"Önemli" konularda yapılan haberler, yazılan yorumlar bir süre sonra halka mal olur; herkes onları konuşur!.. Eğer bu haber ve yorumlarda "hata varsa", ondan da öte "yanlış varsa" mutlaka düzeltilmesi gerekir; aksi halde "yanlışın doğru olarak kabul edildiği" bir tablo ve "bu tabloya göre oluşturulmuş bir kamuoyu" ortaya çıkar ki, bunun kabul edilmesi mümkün değildir!. Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve yönetimi, son haftalarda yazılıp çizilen "iki konu üzerindeki spekülasyonları kaldırmak mecburiyetindedir!." Aslında "bu spekülasyonlar", 100. yılında şampiyonluk peşinde olan ve "bu şampiyonluğa yakın duran" Beşiktaş'ı da yaralayacak cinstendir!. Yorumlar da, söylentiler de, haberler de açıktır: "...Haluk Ulusoy, akrabası olan bir Beşiktaşlı yöneticiyi mahkemeye veren ve bu davadan vazgeçmesini istediği halde 'hayır' diyen" Metin Tokat'ı FIFA listesine aldırmadı!. "...Haluk Ulusoy, Denizli-Beşiktaş maçında seyircilere çok çirkin bir parmak hareketi yapan Nouma'yı Disiplin Kuruluna sevk ettirmedi!.." Ulusoy, eğer "bu haber ve yorumlara netlik kazandıracak" tatmin edici açıklamalar yapmazsa, geçen yıllarda başını çok ağrıtan "Galatasaray'ı kolluyor" iddialarının ortaya çıkardığı "gergin" havanın, bu yıl "bir başka şekli ile" Süper Lig'e damgasını vurmasına sebep olacaktır!. "Nouma'nın çirkin parmağı" cezasız bırakılırsa, "bu futbolcu" yarın başka statlarda başka türlü çirkinlikler de yapacaktır ki; "her tribün, Denizli tribünü olmaz", olmayınca da nelerin olabileceğini kimse tahmin edemez!. Ama... Ondan da önemlisi, "Yönettiği FIFA ve UEFA maçlarında" çok başarılı bir çizgi çizen Metin Tokat'ın "FIFA listesine alınmaması" olayının arkasında ne olup olmadığıdır!. "Bülent Uzun'u listeye alıp, Metin Tokat'ı liste dışı bırakan" zihniyetin "hakemlik terazisi", değil haftada bir defa, yılda bir defa bile "doğru tartmayacak" cinsten olmalıdır!. Elbette bu konuda yetki Merkez Hakem Komitesi ve Futbol Federasyonu'nundur!. Ama, "koca bir camiayı töhmet altında bırakacak" iddialar medyanın gündeminden inmezken, Federasyon Başkanı Ulusoy'un "susup oturması" da kabul edilemez!. Papatya falcıları!.. Artık iyice ortaya çıktı ki, Galatasaray'da "iş bitiren" yönetici yok!.. Her şey "gene" Fatih Terim'e kalıyor!.. Nerede Ergun Gürsoy'lar, Yurdeşen Karahasan'lar, Abdürrahim Albayrak'lar? Anlaşılıyor ki; Özhan Canaydın ve arkadaşları, "iş bitirmek" yerine, "papatya falına meraklılar!.." Önce başlıyorlar: "Transfer yapalım mı, yapmayalım mı?" Papatya'nın son yaprağı "yapalım" çıkarsa, bu defa başlıyorlar yenisine: "Şu ülkeden mi alalım, bu ülkeden mi alalım?" Diyelim ki "bu ülkeden" yaprağı, son yaprak oluyor ve başlıyor yenisi: "Şunu mu alalım, bunu mu alalım?" Diyelim ki, "son yaprak" tam "bunu" dedikleri anda ellerinde kaldı, bu defa yenisi: "Şu kadar mı verelim, bu kadar mı?" Diyelim ki; "şu kadar", bu defa yeni fal: "Peşinatı olsun mu, olmasın mı?" Diyelim ki... İşte tam bu sırada "transfer edilecek oyuncu" bir başka kulüp tarafından kapılıyor ya da "başka kulüpler araya girdiği için" fiyatı katlanıyor!.. Sil baştan.. Papatya falı "yeniden" başlıyor... Ve "milyonlarca" Galatasaraylı da çatlıyor!.. Basketbolün geleceği!.. TSYD'in Antalya Semineri'nde, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel'den "geleceğe dönük" heyecan verici projeler dinledik!. Ve açıkça gördük ki, "Basketbol Federasyonu'nun özerkliği yönünde atılacak ciddi adımlar", Türk Basketbolüne "büyük bir ivme