Terbiye nerede?

A -
A +

TV ekranlarındaki lâflara ve gazete sayfalarındaki cümlelere bir bakın: "Piranhalar..." "TV virüsleri..." "Futboldan anlamayan zibidi kılıklılar..." Ve daha neler neler... Kimler için söyleniyor ya da yazılıyor "bu lâflar?" Ömürlerini "spor yazarlığına ve gazeteciliğe vermiş" insanlar için!.. Kimler söylüyor? "Kompleks içinde", akıllarına gelen sözleri tartamayan, biçemeyen, "spora bulaştırılmaması gereken" çirkinlikleri, hırçınlıkları bulaştıranlar, eleştiri yerine "hakaret" yağdıranlar, "terbiye hudutlarını aşanlar!.." Diyelim ki, "bunların sportif açıdan" seviyeleri bu!.. Peki ama, "bunların yazı yazdıkları gazetelerin, ekrana çıktıkları TV'lerin yöneticileri, sorumluları" uyuyor mu? Onların "mesleklerine, meslektaşlarına saygıları" yok mu? Hele hele, "bu mesleğin kuruluşları", Türkiye Spor Yazarları Dernekleri, Basın Konseyleri, Gazeteciler Cemiyetleri "böylesine bir kirlenmeyi ve meslek erozyonunu" nasıl "sessizlikle" karşılayabilirler? TSYD'nin başkanı Onur Belge "Fenerbahçeli", asbaşkanı Gürcan Bilgiç "Fenerbahçeli", ama adam kalkıyor, Fenerbahçe'yi yazıp çizen spor yazarlarına "isim zikretmeden" yani toptancılık yaparak "yalan habere üşüşen piranhalar" diye yazıyor; bizimkilerde tepki yok, ses seda yok!.. "Piranhalığı" kabul ediyoruz, ama "piranhanın tepkisinin yanından bile geçemiyoruz"; bu nasıl iş? Ya, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun, yani "Devletin" elinde olan gazetede ve TV'de "gazetecilere, spor yazarlarına yağdırılan" hakaretler? Bu rezalete "göz yuman", yapılmasına "çanak tutup" sonra da "İşte telefon numaralarımız, cevap verebilirler" diyerek geçiştirmeye kalkışan sunucular? Hiç düşünmüyorlar ki; "orada olmayan insanlara alenen kin ve intikam duyguları içinde" hakaret eden, etraftan ikâzları bile dinlemeyen kişiyi susturacağına, "bu programı seyretmeye mecbur olmayan", seyretse bile "böyle bir çirkefin içine çok haklı olarak katılmak istemeyen" gazetecilere, "yüz binlerce seyirci önünde" devletin elinde olan TV'den "hakaretler yağdırılmasının" hesabını kim verecek? O sunucular, ya "bu seviyeye indirilmiş bir tartışmaya, cevap için bile olsa katılmayacak kadar" seviyeli gazetecilere, spor yazarlarına "cevap verebilirsiniz" diyerek "denge kurabildiklerini sanacak kadar" acemiler ya da "meslek ilkelerinden bihaberler"; veya daha da "korkuncu" bile bile yapıyorlar!.. Mikrofonlar ve sütunlar "eleştiri içindir!" Mikrofonlar ve sütunlar, "kan davası güdülerek, bile bile, seçile seçile, hedef belirlenerek kullanılan" hakaret edici, aşağılayıcı kelimeler, cümleler ile doldurulamaz! Bunu yapanların sayfalarda ve ekranlarda işleri ne? Ama maalesef "bir puanlık reyting, üç gazete fazla satışlık tiraj kavgası" yüzünden TV yönetimleri, gazete sorumluları "bu seviyesiz tartışmalardan" medet umuyorlar; çok yazık! "Ben futboldan bu adamları temizleyeceğim, futbolun önünü açacağım, fair play'i getireceğim" diye "kendi kendine" nerede ise "ilahi bir kudret" vehmederek yola çıktığını söyleyen kişinin kullandığı "fair play" sözcüklerine bakınız: "...TV virüsleri..." "Futboldan anlamayan zibidi kılıklılar.." Hem de nerede, "futbolda, sporda şiddetle mücadele için, fair play için kanun çıkaran" bir hükümetin döneminde, "devletin elindeki" TV'de ve gazetede!.. Vah benim ülkem... Vah benim mesleğim... Sonra da kalkıp "taraftara, tribüne" el birliği ile "fair play dersi" vereceğiz, çıkan "çirkin olaylar" için ahkâm keseceğiz, kesiyoruz öyle mi; hadi canım!.. Tam bir komedi!.. Ve tam bir dram!.. Onun için gülüyoruz; "ağlanacak hâlimize!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.