Teneke koleksiyonculuğu!..

Sokaktaki herhangi bir vatandaşa değil, "sporla ilgili olan" vatandaşlara soruyorum; "Kaç federasyon başkanının adını biliyorsunuz?..
Ben biliyorum ki, "sporla ilgilenen" okuyucularımın çok büyük, ama çok büyük çoğunluğu "futbol ve biraz da basketbol federasyonunun başkanından başka bir federasyon başkanının adını hatırlamak için düşünmeye ve kem küm etmeye başlayacaklardır!.."
Bu iletişim çağında, TV'ler 24 saat yayın yaparken ve hepsinde "bol bol" ve iddialı (!) "spor (!) programları" varken, nedir bu tablo, yok yok nedir bu "acı" tablo?..
Sebebi belli; "spor sayfalarıyla, ekranlarıyla, mikrofonlarıyla spor medyamız", çok açıktır ki, "yüzde 80'i Üç Büyükler'inki olmak üzere yüzde 88 futbol medyası ve naklen maç yayınları mecburiyetinden yüzde 10 basketbol medyası, yüzde 1 voleybol medyası, gerisi, yani galiba 55 civarı spor federasyonu var, topunun yüzde 1 medyası olmak için" yarışıyor!.."
Sonrası işte, Soçi Kış Olimpiyatı'ndaki, 2014 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası'ndaki "zavallılık tablomuz"; ilkine "6 sporcu gönderebildik"; sonunculuklara adımız yazıldı, ikincisine 3 sporcu gönderebildik, "Olimpiyat Şampiyonumuz 20 atlet arasında 20'inci oldu!.."
Bıraktım vatandaşı, "sporla ilgili vatandaşı"; biz spor yazan / çizen / yorumlayan sözüm ona "spor yazarları içinde", kaç tanemiz bıraktım "o topu arasına koyduğum" 55 civarı federasyondan "önemli" saydığımız bazılarıyla bile, mesela "milli sporumuz güreşte ne olup bittiği" ile ilgileniyor, "boksta neler oluyor, halter ne alemde" diye dönüp bakıyor; arada bir "5-10 satır yazı yazıyor?.."
İçimizden bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Olimpiyat ikincimiz, eğer birincimizde doping kesinleşir de, Uluslararası Atletizm Federasyonu altın madalyasını alırsa, o madalyayı vereceği kızımız, nasıl oluyor da 20 atlet arasında 20'nci oluyor" diye araştırıp, neden "15-20 satırlık bir haber bile" yapmıyor; şu hâlimize bakın!..
Spor medyamızın "gerçekten spor medyası olduğu" dönemlerde, "futbol / basketbol yorumcularımız gibi", atletizm, güreş, boks, halter, yorumcularımız, Galatasaray / Fenerbahçe / Beşiktaş muhabirleri gibi, "Spor Teşkilatı muhabirlerimiz" vardı!..
Spor teşkilatı ve federasyonlar, o "amatör" denilen branşlar didik didik edilir, "sportif ve idari başarısızlıklar manşetlere taşınır", hesap sorulur, "başarısızlar" gider, yerine "o spor dalının ehil yöneticilerinden biri" getirilirdi!..
Spor medyası "4'üncü güç olmanın", yani "halk adına denetim görevini yapmanın" rekabeti içinde yarışır, "sporu yönetenler", isim olarak da, cisim olarak da mesela "bir bakan kadar" tanınır,  "sporla ilgili vatandaşların yolda görünce selam verdikleri kişiler" olarak, görevlerinin değerini, anlamını, sorumluluğunu bilirlerdi!..
Çok açık olarak söylüyorum; "sadece futbol değil, yıllardan beri olduğu gibi, bu yıllarda da bisikletten, snookera kadar her türlü spor dalı konusunda yazı yazan" bir spor yazarı / gazeteci olarak söylüyorum; bugün bulunduğum bir mekana Spor Teşkilatı'nı yöneten Genel Müdür gelse, zar zor tanıyacağım, "dünyada geçerli" spor branşlarının başkanları,  mesela Atletizm, Voleybol / Halter / Boks federasyonu başkanlarından biri gelse tanımayacağım; anlayın gerisini siz!..
"Neden" acaba; "spor (!)  medyası için" bu sporların "sadece ismi var ve arada bir 'bir büyük başarı olursa', birkaç satırlık haber var, o kadar" da ondan!..
Zaten, "çoğu, birer organizasyon / seyahat / ağırlama komitesi görüntüsü veren" federasyonlarımızın başkanları da "bu durumdan" memnun; "Aman basın bizimle ilgilenmesin, biz keyfimize bakalım" dileğinde!..
Böyle bir tablo içinde, "çoğu teneke organizasyonlardan yüzlerce teneke kupa ve teneke madalya geliyor"; sayı büyük olunca, "siyasetçiler de başarılı olduğumuzu sanıyor"; sonuç, "doping olayları gibi" büyük skandallar olmazsa, ne hesap soran var, ne de "Ne yapıyorsunuz" diyen!..
"At sahibine göre kişner"; bizim atların çoğu "işte bu yüzden" kişnemez hâlde!..