Tarihe kimler geçti?..

A -
A +

Ben, gazetelerin yalancısıyım; "aynen" şöyle yazdılar haberi:        "Fenerbahçe tarihe geçti / THY Euroleague TOP 16 E Grubu ilk hafta karşılaşmasında, Ülker Sports Arena'da Yunan ekibi Panathinaikos'u 82-75 mağlup ederken, sarı-lacivertli koç Obradovic, maç boyunca, 'devşirme' Ali Muhammed (ABD'li Dixon) hariç, maç boyunca sahaya tek Türk oyuncu sürmedi. Böylece Fenerbahçe, 'kendi ülkesinden bir oyuncuyu, üstelik kendi sahasında oynanan bir maçta sahaya sürmeyen takım' olarak, hem Türk basketbolu, hem de Euroleague tarihine geçti. 12 kişilik maç kadrosunda 'devşirme Ali Muhammed' hariç, 'Türk pasaportlu' olarak takım kaptanı Melih Mahmutoğlu, Barış Hersek ve Ömer Faruk Yurtseven vardı."
Aslında, "Fenerbahçe ve Obradovic'ten önce", bu "enteresan" olay yüzünden Türk basketbol tarihine geçenler Turgay Demirel - Harun Erdenay idiler;  "üst seviye" Türk basketbolunu, "tek pota" sokak basketbolundan gelen ABD'liler başta, yabancılara  istila ettirdikleri için!..
İftihar edebilirler!..

"Hocalık" başka şey!..

Sevgili Yılmaz Vural, İlhan Cavcav'a veryansın ediyor; "Cinnet geçirdim" diyor.
Aman hocam, bu "ilk cinnet geçirişin" değil ki!..
"Beni olaydan sonra sadece Fatih Terim, Samet Aybaba ve Denizli'den bir antrenör arkadaş aradı" diyor!..
Peki sen, "senden önce başına bunlar gelenleri" aradın mı?..
Olaya bir de "başka" pencereden bak; İlhan Cavcav'ı "bu ülkede en iyi tanıyanlardan biri" sensin!..
"Daha ilk yarı bitmeden 3 hocayı kapının önüne koyan" bir başkan, üstelik "Türk teknik adamları için son derece aşağılayıcı açıklamalar yapan" bir başkan "Gel" deyince "neden" koşa koşa gittin?.. 
Bir düşün bakalım; hadi gittin, o masada İlhan Cavcav'ın konuşmasından sonra, "söz sırası" sana gelince, "Gençlerbirliği'ne saygım var, ama devre bitmeden 3 teknik adamı kapının önüne koyan ve teknik adamlar için çok ağır sözler söyleyen bir başkanın takımında görev yapmam. Buraya imza atmak için değil, bu açıklamayı yapmak için geldim" deseydin, diyebilseydin, Türk teknik adamlar tarihine, Türk futbol tarihine, Türk spor tarihine  hem de "altın harfler" ile geçmez miydin?..
"Federasyon, Bosman kararları gibi, Yılmaz Vural kararları almalı ve bu teknik adam kıyımını durdurmalı" demeden önce, aynaya bakmalı ve "kendini sorgulamalıydın" hocam: 
Neden "Türk futbolunda en çok takım değiştiren teknik adam" unvanına sahipsin; hep mi, "başkanlar suçlu?.."
"Almanya'da spor yüksek okulunu bitirmek, iki lisan bilmek" başka şey, "yöneticileri, teknik yardımcıları, sporcuları ve de asıl kendini idare etmek başka şey!.."
Bir hoca, "gencecik bir futbolcu için", kalkıp da Milli Takım'ın hocasına "Allah aşkına onu Milli Takım'a çağırma" der mi?..
Ne yapmış "takım kaptanı" Ahmet Çalık, "görevine son verildikten" sonra, onu telefonla aradığında, "Hocam küme düşüyoruz. Sen ofansif oynatıyorsun, defansif oynamamız gerekiyor" demiş, dediği için de "ahlaksız" olmuş, öyle mi?..
Hadi canım sen de!..

Önlerini, kendileri tıkayanlar!..