kazandıracak!." Hem mali bakımdan, hem de "basketbolün ve basketbol kulüplerinin yeniden yapılandırılması" bakımından "eli kolu bağlı durumda olan" Basketbol Federasyonu'nun "özerkliğe, en az futbol kadar hazır ve layık olduğuna dair" inancımız güçlendi!. Spordan sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in "Spor Konfederasyonu'ndan önce" bu konuya el atması ve halletmesi yürekten dileğimiz!. Zira "bu konu olgunlaşmış" durumda ve sadece "Meclis'ten çıkarılacak" bir kanunu bekliyor!. Okuyucularım bilirler, zaman zaman Turgay Demirel ve federasyonunu ağır şekilde eleştirdim. Ama, Sezar'ın hakkı Sezar'a!.. "Özerklik ve yeniden yapılanma" konusunda, sorulan her soruya öylesine "net" ve "öz güvenle" cevap verdi ki, "bu adımlar için" artık günün geldiğine hatta geçtiğine bizi inandırdı!. Temennimiz, Mehmet Ali Şahin'in de inanmış olmasıdır!. Bu konuya, "sonuç alınana kadar" sık sık döneceğiz!. Elbette kesilecek!.. At yarışlarından "ülkenin en önemli sorunları için" yapılacak kesintilerle ilgili olarak "atçılık camiasında gene fırtına koparılmak isteniyor!.." Yok efendim, "Kesintiler, İngiltere'de şu kadarmış, İtalya'da bu kadarmış, Türkiye'de bu oranda olur muymuş?" Önce, "eğitimden sağlığa, güvenlikten spora kadar" ülkenin en önemli sorunlarını çözecek hale gelelim, onların sorunları için yeterli kaynakları bulalım, sonra "at yarışları ve benzerlerinden yapılacak kesintileri", o ülkelerdeki seviyeye indiririz; ama şimdi? Açlık sınırının "milyara yaklaştığı" ve asgari ücretin "200 milyonu bile bulmadığı" bir ülkede "o asgari ücretten vergi-sigorta kesilir" ve "o insanlardan bile deprem vesaire vergileri alınırken", bir günde trilyonların döndüğü hipodromlardan "yapılan ve yapılacak olan kesintiler" az bile!.. Bir bakın bakalım; "en acemi apranti bile" bir sezonda ne kazanıyor? Alışmışlar "kendilerini dükalık olarak" farz ve zannetmeye, alışmışlar "siyasetçilerle" işlerini istedikleri gibi halletmeye, alışmışlar "ülkenin en başarılı sporcularına destek için" yapılması düşünülen "küçücük" bir kesintiye bile karşı çıkarak "dediklerini yaptırmaya", şimdi de "kesmeyin, kesemezsiniz" diye yaygara koparıyorlar!. Siz ülkenin "en hayati konularına harcanacak" kesintilere "hayır" diyeceğinize, "denetçi raporları ile belgelenmiş" israfa son versenize, önce!.. "Doğruları" söyleyen ve yazan denetçilerin Jokey Kulüp'ten "ihraç edilmelerini" önlesenize, önce!.. Yooo... Bana "mahkeme kararlarını" göstermeye kalkmayın!. "İnşaatlarla ilgili" denetçi tespit ve iddiaları konusunda "mahkemece kurulan bilirkişi heyetinin içinde, bir tane bile bu işlerden anlayan uzman, mesela bir inşaat mühendisi bulunmuyorsa", benim o mahkeme kararlarına bakarak "sizleri haklı görmem" mümkün değil!. 3'lü koalisyon hükümetinin Tarım Bakanı yapamadı, ama AKP Hükümeti'nin Tarım Bakanı yapmalı ve "Jokey Kulübü'nü , baştan aşağıya her yönüyle inceden inceye denetleyecek" bir "tarafsız", ama "gerçekten" tarafsız bir mekanizmayı devreye sokmalıdır!. Gül Hükümeti'nin halka verdiği "israfı önleme" sözü, Jokey Kulübün kapısından içeri de girmelidir!. "Ülkenin en hayati konularının çözümüne yarayacak" kesintilere karşı çıkanların "paraları nerelere harcadıkları" araştırılmalı, gezilerin, ziyafetlerin, ödüllerin, ihalelerin, bayilik dağıtımlarının dosyalarda kalan izleri takip edilmeli, "varsa" israf ve keyfilik mutlaka önlenmelidir!. "Kulüpten ihraç edilen" denetçinin, elbette "bu konularda" söyleyeceği çok şey vardır!. Yeni Tarım