Terim'ler yenilir ama teslim olmazlar!..

A -
A +

"Lucescu'cular", Terim'in takımının aldığı sonuçlara bakıp, düğün bayram ediyorlar!.. Etsinler!.. "Ömürlerini gölde yıkanmakla geçirmektense, Okyanus'a açılmayı tercih edenler", her zaman dünya tarihini değiştirmişlerdir!. Terim'in, "futbol tarihimizi değiştirdiği gibi!." Terim'i eleştirmek başka şeydir, Terim'i bin tane Lucescu'ya tercih etmek başka şey!.. Aslında "yanlış olan" Terim'lerle, Lucescu'ları mukayese etmektir!. Biri "lider bir hoca'dır", öteki "memur bir hoca!.." Birinin "büyük hayalleri ve hedefleri vardır", öteki "günlük yaşar, hayal bile kuramaz!.." Beşiktaşlı okuyucularım bana kızmasınlar; "bunları" Lucescu Galatasaray'ın başında iken de "iki sene yazdım!." Evet, Terim, "kendine güvenin ve saygının" sonsuzluğunda, Galatasaray'a ikinci gelişi sırasında "önemli" hatalar yapmıştır!.. "Öncelikle" transferlerde!.. Sonra "yanlış" transferlere güvenmekle!.. Ve nihayet, "bu" sonsuz güven içinde "araştırıcı taktik ve tertip peşinde koşmakla!." Aslında, Terim'in "istifa noktasına gelmesinde", onun en çok güvendiği "eskilerle, yeniler" başrolü oynamışlardır!. Ruhsuz, heyecansız, bitik Hakan Ünsal'lar, Ümit Davala'lar, son haftalarda Arif'ler, Felipe'ler, Baliç'ler... Christian'ı ve Pinto'yu yazmıyorum, zira "onlar" yetersiz de kalsalar, hiç olmazsa koşuyor, mücadele ediyor, "ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar!." İlk gruba koyduklarımda "en ufak bir mücadele gücü" görmüyorum!.. Fenerbahçe hezimetinin sahadaki baş sorumluları arasında olan "eski" iki bek, Avrupa Kupaları'ndaki acı tablonun da "yardımcı" mimarlarıdırlar!. Galatasaray defansının kanatları koridor gibi... Bu iki "eski", ne defansta, ne ofansta varlar... İleri gidiyorlar, topu kaptırıyor ya da kötü ortalar yapıyorlar, geri dönemiyorlar!.. Geride kalıyorlar, önlerindeki adamlar Galatasaray kanatlarında fing atıyorlar!.. Ve kanatların bu perişan durumu, defansın ortasındaki iki adamı ve kaleciyi de devamlı hataya zorluyor, zaten "zayıf olan" orta sahayı darmadağın ediyor!. Arif... Yanından geçen topa ayak uzatamayacak, araya atılan toplara depar yapamayacak, kaleciyle karşı karşıya iken topu kaleye dürtemeyecek kadar bitik!.. Baliç'in "eski" hastalığı devam ediyor; dokunulunca yerde!.. Ya Felipe? Formasından, bakın "çekildiği için" demiyorum, "şöyle bir tutulduğu zaman bile" topa hamleyi bırakıp, eli belinde duran, hakeme bakan bir çıtkırıldım!. Yazık "o hırslı ve yenilgi kabul etmeyen, onca yaşında mücadeleyi bırakmayan" Hagi'nin "10" numaralı formasına!.. "Böylesine", Brezilya plajlarında bile "Oğlum, sen git kızlarla oyna" derler; futbol erkek oyunudur!.. Ve sonrası; Christian'ı, Arif'i, Pinto'yu "toplasan" bir "normal golcü" etmez!.. "Bunlar", gol atarlar atmasına da, "tesadüfen atarlar!." Eeee!.. "Bu kadro ile" ne yapılır? "Lucescu olsa", bir şeyler yapardı!. "Önce beraberlik, sonra Allah kerim" taktiğiyle, ne çıkarsa bahtına!.. Amma... "Büyük düşünen, kendine ve futbolcusuna güvenen" Terim, "Lucescu olamayacağı için", bu kadro ile istifa noktasına geliyor ve takke düşüp kel görünüyor: Terim'in asıl hatası "Özhan Canaydın'a güvenmesi oldu!." Onun "üç yıldız vaadine aldandı!." Bir "büyük Galatasaraylı olarak", verilen sözlerin tutulmamasına karşılık, zehir içti, "kızılcık şurubu" dedi, hâlâ da diyor!.. Neyse ki, Canaydın yönetiminin "bugüne kadar yaptığı en yürekli iş", Hocası'nın arkasında durmasıdır!. Temenni ederim ki, sonuna kadar durmaya devam eder!. Canaydın ne yapmalıydı? Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ın, Saraçoğlu Stadı'ndaki "iğrenç tribün olaylarından sonra" yaptığı "intikam kokan" açıklamaları tüylerim diken diken olarak okudum!.. Tam bir "popülist" yaklaşımla, taraftarlarının "6-0'lık hezimetten sonra kendilerine karşı koyacağı tavrı" yumuşatmak için, Makyavel'in mezarında kalan 3-5 kemiğini bile sızlatacak laflar ediyor Canaydın; yazıklar olsun!. Bir Galatasaray Başkanı'na "bu sözler" yakışır mı? "Bugüne kadar verdikleri dostluk mesajları yanlış anlaşılmışmış da, Ali Sami Yen'e gelmesinlermiş...Yoksa aynısını yapacaklarmış..." Ne demek bu? "Avrupa Birliği'ne girmek için" mücadele eden bir ülkede "en batılıyız" diye övünen bir spor kulübünün başkanının söylediklerine bakınız!.. "Bu kafa ile" mi, biz olimpiyat düzenleyecek, Avrupa Futbol Şampiyonası Finalleri'ni alacağız? İşte, "spor sahalarını, futbol statlarını babalarının çiftliği zannedenlerin" bu çok yanlış ve "çarpık" zihniyetidir ki, "tribünleri anarşi yuvası haline getirdi!." İstanbul Emniyeti, "Galatasaraylı bir avuç seyirciyi dışarı çıkarmak ve evlerine göndermekle" çok büyük bir faciayı önledi!. "Altı gollük bir galibiyet" sırasında bile "gözü dönmüş" seyircinin neler yaptığı ortada!.. "Altı golü yiyen takımın seyircisinin" de neler yapabileceğini tahmin etmek zor değil!.. Galatasaray seyircisi statta kalsa, ne olacaktı; düşünmek bile istemiyorum!.. Canaydın'ın maçtan sonra söyleyeceği iki şey vardı: Bir: "Fenerbahçe seyircisi çok çirkin ve korkunç şeyler yaptı.Türk devletinin kolluk gücü bile, olacakları tahmin ederek, verdiği sözü tutamadı. Haklılardı ve haklı oldukları tribünlerde olanlarla ortaya çıktı. Biz ise, bize bunları yapanlara sporun ve sportmenliğin ne olduğunu göstereceğiz. Dosta düşmana Türkiye'de fair play'in olduğunu ispat edeceğiz!." İki: "Ey Galatasaraylılar, evet kara bir çarşamba yaşadık, bunun sorumlusu bizleriz. Kadromuzu yeterli şekilde takviye edemedik. Verdiğimiz sözleri, zorunlu bazı sebepler yüzünden tutamadık. Ocak ayı geliyor; takıma çok iyi takviyeler yapacağız. Yarından tezi yok, dünyanın dört bir yanında kaliteli ve eksiklerimizi giderecek oyuncuları aramaya başlıyoruz. Galatasaray büyüktür ve bunu yapmaya gücü vardır!. Hagi'leri, Popescu'ları bu kulüp getirmiştir, yenilerini getirmeye de muktedirdir!." Evet, Canaydın'ın yapması gerekenler bunlardı ama yapamadı!. Geç de olsa yapabilir ve yapmalıdır!.. Olamaz, olmamalı!.. Gazetelerde bir haber okudum; "AKP, hükümetteki bakan sayısını azaltacak ve bu arada spordan sorumlu devlet bakanlığını da kaldırarak, spor işlerini eskiden olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlayacak!." Bu haberi okurken, nerede ise "50 yıllık" spor yazarlığı ve gazetecilik ömrüm bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti!. "Sporun ayrı bakanlık olması için" verilen uzun mücadele, sonunda başarıya ulaşma, ama "siyasetçilerin geriye doğru atıkları adımlar" ile, Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altına dönüş ve nihayet "bir devlet bakanlığı ile" bitkisel hayattan çıkış!.. Şimdi, "eğer haber doğru ise" sporumuz "yeniden" bitkisel hayata sokulmak isteniyor!. Günlerdir gazetelerde "Recep Tayyip Erdoğan'ın ne kadar spora düşkün olduğu" yazılıp, çiziliyor!. Peki, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? "Spora çok düşkün" bir liderin "ilk işlerinden biri" sporu "Milli Eğitim Bakanlığı'nın loş koridorlarından birine yeniden kapatmak" olursa, ya maazallah Recep Tayyip Bey bir de "sporu sevmeyen" bir kişi olsaydı, kim bilir ne olacaktı? Temenni ediyorum ki, "spor işleri" gene "bir devlet bakanlığında" kalsın!. Ve "AKP'liler" Türk sporuna yazık etmesin!. Ali Dürüst'e mesaj!.. Sayın Ali Dürüst, stop... "Kötü oynarken iyi sonuçlar, iyi oynarken kötü sonuçlar mı alınıyormuş", stop... "Düşmanlar... Hainler" yakıştırmalarını