Yılmaz Vural olayı, projektörlerin "Türkiye'de teknik adamlık gerçeğine çevrilmesini" sağlamalıydı. 
"Bu olayla ilgili" haberler, yorumlar, elbette yapılacaktı ama ya "arka planı", dahası "derinliği, boyutları", bitmedi; "asıl" sebepleri; spor basınımızda "bunlarla ilgili" bir araştırma okumadım, bir "inceleme" de görmedim.
Sadece "Yılmaz Vural ve İlhan Cavcav üzerine kurgulanmış", haberler, yazılar, o kadar!..
Soruyorum; "İki-üç isim Türk teknik adamlarının önünü tıkıyor, başkalarına yol vermiyor, varsa yoksa Fatih Terim, Mustafa Denizli" diyenlerin başında olan Yılmaz Vural, "acaba doğruyu mu söylüyor?.."
Söyler misiniz bana; Ersun Yanal'ın, Aykut Kocaman'ın, Ertuğrul Sağlam'ın, Abdullah Avcı'nın, Hikmet Karaman'ın, Samet Aybaba'nın, Rıza Çalımbay'ın, Rıdvan Dilmen'in, Hamza Hamzaoğlu'nun ve daha nicelerinin "önlerini kim tıkadı" acaba; varsa "böyle" bir gerçek, sebebi nedir?..
Denizli, "yıllardır ya dışarılarda, ya TV stüdyolarındaydı", Terim de "zaman zaman ve nihayet sadece bir takımın başında!.."
Bu ikili mi, "bunca hocanın yolunu tıkadı?.."
"İstikrarsızlığın, başarısızlığın sebepleri" ve "kendi hata ve yanlışlarının sonuçları" ile yüzleşmeden, "Önümüz tıkandı" diye feryat edenler beni güldürüyor!..
Dünkü yazımda "rakamlar" açık açık konuştu; "Türk kulüpleri" için, hele ki, "üst seviyedeki ligde olan" takımlar için, "Türk hoca seçme hakkı, yukarıya doğru son derece daralan bir huniyi gösteriyor"; hele hele "o huniden çıkacak kalitede olan" hocalarımızın önemli bir bölümü de "istikrarsızlığın, başarısızlığın, kişisel hata ve yanlışlarının zebunu olarak" devre dışı kalıyorlarsa, bunda "Önümüzü tıkıyorlar" denilen Terim ve Denizli'nin suçu ne?..
Onların "varsa, suçu"; bunca yıldır, "bayrağı teslim edecekleri, üst düzey takımlara hocalık edecek" teknik adam yetiştirmemeleridir!..
Bu da "Önümüz tıkanıyor" diye feryat edenler için, "en büyük destek" değilse, nedir, söyle bana, ey sevgili Yılmaz Hocam?..

Sakatlar reviri!.. 

Prof. Dr. Burhan Uslu'nun "Galatasaray'ın spor hekimliğinden ayrılmasından beri", sarı-kırmızılı futbolcularının "sağlık durumlarının  tespit ve tedavileri konusunda" şüphem var!..
Hamit Altıntop'un "basit bir menüsküs ameliyatı sırasında ve sonrasında başına gelenler", bu şüphelerimi zirveye çıkardı!..
Hele hele, "sakatlığının ne olduğu tam olarak tespit edilmeden ve açıklanmadan" Sneijder'in "tatile yollanması" ve "onca spekülasyona yol açılması" şüphelerimin tuzu, biberi oldu!..
Burak'ın "sakatlık tedavisinden sonra maç kadrosuna alınıp, 'Ben oynamak istiyorum' diyerek sahaya çıkması ve bir depar sırasında yeniden sakatlanması" başta "daha nice örnek" var, ortada!..
Onca milyon avrolar ver, onca trilyonlar ödemeye devam et, ama "en kritik dönemlerde" takım "sakatlar revirine dönsün" ve zaten "rotasyon bakımından bazı Anadolu takımlarının bile gerisinde kalan" kadro, tam bir krizin içine düşsün; olacak şey mi?..
Ben anlamam ama, "anladığına inandığım" Turgay Renklikurt Hocam, "sakat sakat alınanlar" dahil, "kadronun bu duruma nasıl düştüğünü" anlatıyor yazılarında, hem de "bilimsel olarak" ama "Galatasaray'ın sağlık yetkililerinden ses seda çıkmıyor"; neden acaba?..

Şaka!.. 

Futbol Federasyonu, "6 hakemli uygulamanın devam etmesini" kararlaştırmış!..
Bence de, "uygulamanın devamında bir mahzur yok", ama "bir şart" ile!..
"Kale arkası hakemleri tayin edilsin, paralarını da alsınlar, analarının ak sütü gibi helal olsun onlara", ama maçları "evlerinde TV başında seyretsinler"; hiç olmazsa bu karda, kışta, dışarıya ve sahaya çıkıp üşümemiş, dahası, bizlerin de tribünlerde, TV başlarında "üşütmemizi önlemiş" olurlar!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.