"Sadece ben varım, ben olacağım, benden sonra tufan" diyen başkanların, yöneticilerin "germek için" ellerinden geleni artlarına koymadıkları hava, "medyanın, spor sayfalarının ve spor ekranlarının da yangına körükle gitmesi" yüzünden "bir kıvılcımla patlayacak hâle geldi'.." Futbol Federasyonu ve "onun" Başkanı, adeta "yok sayılıyor!.." Aslında "var olduğunu söylemek" de pek mümkün değil; sadece "adı var", ağırlığı, yaptırım gücü yok; zaten "yaptırım niyeti" de yok; "lütfen" reklâmlarından başka!.. On binlerce taraftar "tribünlerde", yüz binlerce, milyonlarca taraftar yurt sathında "birbirine düşman edilmek için" boyuna tahrik ediliyor!. Futbol Federasyonu Başkanı Levent Bıçakçı'nın daveti üzerine "bir araya gelen" Galatasaray ve Fenerbahçe Başkanları'nın medya önünde verdikleri "çirkin görüntüye bakın" ve "yarınlarda olabilecekleri" hesaplayın!. Haftalardır "havayı germek için" adeta "Galatasaray üzerine odaklanmış" açıklamalarıyla "söylemediğini bırakmayan" Aziz Yıldırım, "bu toplantının neden yapıldığını, neden yapılması gerektiğini" hiç düşünmeden "aynı" plağı çalıp duruyor: "Stadınızda bana küfrediliyor, ölmüş anneme küfrediliyor. Ben sizinle dostluğu konuşmam!.." Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın ona "şu cevabı" veremiyor: "Sayın Başkan, Federasyon Başkanı daha 15 gün önce bu konuları konuşalım, anlaşalım, ortaya fair play havası çıksın, dostluk kazansın diye toplantı yaptı, neden gelmediniz? Bunların konuşulacağı yer o toplantıydı, yoktunuz! Şimdi hesap sormaya kalkıyorsunuz. Milyonlarca insan, burada vereceğimiz mesajı bekliyor, siz havayı daha da geriyorsunuz; yarın bu maçlarda istenmeyen olaylar olursa, bunun hesabını siz verirsiniz" diyemiyor!. Diyemiyor, zira onun da "İkinci Başkanı", havayı germek için Aziz Yıldırım'lardan, Mahmut Uslu'lardan, Murat Özaydınlı'lardan geri kalmıyor!.. Şimdi "onlara" Galatasaray'ın mâli işler sorumlusu Refik Arkan da eklendi, bakın neler söylüyor: "Bu işin sonunda kan çıkmasından korkuyoruz. Bu açıklamaların nerelere varacağını tahmin edemiyorlar galiba. Türkiye'deki bütün araziler bitti, bir Seyrantepe mi kaldı? Konuşmayayım diyorum ama dayanamıyorum. Bunların stadı imarsız. Orası resmen gecekondu görünüyor. Ben kalkıp 'Şükrü Saracoğlu Stadı'nın UEFA'nın maç yapılmasına izin vermemesi lazım' diye açıklama yapsam doğru mu olur? F.Bahçe Kalamış'taki sosyal tesislerine tam 11 kez yıkım kararı çıkmış. Bu yıkımlar nasıl durdurulmuş? Stadlarının yanındaki Kenan Evren Lisesi hangi yöntemle alınmış? Dereağzı'ndaki tesisler hangi izinle ve nasıl yapılmış? İlla çıkıp bunları mı söyleyelim? Amâ benim öyle bir kulübüm var ki, bunları açıklasam ilk cezayı bana keserler. Böylesine sağlam örf ve âdetleri olan bir kulübe nasıl bu işleri yapıyorlar, anlamadım. Seyrantepe bizim için 'Hayat' projesi. Şimdi de taraftarı işin içine katıyorlar. Olimpiyat Stadı'nda 30'ar bin seyirci birbirine girerse bunun hesabını nasıl verecekler? Bir de her maçtan sonra ülkeye centilmenlik dersi vermeye kalkıyorlar. Bu işin sonu herkesin tahmin ettiğinden daha da kötü olacak." Refik Arkan "bu sözlerin", Galatasaray yönünden de "savaş ilânı" demek olduğunu hatırına bile getirmiyor; "karşı tarafı suçlarken", aynı suçu işlediğinin farkında değil!.. Olaylar adım adım ve göz göre göre "kanlı bir savaşa doğru giderken", Federasyon ne yapıyor? "Başkan Levent Bıçakçı, Genel sekreterinin, kulüp müdürleriyle yapıp sonuçlandıracağı bilet fiyatları ve tribün taksimi konuları için mi, âlâyı