bir yana bırakıyorum, o laflar bana yakışmaz, stop... Geriye kalıyor parazitler, stop... "Parazitler" acaba "spor medyasında mı" imiş, yoksa "takım içinde mi" stop... Galatasaray Futbol Takımı'nın "ocak ayında takviyeye ihtiyacı var mı, yoksa yok mu" imiş, stop... "Gerçekleri ve doğruları anlayabilmeniz, öğrenebilmeniz için", kara bir çarşamba gecesi Saracoğlu Stadı'nda mı bulunmanız gerekiyormuş, stop... Yazık olmadı mı, sizlere, Terim'e ve arkadaşlarına, Galatasaray Futbol Takımı'na ve koca Galatasaray camiasına, stop... "Haklı" uyarılara, eleştirilere kulak verseydiniz, bunları yapanların "gerçek dostlar olduğunu" anlayabilseydiniz, "kara" çarşamba yaşanır mıydı, stop... Gelmeyeceğini bildiğim cevabınızı gene de merakla bekliyorum, stop... Camiaya hiç olmazsa bundan sonrası için ümit verin, stop... Sevgi ve saygılar, stop... Öcal Uluç, stop... "I love you Mustafa!.." Fenerbahçe-Galatasaray derbisinin "futbol bakımından" yıldızı Mustafa Çulcu idi!. Hemen hemen hatasız bir yönetim gösterdi!. Düdüklerinde, kartlarında yürekliydi!. Avantajları, aldatmacaları, faulleri iyi süzdü!. Ve bu "atmosferi çok gergin" maçı, sızıltısız yönetti!. Ne var ki; "tribünlerden gelen çirkinliklerde" gerektiği kadar "cesur" olamadı!. Fenerbahçe seyircisinin adı altında ezildi!. Ali Sami Yen'de "I love you Fenerbahçe" tezahüratına "anons yaptıran" Çulcu, Saracoğlu'nda neleri duymadı ve görmedi!. Şimdi, Ali Sami Yen'de yöneteceği ilk maçta Galatasaraylı taraftarlar tribünde "I love you Mustafa" diye tezahürat yaparlarsa, bilmem ki ne yapacak? Ankara'da "bizim" kuşağın "ünlü" gazetecilerinden Tahir Zengingönül'e çok anlamlı bir "lakap" takmıştık: "I love you Tahir!.." Hâlâ çok kişi onun adı ve soyadı geçtiğinde "soyadını" hatırlamazsa sorar: "I love you Tahir mi?" Sanıyorum, Çulcu'nun da lakabı artık "I love you" olacak; sevgili Tahir'e rakip; "I love you Mustafa!.." Dönen ve döndüren!.. "DSP'den istifa ederek" CHP'ye giden "spordan sorumlu devlet bakanı" Fikret Ünlü, "CHP'den milletvekili olmak için" Avrupa Şampiyonası'nda yarışan atletleri Almanya'da yalnız bırakıp yurda dönen ve istifa eden, aday olamayınca "tekrar" görevine dönmek isteyen Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Yurdadön'e hayır demişti!. Bu kadar "dönen" lafından başınız döndü değil mi? Nitekim, "başı dönenlerden biri" de, Fikret Ünlü'den sonra "bakan olan" ancak görev yaptığı kısa sürede "adını, soyadını bir türlü öğrenemediğim" bir siyasetçi olmalıydı ki, "giderayak" Mehmet Yurdadön'ü "federasyon başkanlığına yeniden atadı!." Yanlış yaptı; Türk atletizmine haksızlık yaptı!. Göreve büyük ümitlerle gelen, ama "geldiğinden beri" bölünmüş camiayı toparlayacağına, yeni yeni dilimler kesmekten öteye hemen hemen hiçbir iş yapmayan, köşeye sıkışınca söylediklerini inkar eden ya da tersini söyleyen Yurdadön'e, "bugüne kadar ne yaptıysa, bundan sonra da öyle yapma" hakkını tanıdı!. "Atletizmin içinden geldi, milli ve rekortmen atletti" ümidi içinde ondan iş bekleyenler "bir defa daha" yanıldıklarını anladılar; Yurdadön durmadan "büyüklere masallar" anlattı, o kadar!. "Futboldan en iyi futbolcular anlar" diye övünen eski futbolculara karşı, "Kuşlar uçar ama neden uçtuklarını bilmezler, onu uçak mühendisleri bilir ve en iyi uçağı da uçak mühendisleri yapar" diye defalarca ve "haklı" olarak yazılar yazan sevgili kardeşim Hıncal Uluç'a da bir küçük sorum var: "Mehmet Yurdadön takıntılı" dediğin Cüneyt Koryürek ağabey şimdi çıkıp da, "Yurdadön'ü savunurken" neden "herkese verdiğin" kuş-uçak mesajına ters düştüğünü sorsa, bilmem ki ne cevap vereceksin?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.