Bundan önceki “Terim haklıdır” başlıklı yazım, “Bu yazı Terim’in basın toplatışından önce yazılmıştır” notu ile bitiyordu. Bugün sıra “o basın toplantısı” hakkında görüşlerimi yazmaya geldi; işte o görüşler…
Basın toplantısında, Fatih Terim’den “kadroya almadığı oyuncularla ilgili” olarak “tek tek sebebi söylemesini” istediler; “konuyu, iç yüzünü ve sebebi en iyi bilen” arkadaşlarımız başta olmak üzere!..
Terim de “ısrarla sorulan” aynı konudaki sorulara, hem de o meslektaşlarımızın gözlerinin içine bakarak dedi ki; “Ben kişilerle uğraşmam, onlar üzerinden konuşmam, bu benim tarzım ve âdetim değildir; bunca yıldır yapmadım, gene yapmam. Ama sizler her şeyi biliyorsunuz, hatta benden fazlasını bile biliyorsunuz, neden soruyorsunuz, durmadan soruyorsunuz. Bildiğiniz şeyi kendiniz yazın, bana sormayın!..”
Ama bu kadar net açıklamaya rağmen, Terim’e gene de soran soranaydı; ille de istiyorlardı ki hoca, “Arda’yı şunun için, Selçuk’u, Burak’ı bunun için kadroya almadım” desin!..
Ama bütün bu ısrarlarına rağmen Terim’i “kişisel polemik batağına çekemediler”; tecrübeli hoca “gergin başladığı ve sürdürdüğü” basın toplantısının sonlarında “iyice rahatlamış” ve stresi üzerinden atmıştı; sorulara esprilerle, gülücüklerle cevap verdi, sonra da kalkıp gitti!..
Eskilerin deyimi ile “Efradını cami, ağyarını mani” açıklamaları, “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” mesajı veriyordu; ortadaydı ki, “Hocayı polemik deryasına sokmak isteyenlerin” hevesleri kursaklarında kalmıştı!..
“Kadroya alınmama” gibi “en ağır milli forma cezasının neden verildiği, nasıl sona ereceği” tam da “usta işi” olarak “Onlardan af dilesinler, benden değil” dediği Türk halkına anlatılmış ama “polemik kavgası başlatacak cevapları bekleyen” gazete manşetleri ile yorum sütunları boş kalmıştı!..
Doğrusu, Terim “savaşı başlatacak” basın toplantısına iyi hazırlanmıştı. Toplantı bittiğinde, “Savaş yok, barış ve barışma var ama benim şartlarımda” demiş, kimseye de “gık çıkaracak” bir “hak alanı” bırakmamıştı. Bundan sonrasını başta Arda Turan olmak üzere “milli forma cezasına çarptırılanlar düşünecek” ve adımlarını “o şartlara göre” atacaklardı; tabii milli formayı yeniden giymek istiyorlarsa!..
Terim’in basın toplantısı “satır aralarına kadar” dikkatli okunmalıydı; “forma verilmeyen” 6 futbolcu “aynı kapta değildi”; hoca, “saha içi / saha dışı / yaş /milli formayı hak etme” olarak ayırmıştı” kapları ve şartlarını da “bu ayırıma göre” ortaya koymuştu!..
Mesela Arda, mesela Selçuk, mesela Caner, mesela Hakan, mesela Gökhan, mesela Burak “aynı kapta değildi”; kendileri de, “olayları yakından izleyen” spor yazarları ve futbol yorumcuları da, “kimin hangi kapta olduğunu” çok iyi biliyorlardı ve bundan sonra adımlar “bu kaplara ve şartlarına göre” atılmak zorundaydı!
“Tecrübe” galip gelmiş ve “Eski Kurt”, kulis kahramanı futbolcuları da, “bu kulis girdabında kendisini yüzdürmek isteyenleri” de yaya bırakmıştı!..
Ve de işte o Terim, bir gün sonra “yeni” sayfayı, Rusya ile oynanan hazırlık maçında “yeni” bir kadro ile açtı ve alınan beraberlik ile “yenilmezlik” sütununa bir çizik daha attı; darısı, bu defa “galibiyet çiziği dilediğimiz” Hırvatistan maçına!..
Terim’in basın toplantısı “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” mesajı veriyordu. ‘Polemik’ isteyenlerin hevesleri kursaklarında kaldı.