vâlâ ile başkanları bir araya getirdi" soruları ve esprileriyle "baş başa kalarak" bu komediye, "çaresizlik içinde son veriyor!.." Bilinmelidir ki; çıkarılan özel kanunlara, bunca desteğe ve isteğe rağmen "işi çığırından çıkarmak için yarışan" başkanlara ve yöneticilere "hak ettikleri cezaları veremeyen" ve "bu yüzden ipin ucunu kaçıran" Futbol Federasyonu ve onun Başkanı da "yarınlarda olacakların" baş sorumlusu olacaktır!.. Futbol tarihimizde "böylesine bir başı boşluk yoktur!.." Türkiye'de hiç kimse "bu federasyona ve kurullarına"güvenmiyor!.. Türkiye'de hiç kimse "bu federasyonun ve kurullarının kaosu düzelteceğine" inanmıyor!. "En güvenilmesi gereken" kurulların, Disiplin ve Tahkim Kurulları'nın, Merkez Hakem Komitesi'nin "birbiri ile çelişen, eşitlikten ve adaletten tamamen yoksun" kararları, her gün gazete sayfalarında, TV ekranlarında "pehlivan tefrikası gibi" yayınlanıyor, eleştiriliyor, yorumlanıyor!.. Ve Spor teşkilâtımız, Spor Bakanımız, Şenes Erzik'in "çok güzel ortaya koyduğu uyarılara rağmen", kafayı "Halûk Ulusoy'a takmış", Meclis'ten "bir kişinin önünü kesmek için kanun çıkarmakla uğraşıyor!." Rica etselerdi, "bir Karadeniz çocuğu" olan Halûk Ulusoy "Ben aday olmayacağım" sözünü verirdi, "Türk futbolu ve spor teşkilâtı da böyle komik bir duruma düşmezdi!.." Nereden tutsak elimizde kalıyor; Türk sporunun, Türk futbolunun sonu hayrolsun!.. Çok haklılar!.. İki "büyük şampiyon" isyan ediyor; biri Hamza Yerlikaya, öteki Taner Sağır!.. Biri güreşin "şampiyonlar şampiyonu", öteki halterin "yeni ilâhı!.." Taner Sağır, sevgili Attila Gökçe'ye diyor ki: "Ağabey, bu ülke amatör sporcusuna böyle mi değer veriyor?... Ben genç yaşta olimpiyat şampiyonu oluyorum, yılın sporcusu onuru, futbolcu Fatih ağabeye gidiyor... Onların trilyonları var, bari böyle unvanları bizden esirgemesinler!" Haklı, hem de çokhaklı!.. Ve Gökçe ekliyor: "Eurovision'un başarıyla sunduğu Avrupa Şampiyonası sırasında Taner Sağır, her başarılı kaldırıştan sonra barı bırakıp haykırıyordu... Taner'in isyanını o zaman daha iyi anladım... Çocuk değil, bizler sağırdık... Sesini duyuramıyordu!" Benim "bu satırlara" başka bir şey ilâve etmeme gerek var mı; "kalemine sağlık" sevgili Attila; "Evet bizler sağırız ve sağır olmaya da devam edeceğiz!." Hamza Yerlikaya'nın isyanı ise "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, imkânlarının çok üstünde maddi ve manevi değerlerle desteklediği Süreyya Ayhan'a!.." Süreyya ile kocası ve hocası olan Yücel Kop'un ikide bir de "Başka ülkeler bizi istiyor, gideriz ha" diye tehditler savurmalarına!.. "Giderlerse gitsinler, bu bayrağı ve ülkeyi çok asarlar, bu ülke onlara çok şey verdi, kıymetini bilsinler" anlamına gelen "öyle şeyler söylüyor" ki Yerlikaya, sadece Süreyya Ayhan'ın değil, çok sporcumuzun ders alması gerek, şampiyonun isyanından ve mesajından!.. Neymiş?.. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı Ahmet Ertürk "Türk futbolu ve Futbol Federasyonu başkanı hakkında son derece önemli ve ağır eleştirilerde bulundu" ve özetle dedi ki: "Pislikleri halının altına süpürdüler. Federasyonun varlığı tartışılmalı.Türkiye Futbol Federasyonu umutsuz vaka!.." Sevgili Sadık Söztutan'dan, sevgili Ümit Aktan'a, sevgili Kemal Belgin'den sevgili Naci Arkan'a, sevgili Şansal Büyüka'dan biz Uluç kardeşlere kadar "çok büyük bir çoğunluk" aynen TMSF Başkanı gibi düşünüyor ve "böyle düşündüğünü de çarşaf çarşaf yazılar" ile hemen hemen her hafta yazıyor!.. Bakınız, Federasyon Başkanı