Türkiye bugün dünyanın en zengin tarihî eser envanterine sahip tek ülkesidir. Anadolu ve Trakya, 1400 senedir Selçuklu ve Osmanlılar'ın inşa ettikleri cami, okul (medrese), kütüphane, hamam, hastane, su yolları ve kemerleri, nadide köprülerle lebaleb doludur. Hangi ilimize gitseniz, ayakta kalan tarihî eserlerin % 70'i yüz yaşından daha fazladır. Bunların büyük bir kısmına Vakıflar Genel Müdürlüğü birimleri bakar. Türk öncesi eserlerle, bazı büyük müze-saraylarla türbelerin büyük bir kısmına ise Kültür ve Turizm Bakanlığı bakar. Vakıflara bağlı eserlerin bakım ve onarımları; zamanında tam olarak yapılamamaktadır. Sebep paradır. Para bulursunuz önünüze bir "dev" dikilir. Adı "bürokrasi"dir. Anıtlar Yüksek Kurulu kanunla kurulmuş yasal bir müessesedir. Kurul üyeleri; Türkiye'nin sanat, mimari ve tarih konularında kendilerini yetiştirmiş seçkin kişilerdir. Ancak bu kurul bir başvuru ile harekete geçebilir. Bu başvuru, ya ihtiyaçtan, ya da bir ihbar yani suç duyurusu şeklindedir. Bu ihbarı alan kurulun tek işi vardır: O da izinsiz başlanmış bir inşaat, onarım varsa hemen onu durdurup mühürlemektir. Sonra; hiiç!.. Kurulun ayrıca, bir kontrol gözetim örgütü bildiğim kadarı ile yoktur. Varsa da duymadık. Yani yok denecek kadar bu konuda güçsüzdür. Eser yıkılıyor da olsa, ona bir payanda bile vuramazsınız. Elinizi süremezsiniz. Sebep eseri korumak. Ama eser yıkılıyor. Payanda lâzım. Hayır olmaz proje ve onay gerekli. Sadece İstanbul'da binlerce yapıda "anıt eser levhaları" vardır. Levhalar paslanmaktan okunmuyor. Bu levha mı, bu eseri çökmekten koruyacak. 15-16 Nisan 2004 günlerinde, gazete ve televizyonlarda "Üsküdar Toptaşı'ndaki Atik Valide Sultan külliyesine dahil, 430 senelik Valide Sultan İmareti'nin, havalandırma kubbelerinin ve bütün damının kurşun kaplamaları, hırsızlar tarafından peyderpey sökülüp götürülmüştür" haberlerini hayretle gördük.. Bunları yasal olarak sökmek için bir proje yapılsaydı, onay ve uygulama milyarlara ve senelere mal olurdu. Böyle bir bürokrasi olmadan bir müteahhide verilse idi, bu iş yine en az bir ay alırdı. Çevresi mahalle ve apartmanlarla çevrili, yani insan içindeki bir yapının, bir ay sürecek işi hırsızlarca çok kısa zamanda yapılıvermiş. Bunun sorumlusu kim? Gazeteler ve TV'ler haber verinceye kadar bundan ilgililerin ne derece haberi vardı? Burada önceden Toptaşı Cezaevi vardı. İmaretin tarihî yapı kısmına, zamanın cezaevi idaresince iki katlı ilave bir bina yapılmış. Anıtlar Kurulu'nun haberi var mıydı? İmaret şimdi Marmara Üniversitesi'ne devredilmiş. Üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Sayın Hüsamettin Koçan'ı binanın çatısında bulduk. Kurşunların çalınmasından dolayı üzüntüsü, yüzüne yansımış ağlamaklı idi. Bize; "Üniversitemiz burayı devralalı henüz altı ay oldu. İmaretin içi girilecek gibi değildi. Her tarafı tertemiz yaptırdık. Şimdi sırada çatı var ve yakın zamanda burası da pırıl pırıl olacak. Ancak bazı engeller var ki bir türlü aşamıyoruz" dedi. Binanın damındaki incir ağaçlarının meyveleri görülmeye değerdi. Bunların bazı zirai ilaçlarla ortadan kaldırılmasını söyledim. Bunun için orman fakültesi ile epeyden beri yazışılıyormuş. Düşünün, bir yabani incire ilaç kullanmak için, günlerce yazışma yapılıyor. Böyle bürokrasi ile bu eseri nasıl ayakta tutabilirsiniz. Edirne'deki İkinci Bayezit Külliyesi, Trakya Üniversitesi'ne devredildikten sonra, dünya tarihî varlıkları koruma ödülü almıştır. Şimdi sıra Marmara Üniversitesi'nde. Bu üniversitenin de, Atik Valide Camii ve Külliyesi'nin her binasını, pırıl pırıl bir duruma getireceğine inanıyorum. Başta sayın rektör olmak üzere bütün mensupları, Mimar Sinan'ın bu şanlı eserini kısa zamanda orijinal haline dönüştürüp; emsallerine iyi bir örnek olmalıdır.