "bir derneğin yönetici adaylığı için" MHK Başkanı'nın "baskısını ve korkusunu" hissederek "görevden kaçıyorlarsa", tayin edildikleri maçlarla ilgili "baskılar ve korkular" konusundaki iddialara da "doğru olabilir" diye bakılması normal olmaz mı? "Böyle bir tablo içinde", kim Türk hakemlerine güvenebilir? Yeni kanunla "MHK'nın seçimle iş başına gelmesi" yolunun açılacağını düşünerek, kendi "kişisel hesaplarını" ön plâna çıkarıp, bunun için de "MHK gücünü kullanmaya cüret edenlerin" olup olmadığı "mutlaka ama mutlaka" ortaya çıkarılmalıdır!. Mehmet Ali Şahin'den ve Abdülkadir Aksu'dan "bunu beklemek" hakkımızdır; duyururuz!. Kaleci aranıyor!.. "100. Yılda şampiyon olmak" istiyorsa, Galatasaray "öncelikle" çok iyi bir kaleci bulmalıdır!. "Kafasına göre oynayan", form grafiği inişli çıkışlı, durmadan hakemlere ve rakip oyunculara saldıran Mondragon ile "bu iş olabilir mi?" Mevsim başında "çok ümitli olduğum" genç Aykut, "kaşarlanmış" gece kuşları ile arkadaşlık yapa yapa, onların peşinde "skandallara karışa karışa", ümitleri "iğdeye dönüştürdü!." "Bor'un Pazarı" da geçmek üzere... "Böyle" bir Aykut güven vermez, veremez!.. Öyle ise, Galatasaray "mutlaka" bir kaleci bulmak ve almak zorundadır!.. Neden Rüştü olmasın? "Yarım devrelik maç ile" Volkan'ı hemen "Rüştü'ye tercih edenler" çıktığına göre, Barcelona'da "çok keyifsiz olan" Rüştü'nün Galatasaray'a gelişine Fenerbahçe'den de "hiç olmazsa" sarı ışık yanabilir ve bu transfer Milli Takımımız için de iyi olur!.. Hagi de, Ergun Gürsoy da düşünmeli!.. Not: Bir "Fatih Akyel'in transferi" dedikodusu duyuyorum; "Bunu düşünen Galatasaraylı yönetici ya da teknik adam çıldırmış olmalı"; Arif ve Hakan Ünsal örnekleri ortada iken, "onların hiç yapmadığı" çirkinlikte tepkiler gösteren ve sözler söyleyen Fatih Akyel'i değil almak, düşüncesini bile kafalardan atmak gerek; öyle değil mi sevgili Gürsoy!.. Bravo!.. Milli Takımın yeni hocası Ersun Yanal'ın, "Değişim değil, gelişimi yaşıyoruz; takımımda eskiler ve yeniler ayrımı yapılmayacaktır, yaşlı-genç ayırımı olmayacaktır, takımım bir bütünlük içinde tecrübelilerin tecrübelerini gençlere yansıtacağı bir ekip olacaktır; Hakan Şükür, Bülent çok iyi mücadele ettiler, Rüştü'den vazgeçmem" sözleri "bazılarını" hayal kırıklığına uğrattı!. Ben ise "bu düşüncelerinden dolayı" Ersun Hoca'yı kutluyorum!.. Bilmem ki yanılıyor muyum: Sakın, Hakan Şükür'ün ve Bülent'in "milli takıma çağrılmaması" istek ve arzularının altında "Türkiye'de 100 defa milli olma gururunu ilk olarak bir Galatasaraylı futbolcunun almasını kabul edememek" düşüncesi yatıyor olmasın?!. Ben ise "Dünya Futbolu'nun 100'ler kulübüne üye olacak" Türk futbolcularını heyecanla bekliyorum; şurada kaç maçları kaldı ki? Teşekkür!.. Sevgili kardeşim Hıncal.. Stop... "Yüreğim Üç Parça" yazından dolayı seni kutluyor ve "Uluç ailesinin bir ferdi ve ağabeyi olarak" sana teşekkür ediyorum... Stop... Yıllarca beraber çalıştığım "çok sevdiğim" Tevfik Ünsi ağabeyin, İlhami Şükrü Polatay'ın ve Mustafa Türkyılmaz'ın arka arkaya aramızdan ebediyyen ayrılışları sebebiyle yazdığın yazı, beni çok duygulandırdı... Stop... Senin satırlarına ilâve edebileceğim çok şey yok... Stop... Onun için, o yazının altına benim de imzamı ilâve edebilir misin?... Stop... Allah Türk basınına büyük hizmetler veren ve "bayrağı hep dik tutan" bu üç büyük insana, bu üç saygın meslektaşıma rahmet eylesin, geride kalan bizlere de sabır ihsan eylesin... Stop... Ne kadar benziyor? Peş peşe iki olay, "duygusal tepki" olarak art arda geldi; Serdar Bilgili'nin istifası, Yılmaz Vural'ın görevi bırakması!.. Hem "esas", hem de "ûsül" bakımından birbirine benzeyen, "duygusal tepkinin sportif ve sosyal dengesizliklerini taşıyan" iki "hatalı" tavır!.. "Ani ve fevri" iki tavır; "panik atak" göstergesi iki tavır!. İki büyük camiayı "şaibe olmasa da, töhmet altında bırakan" iki tavır!.. Bu tavırlar, Bilgili'ye de, Yılmaz'a da yakışmadı!. Biri, bir grup "fanatik ve muhalif" kişiden yediği "küfürlerin", öteki de "kötü oynayan takımının altında kalacağı söylentilerin kendisine de bulaşabileceği düşüncesinin" paniği içinde, "tecrübelerine ve yaşlarına uymayan" kararlarla, Beşiktaş camiasını "vefasızlık", mert Karadeniz çocuklarını ve Rize camiasını da "şike" töhmeti altına soktular; yanlış yaptılar!. Özür dilemek ve uzun süre istirahat etmek zorundadırlar; aksi halde "kötü niyetlilere yeni kozlar vermiş olurlar" ki, bu da onların "temiz" saydığımız "duygusal tepkilerine bile gölge düşürür!." Not: Serdar Bilgili'yi savunurken, Beşiktaş Kulübü'nde "yapılan herşeyi" Bilgili'ye mâl etmek, hatta onun "bir gecekondu devir aldığını" söylemek, ondan önceki Beşiktaş yönetimlerine ve özellikle efsane başkan Süleyman Seba'ya ve içinde Bilgili'nin de bulunduğu yönetimlerine bühtandır; haksızlık ve yazık etmeyelim!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.