Tam bir skandal!..

A -
A +

Tahkim Kurulu, "Futbol Federasyonu'nun Trabzonspor - Sivasspor maçından 3 - 5 gün sonra vermesi gereken" ama "vermediği, veremediği" kararı, "nihayet" verdi; "Sivasspor 3 - 0 hükmen galip!.." "Bu karar", Futbol Federasyonu'nun "artık o koltukta oturamayacağının fiilen ilân edilmesi" demektir!.. Halûk Ulusoy, "kendisini de, federasyonunu da daha fazla yıpratmamak için", gerekeni yapmalı, "seçimli" bir genel kurula gitmeli; "iş yapacak ve söz dinletecek bir federasyonunun artık fiilen olmadığı açıkça görülen" Türk Futbolunu, "ehil, güçlü ve cesur" bir federasyona kavuşturacak yolu açmalıdır!.. Türk futboluna yaptığı bunca hizmetten sonra, "başkan" olarak yapacağı son hizmet, "bu" olmalıdır!.. Bu federasyon, "Tahkim Kurulu kararı" ile bitmiştir!.. Zaten "kulüp başkanlarınca" delik deşik edilmiş, "otoritesi sıfırlanmış", tehditlerle, şantajlarla "yumruklanan" bir kum torbasına dönmüş olan Federasyon, Tahkim Kurulu'nun "son vuruşu" ile nakavt olmuştur; "hakem değil 10'a, 1000'e kadar saysa" bile, "bu federasyon" ayağa kalkamaz!.. Tahkim Kurulu, bu "çok haklı kararı" ile, "Federasyonun aldığı acaip, ipe sapa gelmez ve de her türlü aklı, mantığı reddeden" taraflı kararındaki "oyunbazlığı" ortaya koymuş ve şu acı gerçeği gözler önüne sermiştir: Federasyon, Trabzonspor Başkanı'nın tehdidine boyun eğerek, "sözde" ve de "ek" temsilci raporları ve "sözlü" ifadeleri ile "zorlama" bir karar alınmıştır!.. "Utanç verici" uygulamanın "federasyonu bitiren" tarafı şudur: Federasyon, "çok sonra akılları başlarına gelerek(!)", ilk raporlarında yazmadıkları "şeyleri" (ki, "bu şeyler", Futbol Federasyonu'nun yanlış ve garip kararında "esas" olmuştur), "sonradan hatırlayan(!)" iki temsilciyi dinleyerek tam bir "Hükm-ü Karakuşi" ile işi bağlamış, ama nedense "maçın hakemini ve müşahidini dinleme gereğini" duymamıştı!.. Federasyon, "böyle" önemli bir olayın kararı öncesi, "karara temel olan sözleri söyleyip söylemediğini" hakeme sormaya ve müşahide de "Söyledi mi, duydun mu" demeğe bile gerek görülmemiş, dahası "yapılması gereken" ama mutlaka gereken "yüzleştirmeyi" yapmamıştır!.. Bunun sebebi açıktır; "açık tehdide boyun eğilerek" alınacak olan "maç tekrarı" kararını bozmamak!.. Ama, "gerçek" aradan "her anlama çekilebilecek kadar" uzun zaman geçmesine rağmen ortaya çıkmış; "hakemin o sözleri söylemediği" anlaşılmış, "gönüllü ek raporcular" bile "ilk ifadelerini değiştirmiş" ve federasyonu "bitkisel hayata sokan" Tahkim Kurulu kararı gelmiştir!.. Şu rezalete bakın: Federasyona "o kararı" aldıran temsilcilerin "bu defa" ne dediklerine dair işte gazete haberindeki ifade: "Federasyon yönetimine maçın tekrarlanması kararını aldıran her iki temsilcinin, Tahkim Kurulu'na verdikleri yeminli ifadede, 'Hakem Bülent Demirlek, bize Sivassporlu 3-5 oyuncuyu atacağını söylemedi. Sadece kendi kendine konuşuyordu ve sahadan 3-5 oyuncu atması gerektiğini söylüyordu. Hangi takımdan atacağını bile belirtmedi' dediği ortaya çıktı." Bıraktım "bu büyük skandaldaki karar mercii rolünü", bu federasyonun bittiğini ilân için şu kadarı bile yeter: "Böyle temsilciler atayan" ve "böyle" temsilcilere inanıp "kararlar alan" bir federasyon ayakta kalabilir mi?.. "Bu federasyon", artık ağzıyla kuş tutsa "bitkisel hayattan çıkamaz"; "görevde kalacağı" her gün "kendisini de, Türk futbolunu da yiyen" bir makine hâlinde ortada duracaktır!.. Yazık!.. Galatasaray'ı sevdim!.. Maçtan önce "İddaa oynayan" arkadaşlara dedim ki; "Bir oynamayı unutmayın!.." Zira, "Türk takımlarındaki oyuncuların nasıl havaya girdiklerini" ve "Biz nasılsa koşmasak da, oynamasak da kazanırız" havasında başladıkları maçlarda, "ne durumlara düştüklerini" iyi biliyordum!.. İsviçre futbolu "bize" zaman zaman ters geliyordu ve üstelik bu Sion, "böyle ters gelen bir günde" bir zamanlar Galatasaray'ı "beşlik" etmişti!.. Perşembe gecesi de "beşlik" edebilirdi!.. Perşembe gecesini Galatasaray da "7 - 5 önde kapatabilirdi!.." Çok keyifli, seyir zevki ve heyecanı yüksek bir maçtı!.. Karşılıklı ve devamlı gol pozisyonları, şutlar, güzel hareketler, tempo, heyecan; her şey vardı!.. Galatasaray'ın şanssızlığı şuydu; "aynı takımla aynı Sion'a karşı 10 maç daha yapsa", öyle maça daha ısınmadan "2 - 0 yenik duruma düşmez ve Song'a çarpıp, Orkun'u kontrpiyede" bırakan "öyle" bir üçüncü gol de yemezdi; ama "futbol bu"; bir maçta hepsi bir araya geldi ve oldu!.. Belki "olduğu" da iyi oldu; Galatasaraylı futbolcular da uyandı; "yaşlı kurt" Feldkamp da!.. Galatasaray, öncelikle "tıpkı geçen senelerdeki sağ bek boşluğu gibi", bu sezon da "sol bek boşluğu" yaşadığını öğrendi!.. "Bu boşluk", Galatasaray'ın başını çok ağrıtacak!.. Tandemdeki panik ve sıkıntının sebebi de bu boşluktan başlıyor ve "orta sahadaki pres zafiyeti" ile noktalanıyor; Emre'nin, ya da "ona benzer, ona eş" bir futbolcunun bu orta sahaya monte edilmesi şart; Emre gelmeyecekse, mutlaka "bir enerji deposu olan" Barış'ta ısrar edilmeli ve takım içinde olgunlaştırılmalı; mayası ve yapısı, bunu kısa zamanda başaracağını gösterdi, gösteriyor!.. "Carusca'yı hemen harcayanlar", bilmeliler ki; Carusca, Volkan'ı değil, "Volkan, Carusca'yı harcadı!.." "İki frikikte, Roberto Carlos yapılıveren" Volkan, "gol atma ve attırma tutkusuna öylesine tutuldu" ki, Galatasaray defansını "sol beksiz" bırakıverdi!.. Ya da, düşünüyor ki; "sol kulvarda hücuma dönük olarak kendimi göstereyim" ve de "sol bekte takıma girecek olan Halkan Balta'nın önündeki yeri, Arda ya da Carusca'nın yerine ben kapayım!.." Görünen "bariz" bir eksiklik de şu; "çizgi kalecisi" Orkun ile Galatasaray "duran toplardan gelen ortalarda" çok ama çok zorluk çekecek; kaleyi "iyi" bir Aykut mutlaka devralmalı!.. Yorumlara bakıyorum; herkes Feldkamp'a yükleniyor; "böyle bir kadro ile sahaya çıkılır mı?.." "Volkan sol bek gibi sol bek olsa"; çıkılır ve çıkılmalıdır!.. Galatasaray "defans oynayacak bir kadroya sahip değil"; yediğinden fazlasını atacak bir kadroya sahip!.. Galatasaray, "hücum zenginliği üzerine kurulu futbolu" ile futbolu güzelleştiren ve seyir keyfi veren bir ekip!.. Yenildiği maçta bile 5 gol vardı ve üstüne Galatasaray "en az beş mutlak golü" de, öyle ya da böyle kaçırdı!.. Ben, "0 - 0 bitirse" övgülerle dönülecek olan Marsilya - Beşiktaş maçına, her zaman "3 - 2 yenilgi" de olsa "Sion - Galatasaray maçını" tercih