Takiyeci Başkan!..

A -
A +

Vay canına sayın seyirciler, Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı, Uluslararası Basketbol Federasyonu FIBA'ya gol attı!.. Açık açık dedi ki; "Evet, FIBA basketbol oyunu kaideleri arasına bu maddeyi koydu, biz de talimatımıza koyduk ama hakemlerimize Merkez Hakem Komitesi aracılığıyla ve de 'sözlü' olarak dedik ki; 'Bu maddeyi uygulamayın...' Peki ne yapın; top oyuna girmeden faul yapılmışsa, ya topu oyuna kenardan yeniden sokturun ya da faul düdüğünü top oyuna girdikten sonra çalın!.." Bilmem ki, "böyle bir rezalet" hangi ülkede olur ve "bu rezaleti yapan" kişi, nasıl federasyon başkanlığı koltuğunda oturur?.. "FIBA böyle emrediyor ve ben de mecburen bunu talimatıma koyuyorum ama sakın ola ki uygulamayın, sizler sözlü olarak verdiğimiz talimatı uygulayın ve bu maddeyi yok edin!.." Hakemlere açıkça diyor ki; FIBA talimatına karşı takiye yapın!.. Zaten kendisi de yapmıyor mu?.. Fenerbahçe'ye göre "başka" başkan, Efes'e göre "başka" başkan; birine "kupa vermek için koşuyor", ötekine "kupa vermemek için" kaçıyor!.. "Esas" doğru ya isim?.. Haber "doğru" ise, Aziz Başkan "doğruyu yapıyor", ama "yanlış" isimle!.. Emre Belözoğlu'nu "Fenerbahçe'ye aldığında" Aziz Başkanı alkışlamış ve "Fenerbahçe'de Brezilyalılar klanının hakimiyetine son verilecek, Emre'nin liderliğinde Türk futbolcuların yolu açılacak ve doğru olan da bu" diye yazmıştım!.. Ne var ki, Emre Belözoğlu, "onca tecrübesine ve yaşına rağmen", Fenerbahçe'de "lider oyuncu olacak" olgunluğu gösteremedi; sahalarda da, saha dışında da "ona ve formasına yakışmayacak" hareketlere, sözlere devam etti; hatta "bu hamlığını Milli Takımda da sürdürünce", neredeyse "babası" konumunda olan Fatih Terim'i bile kırdı!.. Fenerbahçe'de "kaptanlığın bir Türk oyuncuya verilmesi" son derece "doğru" bir karar, ama "bu oyuncu Emre mi olmalı"; işte orası çok tartışılır; tartışılacak da!.. İnşallah "kaptanlık" Emre'yi olgunlaştırır!.. Aramak ve bulmak!.. Lincoln'ü gönder, Sezer'i al!.. "Hangi" Sezer?.. Süper Lig'e çıkan Manisaspor'un "orta sahasında oynayan" kaptanı!.. Sezer Öztürk, Manisaspor'un şampiyon olup Süper Lig'e çıktığı sezonda 14 gol atmış!.. Mükemmel bir oyun kurucu, duran toplarda "gol vuruşçusu", 90 dakika koşan, savaşan ve "yenilgiyi kabul etmeyen" bir futbolcu!.. "Liderlik" vasfı var; "özel" hayatı düzgün, karakteri sağlam!.. Tek kusuru, "geçen yılki hocası" Levent Eriş'in deyimi ile "biraz egoist" ve "moral oyuncusu" olması!.. "Galatasaray'a alınırsa", Rijkaard'ın sorunu!.. Mehmet Topuz'un "o para ettiği" bir süreçte, Sezer "nerede ise" bedava!.. Üstelik, "hangisi daha iyi"; bu sezon Süper Lig'de görecek ve tartacağız; Galatasaray alsa da, Manisaspor'da kalsa da!.. Karizma çizildi!.. Sevgili Erman Hocam, "Kodu mu oturtmalı" sözüyle ünlü ama "bir hırsızı bile vurup, oturtamadı!.." Olay duyulunca, hocam gazetecilere anlatıyor: "Çıplaktım, onun için onu kovalayamadım ve yakalayamadım!.." Birkaç gün sonra banyoda düşüp kafasını kapıya çarpması konusunda ise bazı "münafıklar" da diyor ki; "Hırsız öyle bir vurmuş ki, hocanın feleği şaşmış!.." Ama ben Erman Hoca'ma inanırım; kafayı banyo kapısına çarpmıştır!.. Hem de "öyle" bir çarpmış ki, bu defa yazısında "Eve yeni gelmiştim ki, birkaç dakika sonra hırsız göründü" diyerek "onu içeriden izlediğini", hırsızın da kaçtığını söyleyecek kadar "sert" çarpmış!.. İyi de hocam; "hırsızı görmüşsün, izlemişsin, polisi aramışsın" da hırsızın "neden kaçtığını" anlatmıyorsun; "Elimde bir şey yoktu, çıplaktım, öteki kapıdan çıkıp hırsızın üzerine gidemedim" diyorsun; söyler misin bana; neden "ayağına bir şort geçirmedin" ve de mesela "mutfaktan bir bıçak kapmadın" da, yazında anlattığın gibi, "kapının arkasındaki sütunu siper ederek çıplak ve elinde hiçbir şey olmadan bekledin?.." İyi iş!.. Gökhan Zan, "milli takımın sakat olmadığı dönemlerde değişmez stoperi!.." Galatasaray "tek kuruş ödemeden" renklerine bağlamış!.. Beşiktaşlılar "kaçan büyük balığın acısı" ile, Gökhan'ı "kötülemek için" yarışıyorlar!.. Anlamadığım, "çok" Galatasaraylının da "bu yarışa katılması!.." "Ligin en kritik döneminde parasızlık yüzünden Meira'yı satmak zorunda kalmış" bir Galatasaray Yönetimi, Türk Milli Takımı'nın stoperini "bedava alıyor", beğenen yok; güler misiniz, ağlar mısınız!.. Servet geldiğinde de "çok kişi" dudak bükmüştü; Gökhan'ın da "çok kişiyi yanıltacağından" eminim!.. Galatasaray Yönetimini kutlarım!.. Gazetecilik nerde?.. Sevgili Halil Özer'in "samimi itirafına bayıldım"; bakınız ne diyor: "Bir zamanlar Galatasaray'da işler ne kadar keyifliymiş. Ne güzel yönetimler vardı. Ne severdik onları. Hiç unutmuyorum çok sağ olsun bir yönetici dostumuz vardı. Toplantı sırasında telefonunu açık bırakırdı. Tabii ki karşı hatta biz olurduk. Şarjı bittiği zaman bir diğer yönetici arkadaşımıza işaret eder telefonunu o açardı. Bir haftalık malzeme çıkardı. Transferler, kavgalar, olaylar her şeyi bire bir dinlerdik. Çok severdik onları. Bugüne bakıyoruz. Nereden nereye gelmişler. Rijkaard iniyor kimsenin haberi yok. Gökhan Zan bitiyor kimsenin haberi yok. Sakın bir günde bitti sözlerine inanmayın çorbayı çoktan pişirmişler ve dün de bizlere sundular. Ruhumuz duymadı. Kısacası bu yönetimi hiç sevmiyorum." Halil kardeşim, "Gazetecilik bitti, yapan filan da kalmadı, artık en önemli haberleri bile atlıyoruz, ancak iş işten geçtikten sonra haberimiz oluyor" diyemiyor da, "toplantı sırasında açık bırakılan telefonları özlediğini" yazıyor!.. Her gün spor sayfalarını ve spor ekranlarını "palavra masa başı transfer haberleri ile doldurmak" varken, "Rijkaard'ın ve Gökhan Zan'ın Galatasaray'a gelişi" ile kim uğraşacak; zaten bütün kabahat "telefonu açık bırakmayan" yöneticilerde, öyle değil mi?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.