Bundan tam bir yıl önce, bir "büyük" adam "kendisini dinleyenlere" şunları söylemiş: "Bir çoğunuzun bildiği bir deyiş vardır: Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik, yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir." Bunları söyleyen adam, tam iki yıldır, bıraktım yüz yıl sonrası için "adam yetiştirmeyi", on yıl sonrası için "bir ağaç", hatta bir yıl sonrası için "bir buğday" bile yetiştirememiş, dikememiş! Hatta ve hatta "yetişmiş" insanları, "yeşermiş" ağaçları, "içi tane dolu" başakları bile sarartıp, soldurmuş!.. Kendisinin de... Başında olduğu ekibinin de... Ekibin bağlı olduğu kuruluşun da elle tutar yanını bırakmamış!.. Hâlâ bu "son derece başarısız" insanı "korumak ve savunmak için" çabalayanlar var; "düne kadar" bunlardan biri de bendim... Şimdi ve nihayet anlıyorum ki; "onu savunmak" ve "ona destek vermek", aslında "ona da, takımına da, kulübüne de kötülük yapmakmış!.." Bizler bunu yaptık; herkesten özür dilemek boynumuzun borcu!.. Fatih Terim'i de, takımını da, kulübünü de "böyle yedik, bitirdik!.." Terim, Galatasaray'ın "Lucescu tarafından şampiyon yapılan ve Şampiyonlar Ligi'nde turlar atlayan" kadrosunu teslim aldığında, hedefler "çok daha büyük başarılardı!.." Terim'in devraldığı kadronun üçte biri "kiralık oyunculardı!.." Terim'in devraldığı kadronun hemen hemen hepsinin kulüpten transfer alacakları vardı, maaş alacakları vardı, prim alacakları vardı; aylarca tek kuruş alamadıkları oluyordu!.. Terim, göreve gelen başkanından da "3 büyük yıldızın transferi" sözünü almıştı!.. Başkan bu sözü tutamadı, ama Terim'in "Brezilya'dan öyle bir futbolcu getiriyorum ki, herkes şapka çıkaracak" dediği Felipe'yi aldı, Hollanda Milli Takımı'nın kaptanı Frank de Boer'i aldı, İsrail Milli Takımı'nın kaptanı ve Fenerbahçe'nin eski kaptanı Revivo'yu aldı, bunlarla beraber "iki yılın 4 transfer ayında 55 milyon dolara yakın" bir transfer parası harcanarak "bir kadro" kuruldu, futbolcuların alacakları ödendi, hak ettikleri paralar zamanında verilmeye başlandı!.. Bugüne geliyoruz: Maç sonuçlarına, puan cetveline filân bakmıyorum; ortada ne "doğru dürüst" bir takım var, ne de "doğru dürüst" oynanan bir futbol!.. Fenerbahçe ile Beşiktaş'ı bir tarafa bırakalım; Fatih Terim'in iki yıldır alıp verdiği futbolcular ve bu futbolcuların teşkil ettiği kadroların, mesela bir Trabzonspor, bir Gençlerbirliği, bir Gaziantepspor, bir Denizlispor kadrosundan eksiği var mı? Eksiği yok, fazlası çok!.. Peki, "iki yılda bu kulüpler, Terim'in harcadığı paranın yarısı kadarını, hatta dörtte biri kadarını transfere harcadılar mı?" Peki, bu kulüplerin takımlarının "oynadığı futbol" ile Galatasaray'ın "oynadığı futbol arasında" bir fark var mı? Güldürmeyin kimseyi; "bu takımlar" öyle ya da böyle ve her şeye rağmen "futbol oynuyor", Galatasaray'ın oynadığına, koca iki yılda "bir kaç maç hariç" çıkıp da göğüsler gerile gerile "işte futbol" demek mümkün mü? "Olimpiyat Futbol Anıt Mezarı" mazeretinin de "içerde en iyi sonuç alan takımın Galatasaray olması" istatistiği ile "geçerli olamayacağı" ortaya çıkınca, Terim'in "büyük başarısızlığına bulacağı başka bahane" kaldı mı ortada? "Olimpiyat Stadı'nın zemini çok kötü, üç pas yapamıyoruz" diye ağlamanın "gerçekleri yansıtmadığı" ortada; Galatasaray "Olimpiyat Stadı'nın dışında" da doğru dürüst üç pas yapamıyor, maç başına ortalama 30 top kaybı ile oynuyor, ne doğru dürüst bir kanat akını, ne doğru dürüst bir duran top organizasyonu var... Defans iki yıldır aynı hataları yapıyor ve gol üstüne gol yiyor, ofans iki yıldır gol atmakta zorlanıyor, zorlukla bulduğu kolay gol atılacak fırsatları harcamakta yarışıyor... Ve daha önemli sorular: Galatasaray orta sahasını kim, kaç maçta sahada görebildi? İki yıldır Galatasaray'da "istikrarlı" bir takım iskeleti ve "takım oyunu" var mı? Bakınız, araştırınız, düşününüz; Felipe'den Tamas'a, en eskilerden, en yenilere kadar "Terim'in elinde gerilemeyen, yıkılmayan, yok olmayan bir tane futbolcu kaldı mı?" Açıkça ifade edeyim; "eğer" Terim ve takımı "birazcık başarılı olabilse idi"; bugün Canaydın ve yönetimi de, Galatasaray da "bu durumda olmazdı!.." Aslında Terim için böylesine "acımasız ve sert eleştiriler yapmam" gerekmezdi; ama bakıyorum ki, Galatasaray kongreye giderken, Terim'i "mazlûm ve mâsum", asıl sorumlunun ise "Özhan Canaydın" olduğunu öne süren ve "Vur Canaydın'a" diyerek ellerinden geleni artlarına koymayanlar öylesine çoğaldı ki (Ne yazık ki uzun bir zaman ben de böyle düşünenlerdendim) ve de Terim "onlara hak verdirir" öylesine tavırlar içine girdi ve sözler söylemeye başladı ki, futbol kamuoyunun ve Galatasaray camiasının "gerçekleri gerçek olarak görmesi" için bize de görev düşüverdi!.. Dünyanın hiç bir yerinde, "böylesine başarısız olan" bir teknik direktöre Galatasaray camiasının ve yönetiminin gösterdiği "sabır ve müsamaha" gösterilmemiştir; daha ne isteniyor? Ve "gerçekleri" ortaya koyan bir soru daha: Neden acaba, Canaydın'a "Terim'in istifasını neden kabul ettin" diye soranların bir tanesi de çıkıp "başkanlık yarışına giren" diğer dört adaya "Neden Terim'le çalışmak istemiyorsunuz" diye sormuyor?.. Bakınız "bütün adaylar" her konuda "başka başka düşünüyor", ama "sadece ve sadece bir konuda birleşiyor"; Terim'le çalışmamak!.. Sebebi nedir ki? Evet... Terim, büyük bir Galatasaraylı'dır!.. Evet... Terim, büyük bir teknik adamdır.. Evet... Terim, Galatasaray'a büyük başarılar kazandırmış, Türk futboluna da adını "altın harflerle yazdırmış" bir hocadır!.. Ama... Son iki yılı, tam bir "başarısızlıklar yumağıdır" ve bu başarısızlıklar yumağının "asıl sorumlusu" da kendisidir, sadece kendisi!.. Aynaya bakarsa ve iyi düşünürse, "bu teşhise" kendisinin de "evet" diyeceği ortadadır!.. Aksini iddia edenler, "kendisine sorsunlar"; bakalım ne diyecek?