Nerede, her gün spor sayfalarının manşetlerinde, her gece TV ekranlarında "yüzünde güller açarak" bülbül gibi şakıyan Başkan?..
Nerede, onun anlı ve de şanlı "her şey" danışmanı?..
Fatih Terim'ler, Ergin Ataman'lar tarafından sırtlanarak başarıdan başarıya koşturulduğu süreçte "Bilmem, anlamam" diyerek işe başladığı her konuda konuşan, konuştukça açılan, akil her Galatasaraylı tarafından "Aman Başkan bilmem, anlamam diyerek işe başladığın konularda bu kadar çok konuşma" diye uyarılan Başkan'ın "susması için", anlaşılıyor ki, Galatasaray'ın sahalarda ve salonlarda "bu hâle düşmesi, düşürülmesi" gerekiyormuş; vah ki, ne vah!..
Şimdi, ortada "şaşkın ve ne yaptığını bilmez" bir Hoca ile, "sporla, futbolla ilgisi ve bilgisinin kerameti kendinden menkûl olduğu her konuştuğunda ortaya çıkan" bir Basın Sözcüsü'nden başka kimsecikler yok; koca Galatasaray "kum torbasına döndürüldü"; vuran vurana!..
Adamlar, TV'lere "filan kulübün başkanı, filan kulübün futbolcusu" diyerek bazı adamları çıkarıyor ve onlara "O zaman ben başkandım, ben takımın futbolcusuydum" dedirterek, üstelik "teşvik primi iddiasını, 'şike yapıldı' ima ve iftirasına dönüştürerek", Galatasaray'ın 1986-87 sezonunda (O yıllarda teşvik primi zaten suç değil, önüne gelen bol bol dağıtıyor) aldığı şampiyonluğa çamur atmaya kalkışıyorlar. Konuşan o adamlar, "o sezonda o kulübün başkanı ve de oyuncusu değil"; ama Galatasaray'ı yönetenler, "bu çamuru yiyip, yutuyorlar"; zira onların "meselesi başka"; hâlâ Fatih Terim'le uğraşmak!..
Şu tabloya bakın; "Basketbol", pardon "Sallabol" takımının şu perişan hâli ortada iken, "basketbolun zirvelerine çıkan ve Galatasaray basketboluna damga vuran" adamlardan biri olan Galatasaray CEO'su, "Futbol Takımı'nın peşinde koşturuyor" ve de "o da işin içinden çıkamayınca", bu defa "Başkan'ın ve CEO'nun izni ile ve Hocası'nın bilgisi dahilinde", Ultraslan'a mensup 300 taraftar Florya'ya gelip, "herkese kapalı antrenmana girerek", futbolcuları fırçalıyor; "Aklınızı başınıza alın, yoksa..." tehditlerini savuruyor!..
"Bütün rakipleri ve bütün düşmanları bir araya gelse", bu kadar kısa sürede, "iki yıl üst üste şampiyon olmuş, Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynamış" bir Galatasaray'ı "içerde ve dışarıda böylesine alay edilen" bir duruma düşüremezlerdi; "kulübün içindeki birileri bunu başardılar"; yazıklar olsun!..
Nerede kaldı, "Galatasaray değerleri"; Terim'i göndermek için bahane ettikleri "bu değerler", işte acı gerçek ortada, "paspas edildikçe ediliyor" ve bütün Galatasaraylıların yürekleri yanıyor, acaba "sebep olanların" yüzleri kızarıyor mu?..
Ve de bir asırdır, onca başkanla, onca yönetimle "kurumsallaşamamış(!)" koca Galatasaray, Aysal ve arkadaşları tarafından işte "böyle" kurumsallaştırılırken, "simsiyah kurumlar" kulübün üzerine yapıştıkça yapışıyor; acaba kimler ve nasıl temizleyecekler?..
"Aynı takım" değil mi; iki yıl üst üste şampiyon olan, Saraçoğlu'ndan şampiyonluk çıkarıp, kupasını orada alan, Süper Kupa'larda Fenerbahçe'yi iki defa yenip, kupaları müzesine götüren, İngiltere'den "kupa" getiren, kulübün kasasına "dolu tribünlerden, rekor satışlar yapan mağazalarından, Avrupa Kupaları'ndan trilyonlarca liralar, milyonlarca, on milyonlarca eurolar, dolarlar getiren?.."
"O hoca" değil mi, "yeni" sezona "4'üncü yıldızı da takacak, Şampiyonlar Ligi'nde geçen yılın ötesine geçeceğiz" diye "iddialı" bir hedef koyarak, giren!..
Şimdi, "bu" takım ve "bu" futbolcular yerden yere vuruluyor, dahası "o hoca" için "Bu duruma düşüleceğini biliyordu, sebepler, bahaneler oluşturdu, atılmayı plânladı ve öyle de oldu, bırakıp kaçtı" iftiraları, kulaklara fısıldanıyor, hatta gazete sayfalarına düşürülüyor!..
Bir bakın bu sezonun Süper Lig'deki "o hocalı" ilk beş maçına; Eskişehir ve Bursa gibi zor deplasmanlarda oynanan futbola" ve "onca kaçırılan gol fırsatına", oralardan "yenilmeden" dönülmesine!..
