Tek başına bir Meral!..

A -
A +

Ali Güneş'in "Zamora (Bir zamanlar dünyanın en büyük kalecilerinden biri ve adı adeta efsane idi) plonjonu ile kurtardığı gol" pozisyonunu TV ekranında "defalarca seyrederken" hakem İlker Meral'e acıdım, hem de çok acıdım!.. Zira "o", bir anlık gaflet içinde "yanlış gördüğü, yanlış yorumladığı ve yanlış verdiği bir kararın hazin ve acı damgasını" bütün bir ömür taşıyacak, "çalınmayan" her penaltı düdüğünün yorumlarında ağızlara, yazılarında kalemlere sakız olacaktı ve "artık" Metin Tokat'ın "çalamadığı Van smacı" unutulacaktı!.. Her hakem "hata yapabilir", yapmıştır, yapacaktır da, her hakem "maçın sonucuna etki eden" hatalar da yapabilir, yapmıştır, yapacaktır da!.. İlker Meral'ın şanssızlığı, talihsizliği "böyle" bir hata yapmasıdır ve şimdi "hepimiz" mal bulmuş mağribiler gibi, ellerimizi "infaz şehveti içinde" ovuşturarak, yazıyoruz, çiziyoruz, yorumluyoruz, konuşuyoruz, atıyoruz, tutuyoruz!.. Benim İlker Meral ile "bir spor insanı olarak" hesaplaşmam, çok daha başka bir çizgide!.. Eğer İlker Meral "o hatayı yaptıktan sonra", maçı "dağılmadan, saçılmadan" ve "Ben ne yaptım" paniği içinde yönetmese, "hakem gibi yönetse", söyleyecek çok şeyim olmazdı; "Hakemdir, hata yapabilir, hatta böyle bir hata bile" derdim!.. Ama İlker Meral "öyle" yapmadı; o, "çalamadığı penaltının, bunun sonunda çıkaramadığı kırmızı kartın bedelini", maçın sonuna kadar "Kasımpaşa'ya ve Kasımpaşalı futbolculara" ödetti!.. Koca bir ikinci yarı, Kasımpaşalılara nerede ise "santrayı geçirtmemek için" elinden geleni ardına koymadı; zaten yorulmuş olan Yılmaz Vural'ın talebelerini "ezdirdikçe ezdirdi" ve sonunda, "skor" doğal olarak "penaltı verilse ve Ali Güneş atılsa" ne olacaksa "oraya kadar" geldi; Nonda'nın, Arda'nın, Kewell'ın kaçırdığı goller maçı "yarım düzinelik yapabilirdi!.." İşte İlker Meral'in "hakemlik terazisinde" eleştireceğim ve üzerinde duracağım taraf budur; "Kendi yaptığı hatanın bedelini, bir takıma ve onun oyuncularına ödetmek!.." Kasımpaşa'da "Sancak" adında "inanılmaz" bir oyuncu seyrettim, (Bilmem ki her maç böyle oynuyor mu ve oynuyorsa, Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın, Trabzonspor'un yöneticilerinin gözü kör mü) maç boyu; karşısına kim geldiyse "futboluyla, inatçı pres ve savunmasıyla perişan etti"; ne Kewell tanıdı, ne Elano, ne Arda, ne Keita!.. "Böyle" bir oyuncuya "kendini kaybetmiş" Keita'nın yaptığını, TV ekranında "kaç defa seyrettim" ve İlker Meral'in "çıkmayan, çıkamayan" kırmızı kartını aradım, durdum; evet kart çıktı ama tam bir eyyam gösterisi; "ikisine de sarı kart!.." Rijkaard'ın "Keita'yı kolundan çekip yola getirmeye çalıştığı" pozisyon bile, İlker Meral'in "yapması gereken şeyin ne olduğunu" çok iyi gösteriyordu ama hakemin "sahada ne olup bittiğini" görecek, anlayacak ne gözü kalmıştı, ne kulağı, ne de "karar verecek" kafası!.. İşte, burada duruyor ve altını çiziyorum; kuzum "yardımcı hakemler ne yapar, dördüncü hakem ne yapar?.." Onlar da tribündekiler gibi "seyirci mi" yoksa?.. İlker Meral'e yükleniyoruz, hep; iyi de, "ya bu maçta görev alıp binlerce lirayı cebine koyan" diğer hakemler?.. Deniz Çoban'ın dağıldığı maçta da, "yardımcı hakemlerle, dördüncü hakem" çok açık bir şekilde "Görmedim, duymadım, yazmıyorum" oyununu oynamış, "hakemi resmen ve alenen saha ortasında taciz eden" bir yığın futbolcu "ceza almaktan kurtulmuştu"; tıpkı rakibine kafa atan futbolcu gibi, tıpkı Kasımpaşa maçında Sancak'ı, "kalça, tekme, sille, tokat ve de müthiş bir kroşe teşebbüsüyle yerle bir eden, ama teğet geçen" Keita gibi!.. "Bunların görülmesi için", ille de "FIFA'nın beşinci, altıncı hakemi de sahaya sürmesi" mi gerek?.. Erman Toroğlu Hocamın kulakları çınlasın; UEFA Ligi'nde denenen "beşinci ve altıncı hakeme ne gerek var" diyordu; herhalde Kasımpaşa-Galatasaray maçında "ne gerek olduğunu" çok iyi görmüş ve anlamıştır!.. İşte, "bu noktada" gene duruyorum ve altını çiziyorum; "hakemliğimizi perişan eden" bu tablonun baş mimarı Merkez Hakem Komitesi ve onun anlı ve de şanlı başkanıdır; zira "o komiteye ve başkanına hakemler dahil", kimse güvenmiyor, güvenemiyor; bu yüzden de "hakemler sahaya, o komitenin ve başkanının ağır psikolojik yükünü de omuzlarında taşıyarak" çıkıyorlar; yapılmayacak hataların, çalınamayan düdüklerin, çıkarılamayan kartların çoğu işte bu "psikolojik baskı ve yük" sebebiyle!.. Bir de "üç büyükler medyasının", açık açık "sahibinin sesi olan" yorumcuları, yazarları, sorumluları ve onların yazıları, yorumları, manşetleri, haberleri var ki, işte onların oluşturduğu ağır, hem de çok ağır "mahalle baskısı" da çabası!.. Şimdi soruyorum; yaptığı "bir büyük gafın, bir büyük hatanın altında ezilen" İlker Meral, "o sahanın ortasında" ve de "tek başına" ne yapsın?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.