Sevgili Ali Aydın'ın "Merkez Hakem Kurulu ve hakemler", Sevgili Tahir Kum'un "Futbol Federasyonu ve borçlu kulüpler için" yazdıkları yazıları "dün sabah okurken" tüylerim diken diken oldu!.. Ey Futbol Federasyonu Başkanımız Mahmut Özgener ve MHK Başkanımız Oğuz Sarvan, "bu yazılardaki iddialar" gerçekse, "o koltuklarda bir gün dahi oturmanız", Türk Futbolu'nda, en az "bu sezon için" Üçüncü Lig'lerden, Süper Lig'e kadar "bütün liglerde" adaletin kalmadığının, liglerin temiz olmadığının "en büyük belgesi ve kanıtı" olacaktır!.. İşte sevgili Kum açık açık yazıyor; "futbolcularına ve teknik adamlarına sözleşmelerinde yazılı ücretleri, yasal süreleri içinde ve yasal girişimlere rağmen zamanında ödemeyen" kulüplere konulan transfer yasağı, "bazı" kulüplere uygulanıyor ve bazı kulüplere "yönetmeliklerdeki açık kapılardan yararlanılarak" uygulanmıyormuş, öyle mi?.. "Peki, açık yolu bulup transfer yapan" kulübün takımı ile "o yolu bilmeyen, bulamayan" ya da "o yol gösterilmeyen" kulübün takımı arasındaki "güç uçurumu" kimin eseri?.. "Temiz" diye göklere çıkarılan bir Federasyon "böyle uygulamalar yapar" mı; "yapıyorsa" ve de "yapmışsa" o ligler, o federasyon "nasıl" temiz olur?.. Ali Aydın'ın "MHK ve MHK'nın tayin ettiği hakemler ve gözlemcilerle ilgili iddiaları" ise, gerçekten tüyler ürpertici!.. İddialar arasında "neler" yok ki?.. "Bu iddiaları sırtında taşıyan" bir MHK'ya, Ali Aydın'ın yazısında "ima ettiği kulüpler dışında" hangi kulüp güvenebilir ve de "hangi hakem" böyle bir çarktan etkilenmez?.. "Böyle bir çark işliyor ve işletiliyorsa", liglerin "temiz olması" mümkün mü?.. Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birine TV çekimi sırasında hem de iğrenç cinsel küfürler eden çakma spor sayfası sorumlusu ile "yemeklerde buluşmaktan" öteye, şimdi de Ali Aydın, ortaya bir de "makam şoförlüğü yapan" ve bu şoförlüğe güvenerek "herkese meydan okuyan gözde hakem" iddiası ortaya atıverdi; "doğru ise" vah ki ne vah!.. Mesaj!.. İstanbul'da yaşamak zordur; İstanbul'un bir "üst ve üstün tarafı" vardır; oraya çıkar, egona, komplekslerine, ihtiraslarına, arzularına yeterli derecede gem vurup tutunabilirsen "kral olursun"; herkes sana saygı duyar; İstanbul'un bir de "alt ve zayıf tarafı" vardır; "Bizans'tan kalma, Osmanlı'yı yıkan tarafı", o tarafa meyleder, "etrafını saran ve düştüğünde çoğu yanında olmayacak olan insan görüntüleriyle dolu" bu aldatıcı tatlı ortama alışırsan "yok olursun"; herkes sana güler; "kral olacakken yok olanların"; örneği çoktur; dün de vardılar, bugün de varlar, yarınlarda da olacaklar!.. Öğrenecek!.. Vah koca Ankaragücü vah!.. "Benim oğlum kulüpçülük oynayacak" ihtirası, bakınız "2010'da yüzüncü yılını kutlayacak olan asırlık bir kulübü" ne hâle getirdi?.. "Avrupa'da şampiyonluklar yaşatacağız" iddiasıyla başlayan "Ankaragücü'nün fethi savaşı", bugün "Hikmet Karaman'ı nasıl yiyeceğiz ve onun tazminatını nasıl vermeyeceğiz" muharebesine dönüşmüş durumda!.. Ankaragücü'nü