Bakanı'nın "çağırıp onunla görüşmesi", pek çok şeyin başlangıcı olabilir!.. Ve çok kişinin kulağına da kar suyu kaçabilir!. Bizden hatırlatması!.. Terim'in dostları (!..) Müthiş... Bir zamanlar "Fatih Terim'i eleştirdiğimizde", onu gönüllü olarak korumak ve kollamak görevini üstlenen ve yıllarca bizlere söylemediklerini, yazmadıklarını bırakmayan, hatta Terim'in "küfürlü hakaretlerini bile" alkışlayan "kraldan fazla kralcılardan bazıları", bugün Terim'i "fena halde hırpalıyorlar!." Nerede ise "Terim bu işi bilmiyor, ne doğru dürüst takım tertibi yapabiliyor, ne doğru dürüst taktik verebiliyor, ne takımı doğru dürüst çalıştırabiliyor, hatta ne de doğru dürüst transfer yapmayı, oyuncu seçmeyi biliyor" demeye getiriyorlar!.. O günlerde "dâhi Terim" diye ortalığı inletenler, şimdi "cahil Terim" demenin kıyılarında dolaşıyorlar!. Herhalde Terim artık "bu dostlarını çok iyi tanımıştır!." "Bizlere karşı" kendisini kimlerin doldurduğunu ve kışkırttığını da herhalde artık görmüştür!. Biliyorum, Terim "eleştiriden hiç hoşlanmaz!." Ama... Bence "böyle yapmakla" bu "kadim dostları(!)", Terim'e de, Galatasaray'a da büyük iyilik yapıyorlar!. Benim tanıdığım Terim, "ligin ikinci yarısında", bu dostlarına (!) dersini verecek bir takım için elinden gelen her şeyi yapacaktır!. Yeter ki, "Özhan Canaydın yönetimi", takıma çok değil "iki iyi takviye yapsın!." Yapabilsin!.. Aman, Erman Hocam!.. Hem ekranlardan, hem de gazetedeki sütunlarından herkese "önce öğren sonra konuş ve yaz" öğüdünü verenlerin "kendilerinin" de bu öğüde uyması gerekmez mi? Üstelik "bu öğüt, zaman zaman yadırganacak kadar agresif bir üslup ile yapılırsa", kendi öğüdüne "kendi uymadığı zaman", bunu da yazmak "bizlere" düşmez mi? Erman Hoca, hafta içinde, Hürriyet'teki sütununda, tuttu "TSYD'nin eğitim semineri için", son derece yanlış, haksız şeyler yazıverdi!. "Küçümseyen" bir eda ile kaleme aldığı satırlar ve "o satırlarda verdiği öğütler", bir gerçeği ortaya koydu; "Erman Hoca Antalya Semineri'nde ne olup bittiğini, nelerin konuşulduğunu, hangi konularda oturumlar yapıldığını bilmiyordu" ve ne yazık ki kendi kendini "bilmediği bir konuda ahkam kesen" bir yorumcu durumuna düşürmüştü!.. Hani bir söz vardır; "ele verir talkını, kendi yutar salkımı!.." İşte tam o durum!.. Erman Hoca, TSYD Eğitim Seminerleri'nin, "çoook yıllar önce", kendisinin de katıldığı dönemlerde yapılanlarla karıştırmış, "Antalya Semineri'nin gündem dosyalarına bile bakmamış", hangi konularda kimlerin davet edildiğini ve konuştuğunu araştırmamış, hatta "bu seminere oturum başkanı olarak katılan" yazı yazdığı sayfaların sorumlusu olan "Hürriyet Spor Müdürü" Esat Yılmaer'e bile sorma gereği duymamış, gazeteye de, kendisine de yakışmayacak bir "gafın içine düşmüştü!." Erman Hoca zannediyordu ki; TSYD Seminerleri'nde hâlâ "hakem kararları tartışılıyor ve futbol kaideleri öğretiliyordu!." Yok sevgili Erman hocam, yok!.. "O günler" çok gerilerde kaldı!. "Musa'lık, Uğur'luk" konular artık sadece "Maraton ve benzeri taklitlerinde" ve de "milattan öncede kaldı!.." TSYD Seminerleri'nde "konuşulanlar, tartışılanlar" futbolun boyunu da çoktan aştı!.. Bu yüzden, "sporu sadece futbol ve futbolu da hakem kararları olarak anlayanlar" da artık o seminerlere pek davet edilmiyor!. Sevgili Esat'a sorsaydın, bunları sana anlatırdı!. Hayret ettiğim, sevgili Esat'ın "bunları çok iyi bilmesine rağmen", yazdığın yazı önüne geldiğinde, seni neden uyarmadığı? Yoksa, biz okuyoruz, o okumuyor mu?