Levent Bıçakçı "gene" ortada yok; "İkinci Başkan" (yoksa "fiili başkan" mı), Hasan Doğan, Ertürk'e ne cevap veriyor: "TMSF, Türkiye'nin çok önemli kurumlarından biri. Çok da işleri var. Sayın Ertürk korkarım bu işlerle uğraşmaktan TMSF'deki işlerini ihmal edecek. Eğer hem çok yoğun olan kendi işleriyle hem de futbol işleriyle uğraşabiliyorsa helal olsun. Bugüne kadar TMSF'den bize yazılı ya da sözlü bir başvuru gelmedi. Eğer şike konusunda ellerinde bilgi ya da belgeleri varsa bunları bizimle paylaşırlar. İddialarıyla ilgili hiçbir başvuruları yok. Ayrıca bu tür görüşmeler basın aracılığıyla olmaz. Ya bize yazı yazarlar ya da İstanbul başkanı federasyona gelir, yüz yüze konuşuruz." El insaf!.. TMSF daha ne yapsın? Müfettişleri görevlendirmiş, "kapı gibi teftiş raporları hazırlamış, içinde imzalı belgeler var"; bunları günlerce ve gecelerce "TV ekranlarında gördük, gazetelerde okuduk", Millet Meclisi Komisyonu'na kadar gitti; demek ki "Uranüs'te yaşayan" bir federasyonumuz var ki, "bunları" duymamış, görmemiş!.. Daha da doğrusu "görmüş, duymuş, hatta yetkilileri defalarca konuşmuş" ama, sonra "kulakların üzerine yatılmış", şimdi "hem suçlu, hem güçlü" misali; "TMSF ne yaptı" diye hesap soruyor!.. İşte Türkiye'de "futbol işleri" bu zihniyete emanet!.. Tanrı Türk'ü, pardon Türk futbolunu korusun!.. Doğru ise; tüyler ürpertici!.. Öncelikle, "konuyu gündeme getiren" sevgili Ercan Güven'e teşekkür ediyor, sonra da başlığıma koyduğum "doğruysa" sözü için "özür diliyorum!.." Biliyorum ki; Ercan Güven yazdığına göre "doğru" ama gene de "inanmak istemiyorum", keşke "doğru olmasa" diyorum ve onun için başlığa "doğruysa" kelimesini koyuyorum!.. Güven'in "dehşetle ve ibretle" yazdığı olay şu: "Haber Türk'teki Şeref Tribünü programının devamlı konuşmacılarından biri olan Atıf Keçeci'nin bu programla ilişiği kesilmiş... Bunun arkasında da Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören varmış... Sahibi olduğu şirketin reklamlarını dağıtan şirket aracılığı ile Atıf Keçeci'nin bu programdan çıkarılması işareti verilmiş ve işlem tamam!.." Demokratik bir ülkede, "basın hürriyetinin Anayasa ile teminat altına alındığı" bir ülkede olanlara bakın!.. Daha önce de "böyle teşebbüsler olmuştu" ve çoğu "teşebbüs sürecinde kalmıştı" ama "bu defa ki" hedefi 90'dan vuruş ve düşürüş!.. Aradan kaç gün geçti; taraflardan 'tık' yok; herkes "kabullenmiş!.." Peki, "benim anlı - şanlı meslek kuruluşlarım" ne yapıyor; TSYD'm, onun başkanı ne yapıyor? Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni!.. Bugün sevgili Atıf'a, yarın sana, ninni!.. O zaman sakın bağırma, ninni!.. Yoksa Aziz Başkan, bu korkudan mı hoş tutuluyor, ninni!.. Kimleri öldürdü?.. Denizlispor maçında "kırmızı kart gören" Ümit Özat için, "ertesi günü" pek çok spor yazarı ve yorumcu; "Ümit küfür etmez, etmedi, Ümit tam bir beyefendidir, pırlantadır, bu işte bit yeniği var, hakem Selçuk Dereli onu kasıtlı attı" anlamına gelen yazılar yazdılar!.. Aradan 24 saat geçmeden Ümit Özat çıktı dedi ki;"Evet küfür ettim, hem de en ağır şekilde!.." Aradan bir hafta daha geçti, "4 maç ceza alan" Ümit isyan etti: "Adam mı öldürdüm de, 4 maç ceza verdiler?" Çocukcağızın "ölçü cehaletine" söylenecek çok şey var ama, biz herkesi şaşırtarak "Ümit haklı" diyelim ve "cezayı onaylayalım!.." Evet Ümit, "Adam öldürdün, hem de kim bilir kaç tane!.." Maçın hemen ertesi günü "senin küfür etmeyeceğini ve etmediğini" yazarak "hakem Selçuk Dereli'yi infaz edenleri" öldürdün; daha ne olsun?