Bakınız, Fenerbahçe'nin "Ümit Karansız ve Mehmet Yılmazsız sahaya çıkmak zorunluluğu yüzünden hücum gücünün yüzde 70'ini kaybetmiş" Eskişehirspor'a yenildiği günün sabahı ve Galatasaray'ın, "takım iskeletinin yarısından fazlasını sakat ve cezalı olduğu için" sahaya süremeyen İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u yenemeyerek "liderliği ikram ettiği" maçın bir gün öncesi Uluçmarket'te "Bu Futbolla mı?.." başlığı ile ne yazmışım: "Vay canına, bakıyorum 'birer Avrupa maçı sonrası', Fenerbahçe'de de, Galatasaray'da da 'işler düzelmiş!.. Yorumların çoğunda 'övgü yarışı', yıkama, yağlama ve de sayıklama; 'final ve kupa' diyenler bile var!.. Herhalde ben TV ekranında 'başka maçlar seyrettim'; Fenerbahçe de, Galatasaray da 'bu futbolu oynamaya devam ederlerse', değil UEFA Ligi'nde, Türkiye Ligi'nde bile 'hedefin yakınında' olamazlar!.." Fenerbahçe'yi, "bugünlük Fenerbahçeli meslektaşlılarıma havale ederek", ben Galatasaray'a döneyim ve "yazımın başlığını neden böyle attığımı" anlatmakla işe başlayayım: Sırf "Hakan Şükür antipatisi" sebebi ile sevgili Osman Tanburacı'nın "fantezi"si olan "4-6-0" tertibini, görülüyor ki, Rijkaard "hayata geçirmeye ahdetmiş" ama, ne yazık ki, "ilk denemeler" tam bir fiyasko; Bursaspor maçına "santrforsuz" başladı, yenildi; İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçını ise "santrforsuz" bitirmek istedi; beraberlik golünü yedi; iki puanı lider adaylarına hediye etti!.. Bursaspor maçından bir hafta önce de "gene" kendi sahasında "kaleci hariç" 7 defansif oyuncu ile "7-3'ü" denemişti; berabere kaldı!.. "Rijkaard iyi bir coach değil" diye yazdığımda "bazı" Galatasaraylılar çok kızmıştı; ama işte "herkes" gördü; "tam golü atıp" Abdullah Avcı'nın "çok eksik" takımını dağıttığı bir sırada, "üst üste yaptığı değişiklikler" ile Galatasaray'ı "korkan, geriye yaslanan ve top tutamayarak son dakika golüyle liderliği kaçıran takım" hüviyetine sokan kimdi?.. Rakibin üzerine gider ve "her an ikinci golü atacağını" hissettirirken, "teknik adamın art arda yaptığı değişiklikler" takımı, psikolojik olarak "Aman gol yemeyip, 1-0'ın üzerine yatalım" paniğine sokunca, nelerin olduğunu gördük; farkı açacağı bir süreçte, "ceza sahasının etrafına" çekilen ve "dan-dun" ile top uzaklaştırmaktan başka bir şey yapamayan bir sarı-kırmızılı takım ortaya çıktı; zira "ileride top tutan" üç adam, Rijkaard tarafından art arda oyundan alınmıştı; önce Nonda, sonra Elano ve nihayet Arda!.. Şimdi artık, Galatasaray'dan "beklenen gol", tam tersine "İstanbul Büyükşehir Belediyespor'dan bekleniyor" ve TV başındaki Galatasaraylılar da, tribünlerdeki Galatasaraylılar da "Beraberlik ha geldi, ha geliyor" korkusu içinde "dakikaları, saniyeleri saymaya" başlıyordu!.. Abdullah Avcı'nın talebeleri de, "iskeletin yarısı tribünlerde olduğu hâlde", Galatasaray'dan "fark yiyeceği dakikalarda", büyük rakibini, hem de Ali Sami Yen'de işte "böyle ezmeye başladı" ve "her dakika atılması beklenen gol", nihayet uzatmalarda geldi; Galatasaray bir defa daha "Büyük (!)" hocasının "azizliğine uğrayıp", liderlik fırsatını "gene" tepmişti!.. Rijkaardcılar, "adına ve karizmasına tav olduğumuz" bir hocayı savunun bakalım; sakın ola ki, ona toz kondurtmayın!.. Koca Galatasaray'ın "ne hâle düştüğünü" hep beraber maçın sonunda gördük; evet, maçın hakemi kötüydü ama, Galatasaray, "takım iskeletinin yarısından fazlasını oynatamayan" Belediyespor'u "hakem-makem dinlemeden" rahatça yenmemeli miydi; üstelik Mehmet Topal'ın ceza alanı içinde yaptığı "penaltılık hareketi" görmezlikten gelen de "aynı hakem" değil miydi?.. Galatasaraylı futbolcular "hakemin etrafını sarıp, hesap sormaya kalkacaklarına", ünlü hocalarıyla beraber soyunma odasına "başları önde gitmeli" ve aynaya bakmalıydılar; önce Rijkaard, sonra da futbolcular "aynadaki görüntülere işaret parmaklarını uzatıp" demeliydiler ki; "İşte baş sorumlu orada, etrafında da ortakları!.." Not: Bu yazı, Galatasaray-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçından bir saat sonra, pazar gecesi yazılmıştır!..