fethettiler ama, Karaman'ı yenmeleri zor; hem de çok zor; her kuşun etinin yenmeyeceğini öğrenecek mahdum bey!.. Palyaçoluğa soyunduk!.. Koca koca gazeteler, koca koca TV'ler bile "ne kadar titrediklerini, ne kadar korktuklarını" öylesine gösteriyorlar ki, insanlık adına da, spor adına da meslek adına da üzülmemek elde de ğil!.. "Tanjeviç'i eleştiren karşısında beni bulur" sözü ile başlayan süreç, "bu hazin ve acı gerçeği" su yüzüne açık açık çıkarırken, dahası "hem trajedi, hem de komedi sayılacak görüntüler", gazete sayfalarında da, TV ekranlarında da arz -ı endâm etmeye başladı!.. Ve "ne yazık" ki, bu "hem trajik, hem komik olaylar" zincirine Türkiye Basketbol Federasyonu da "gene" ve de "başkanının izni, danışmanının fiili" ile balıklama daldı!.. Doğan Hakyemez, "spor sayfalarında maç yorumu yazmaktan öteye", şimdi de TV'lerde maç yorumlamaya başladı, üstelik "Fenerbahçe'de çok önemli bir göreve getirilecek" haberlerinin gündemde olduğu bir sırada Fenerbahçe'nin "idari savaş açtığı" ligdeki en önemli rakibi olan Efes ile yaptığı maçta!.. Böylesine bir "korku" tünelinde, böylesine bir "yağcılık" histerisine kapılmışlar yönetmeye başladı yavaş yavaş spor medyamızı!.. Yazıklar olsun!.. Sözde değil, özde olmalı!.. Galatasaray'da "tüzük değişikliği hazırlıkları" yapılıyormuş!.. Yapılmalı, hem de "İş olsun, torba dolsun" gibilerden değil, Galatasaray'ı "21'inci asrın spor sektöründe uluslararası arenada mücadele edecek bir sisteme kavuşturacak ölçüde radikal ve önemli değişiklikler" yapılmalı!.. Mesela, elbette "başkanlık süresi üç yıla çıkarılmalı" gibi, bugün hemen hemen "her dernekte uygulanmaya başlanan" bir "klasik madde değişikliği" de yapılmalı ama,çok daha önemlisi, "tüzüğü özünde zıplatacak" değişikliklere gidilmeli!.. Olur mu; çok zor!.. Zira, "ülkenin batıya açılan penceresi" olmakla övünen bir camia, yıllardır görüyoruz ki, "tüzük konusunda ülkenin en tutucu topluluklarından biri!.." "Mekteplilere kalsa", tüzüğün "virgülü bile değişmemeli!.." Galatasaray Lisesi, "üniversite oldu"; ama "Galatasaray Kulübü Tüzüğü" çok açıktır ki, "dünyanın büyük kulüplerinin tüzükleri ile kıyas edersek" hâlâ ve hâlâ "ilköğretimde okuyor!.." Yazık Galatasaray'a; neden kulübün önü, "Bu kulüp bizimdir" zihniyetindeki "dar ve kör bir görüşün baskısı yüzünden" açılmıyor, açılamı yor?.. Doğru mu?.. İnanmam zor ama, bu ülkede "olmaz" olmaz!.. Dilin kemiği yok; taaa İzmir'e kadar dedikodusu geldi; "Ercan Saatçi, İbrahim Seten ile Gökmen Özdemir'e 'Esat Yılmaer'i gönderiyoruz, yerine sizi alacağım' demiş!.." "Galatasaray'a edilen küfür" kasetinin yıllar sonra gündeme konması sürecindeki "çarpık" gelişmelere, "bu dedikodu doğru çıkar" ve eklenirse, Türk medyasının "spor bölümünün ne hâle geldiği" çok daha iyi anlaşılacaktır!.. Ercan Saatçi'nin söylediği iddia edilen sözün "Esat'ı gönderiyoruz" tarafı tesadüf bu ya gerçekleşti ama, diyorum ya, "ikinci bölümüne inanmam hâlâ zor" ve inşallah "doğru" değildir!..