Her şeyi ile "utanç verici" günler yaşıyoruz, sporumuzda da, futbolumuzda da!.. Şike iddialarının üzerine tuz biber eken ırkçılık, ayrımcılık iddiaları, "kadınlar maçları" dahil, "salon sporları" dahil, "futbol tribünleri ve sahaları" başta şiddet gösterileri, hakem fiyaskoları, "en ünlü" yerli-yabancı, kadın- erkek sporcuların "çirkinin de ötesinde" tavır-tutum-söz ve hareketleri, dahası sporun bu "en ağır suçlarla ilgili iddialara karşılık", olanı biteni, iddiasını, gerçeğini, bilgisini, belgesini "kilimin altına süpürmenin peşinde koşan" federasyonlarımız; bir kişi de masaya yumruğunu vurmuyor ki; "Bu ne hâl?.." Bilmem ki, bu hazin gerçeğin karşısında, "futbol başta" sporumuzun "utanmazlık bulamacı ile harman olduğunu" yazmak ve bu tablonun altında da "yöneticilerin imzalarının olduğunu söylemek" haksızlık mı olur?.. Avrupa Halter Şampiyonası sürecinde yüreğim gümbür gümbür attı; "oradan da doping haberi gelir de, sporunun en ağır ve evrensel suçları ile ilgili seriyi tamamlar mıyız" diye, bereket ki, "bu defa" ve "inşallah" temiziz!.. Düşünebiliyor musunuz; Futbol ve Basketbol Federasyonu'nun anlı ve de şanlı başkanları "en önemli maçlara gelemiyorlar"; tepkilerden korkuyorlar kaçıyorlar!.. Peki, benim saygıdeğer başkanlarım, "maçlara bile gelemeyecekseniz", o koltuklarda işiniz ne?.. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Suç kişiseldir, kişilere en ağır cezalar verilir, kurumlar ceza almaz" dediği gün "İşte bakın böyle düşünen ve böyle söyleyen sadece ben değilim, sayın Başbakan da benim gibi düşünüyor" demek için ortaya çıkan Futbol Federasyonu Başkanımızı, o günden bu yana "ortalıkta gören" var mı?.. "Şike iddialarına bağlı olarak" kişilerle ilgili Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun kararlarını, hem de "oybirliği ile kaldıran" Tahkim Kurulu'nun "kimlerden ve neden kurulduğunun gün gibi ortaya çıkmaya başladığı" bu süreçte, "suç işlemiş kişilerin tamamı da aklanırsa" hiç ama hiç şaşmam!.. "Şikeye bu kadar ağır ceza verilir mi" derken, "Şike'nin aslında hem de taammüden sporu katletmek, ülkeyi lekelemek, rakibin bütün emeklerini ve de maddi ve manevi kazançlarını, dahası ve asıl derecelerini, şampiyonluklarını, kupalarını, Şampiyonlar Ligi'ne ve Avrupa Kupaları'na katılma hakkını, maç ve derece primlerini çalmak" anlamına geldiğini, dahası, bütün dünyada ve Türkiye'de oynanan "bahis oyunlarını etkileyerek", binlerce ve hatta milyonlarca doların, euronun, Türk Lirası'nın "insanların cebinden alınıp, bahis mafyasının, baronlarının cebine girmesini sağladığını" bile düşünemeyen bir toplum olduk çıktık!.. Elinde "oyuncaktan bozma tabanca ile" bir markete girip, kasadan birkaç yüz ya da bin lira alan soyguncuya "silahlı gasptan" 10-15 yıl hapis cezası verirken, "iki maç ayarlayıp", bahislerden "milyon dolarlar vuran" şikecileri "adli para cezasına çevrilebilen, hatta ertelenebilen hapis cezaları" ile adeta "Bir defa yetmez, devam edin" caydırmazlığı ile teşvik eder hâle geldik!.. Ve de üstüne üstlük "süper" bir "play-off" fiyaskosu ile, "şike kavgasının gerdiği ve yönetici kapışmalarının birbirine düşman ettiği" taraftarı da, "6 hafta sürecek" ve her türlü "şiddet olayına açık" bir "korku tüneli yolculuğuna çıkardık"; hem de elde "bu yolculukta futbol trenini sağlıklı götürecek" idareci de, hakem de yokken!.. "Acaba" diyorum; "Şike iddialarının üstünü örtmek ile UEFA'nın ve FIFA'nın Türkiye'ye Avrupa ve Dünya organizasyonlarının kapısını kapatacağından tam olarak emin olmayanlar, bile bile 'lâdes' diyerek, futbolumuzun bir de şiddet batağına saplanmasından mı medet ummayı düşünüyorlar?.." İşte "Süper Fiyasko"nun ilk haftası ve "işte acı olay ve hakem tablosu ortada" ve üstelik daha işin başındayız!.. Anlaşılıyor ki, "Bir taşla birkaç kuş vurulacak"; yayıncı kuruluş "zarardan" kurtarılacak, milli takımlar dahil Türk takımları Dünya ve Avrupa organizasyonlarına 3-5 yıl alınmayacak, böylece ve asıl "UEFA'nın malî kriterlerine uyamadıkları için Avrupa Lisansı alamayacak" kulüplerin, kulüplerini gırtlağa kadar borç içine sokan başkan ve yöneticileri, başta bugünün Federasyon Başkanı olmak üzere, "Avrupa'ya gidememenin aslî sorumluları olarak ortaya çıkmamış olacaklar"; oh ne âlâ, ne âlâ; hepimiz de bu oyunu ya oynuyor, ya seyrediyoruz; pekâlâ!..