ederim!.. Galatasaray, Sion'u İstanbul'da hem de farklı yenecektir; kimsenin şüphesi olmasın!.. Hesap görülmeli!.. Basketbol'da durum "rezalet", güreşte ve halterde tam bir "fiyasko" var; atletizmde "2.5 atlet" ile idare ediyoruz; "biri" ve "en iyisi" zaten "ithal!.." "Öteki" federasyonlara inmiyorum; Türkiye'nin "futboldan sonra en gözde ve en iddialı olduğu" spor branşlarına bakıyorum; içler acısı bir tablo var karşımızda!.. Kim sorumlu?.. Pek tabii, federasyonlar!.. Peki, "sorumlu" federasyonlara karşı ne yapılıyor?.. Koskocaman bir "hiç"; hem de görüle görüle, biline biline koskoca bir hiç!.. "Bundan kim sorumlu"; o da ortada: Spor teşkilâtı ve "onun en tepesinde oturan" yetkililerimiz!.. "Başarılı" günlerde "Şeref Kürsüleri'nin hemen önünde resimler çektirenler, kameralara poz verenler", nedense "karanlık gecelerde" ortada görünmüyorlar!.. Bu branşlarda "bunca zamandır" bu federasyonlara ve bu federasyonların başkanlarına verilen zaman ve imkânın, gösterilen müsamahanın sonu ne zaman gelecek?.. Kimse "özerklikti, şuydu, buydu" bahane ve mazeretlerinin ardına sığınmasın; biz "futbol hariç" diğer federasyonlarda "özerkliğin ne menem şey olduğunu" çok iyi biliyoruz, "özerk olmayan federasyonlarda yapılan" atamalardaki ölçülerin de!.. "Bu gerçek" ortada iken, "hiç olmazsa" böylesine "büyük başarısızlıkların faturaları kesilip, hesapları ödetilse" ya; o da yok!.. Peki, ne olacak bu Türk Sporu'nun hâli?.. "Sadak" bile değil!.. Ne yazık ki, Türk futbol hakemleri, kulüp başkan ve yöneticileri tarafından "her türlü sözün söylenebileceği, hakaretin yapılabileceği" hedef tahtası hâline getirildi!.. "Çaresiz ve şaşkın", dahası ve daha acısı "genel kuruldaki oy dengelerinden başka bir şey düşünemeyen" bir federasyon, "hakemlerini koruyamıyor"; onu çok açık görüyor ve anlıyoruz da; peki, Hakem Derneği ile anlı - şanlı Merkez Hakem Kurulu'nun başkanları ne yapıyor; hiç!.. Biri, "Dere'nin üzerindeki köprüyü geçene kadar 'ayıya dayı' deme" düşüncesi içinde, sütre gerisine çekilmiş, tam siper ve sessiz yatıyor, öteki ve de hakemlere "Korkmayın, cesur düdük çalın, arkanızda ben varım" diye atıp tutanı, caka satanı ise "ok" olmak bir yana "sadak" bile olamıyor; hakemlerini koruyamıyor!.. Bu federasyonun gitmesinin ne kadar zorunlu olduğu, "böyle" bir Merkez Hakem Kurulu'na ve Başkan'ına sahip olmasından dolayı da ortada!.. "Sahipsiz" hakemler, "böyle" bir ortamda nasıl "tarafsız adalet" dağıtacaklar, nasıl "cesur düdükler" çalacaklar ve "bunca baskı altında" nasıl daha az hata "yapacaklar; mümkün mü?.." Her hafta "bir - iki hakem" bu acımasız arenada "pervasız" kulüp başkanlarının, "insafsız" futbol yorumcularının önüne atılır ve parçalattırılırsa, söyler misiniz bana; maçlar nasıl yönetilecek ve lig "salimen" nasıl bitirilecek?.. Hatırlatma!.. Chelsea ile Jose Mourinho'nun yolları "nihayet" ayrıldı; ünlü hoca şu anda boşta!.. Nasılsa "bugün yarın" spor sayfalarımızda ya da gazetelerimizde "haber" patlayacaktır: "Fenerbahçe, Mourinho ile temasta!.." "Palavraya doyamayan" spor medyamıza "yılın en büyük asparagasını atlamamaları" için hatırlatırım!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.