"Bir sol bek, bir Serdar Aziz, bir Alper Potuk" istekleri "çiçekli, çilekli" transferler yüzünden "Pahalıya mal olacaklar" diyerek geri çevrilen "o hoca", üstelik geriye, "lige fırtına gibi giren" Beşiktaş'ı İnönü Stadı'nda yenen" bir takım bırakmış, Real Madrid maçında "30 dakika onca gol kaçıran ve rakibini futbol olarak korkutan" bir noktada iken, üst üste "amatörce yapılmış kişisel hatalar" yüzünden yenen iki golden sonra, maçı bırakan "3-4 futbolcusu" sebebiyle 6-1'e mahkum olmuştu; o kadar!..
Bir sezon önce de, Galatasaray Şampiyonlar Ligi'ne "nasıl kötü,hem de çok kötü başlamış", ama sonra "neler yapmıştı"; arşivler orada, bir bakmak yeter!..
Hâlâ "Mancini zamanını, Terim zamanı ile karşılaştırmak" ve de "Mancini zamanı daha iyi" demeye getirmeye çalışanlar için yazdım, bu satırları!..
"Amrabat'ı, Bruma'yı, haftalardır yedek kulübesinde, hatta tribünde oturtan" ve de "Sneijder ve Drobga'yı oynatmadığı" Sivasspor lig maçında bile sahaya sürmeyen, ama Real Madrid maçında "ilk on bire koyan" bir Hoca var, karşımızda; ancak "bu genç oyuncuları tamamen harcamak isteyen" bir Hoca yapar, bunu!..
Ligin oynanan son haftalarında "önce 10-15 dakika, sonra 20-25 dakika oynatıp, nihayet ilk on birde sahaya sürdüğü" ve de "bu naçlarda üstelik üstüne koya koya iyi oynamaya başlayıp", Sivasspor maçında "en iyi 3-4 oyuncu arasına" girecek bir futbola ulaşan Aydın'ı, "mükafat (!) olarak" Madrid kadrosuna almayan, ama "Sivasspor maçının kahramanı" Dany'yi, "mükafat (!) olarak" Madrid'e götürüp, hatta "ilk on bire koyan" bir Hoca var, karşımızda!..
Dany'yi Riera'ya tercih eden, "puan için" hücum yerine, "defansının lişisel hatalar yapmaya ne kadar müsait olduğunu bile bile" defansif futbolun iki kulpuna da yapışan, rakip 10 kişi kaldığı hâlde, taaa 3'üncü gol yenene kadar, sahaya müdahale etmeyi düşünmeyen bir Hoca var, karşımızda!..
Ancak, hem Aydın'ı hem Dany'yi, hem Riera'yı tamamen harcamak isteyen bir Hoca yapar, bunu!..
"Burak'tan sol açık imal etmek" isteyen, ama başaramayan, Sivasspor maçında "mecburen" 2'li forvete dönüp Burak'ı ön ortaya koyunca, "neler yapacak halde olduğunu gösterdiği için" de, "mükafat (!) olarak" Madrid maçında "oynatmayan" bir Hoca var karşımızda; ancak "Burak'ı harcamak isteyen" bir Hoca yapar, bunu!..
Futbolu bilmiyor mu, biliyor, takımı ve futbolcuları tanımıyor mu, aksini söylese de, tanıyor, hem de çok iyi tanıyor!..
Peki, "neden yapıyor" bunları; "Başaramayacağını anladı, suçu ve sorumluluğu tamamen futbolculara yıkmak istiyor" da ondan!..
Hiç, "Terim'den, rakibimizin şansı yüzde 80" lâfını duydunuz mu?..
Galatasaray; "6 asist", Olimpiakos'a bakıyorsunuz; "20 asist" "Basketbol oynayan" takımla, "Sallabol oynayan" takım arasındaki fark, işte bu kadar basit. "72" sayı atan rakibe karşı, sadece "54" sayıda kalan sarı-kırmızıların hastalığı ortada; "14'e 2'lik bir 3'lük yüzdesi!.."
Onlar "7 üçlük atmışlar"; yani Galatasaray'dan "5 üçlük fazla"; bu eder 15 sayı, Galatasaray da "7 üçlük" atabilse, koyun 54'ün üstüne, maç başa baş olur!..
Ya "6 asist yerine, 20 de değil, 15 asist"; yani, asistten "12 sayı yerine 30 sayı" yapabilsek, fark 18 sayı eder ki, koyun 54'ün üstüne, sonuç ne olur?..
"Asist yok" demek, "salla, atarsan kazanırsın" demek, "asist çok" demek," basketbol oynamak" demek!..
Hâlâ, Galatasaray'ın maçlarını ekran başında "masal okuyarak" anlatmaya ve "onca uluslar arası tecrübe sahibi" Bonsu'nun kepazeliğini bile vurgulamamak için kırk dereden su getirmeye çalışanlar var; bir defacık "Sallabol yerine basketbol oynanması gerek" anlamına gelecek bir-iki cümlelik yorum bile yapamıyorlar; yazıklar olsun, "birilerinden" bu kadar çok mu korkuyorlar?..