Peyderpey yazılıp çizildi, konuşuldu, tartışıldı Galatasaray'da; "Kulüp bu duruma nasıl düştü, neler yapılmadı, neler yapılmalı?.."
Çoğunluk, "körlerin, fili, tuttuğu yerine göre tarif etmesi gibi" anlattı, Galatasaray'da nelerin olup bittiğini, çoğu zaman!..
Ama, istisnalar da vardı; "geç de olsa" gerçekleri açık açık anlatmaya çalışan!..
Mesela, perşembe günü "üç spor yazarı" Galatasaray'ı yazdı; Attila Türker "Galatasaray'ın kasası", Levent Tüzemen "Galatasaray'daki tablodan tüm camia sorumludur" ve de Halil Özer "İtham ediyorum" başlıklarıyla…
Bu yazıları okuyan Galatasaraylılar, herhalde tüyleri ürpererek şu soruyu sormuşlardır kendi kendilerine:
"Bunlar Galatasaray'da olurken, kasaya dolar / avro olarak su gibi para akar ve Dünya Kulüpleri gelir listelerine 4 yıl üst üste ilk 30'da, ilk 20'de girilirken, nasıl olup da Galatasaray Kulübü gırtlağa kadar borca batmış ve büyük zararlar etmiş? Galatasaray camiasının duayenleri, akil adamları, eski başkanları, Divan ve Genel Kurulları nasıl tepki koymamış, birkaçı hariç, Galatasaraylı yazar çizerler, yorumcular nasıl uyumuşlar?.."
Hayır Galatasaraylılar, "uyuyan yoktu"; bu yazdığım grupların içindeki herkes, her şeyi biliyordu, biliyordu ama, "istisnalar hariç" büyük çoğunluk "üzerine düşen görev ve sorumluluğun gereklerini yapmıyor", hatta bazıları da "kulübe karşı yöneticilerin yaptığı kötülüklerin üzerini örtmeye çalışıyordu!.."
Neymiş efendim; "Galatasaray'da başkanın sözü geçermiş!.."
Neymiş efendim; "Galatasaray'da ibra etmemek olur muymuş?.."
Neymiş efendim; "Bunca para nasıl yendi" sorusunun üzerine gitmek olur muymuş; "Üzerine gidilir ve olan biten ortaya dökülürse, Galatasaray dillere düşermiş!.."
İşte, "en büyük Galatasaraylılardan" Tevfik Fikret'in "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! " dediği, o çok ünlü "Han-ı Yağma" şiirine "ihanet eden" bu zihniyetin, Galatasaray'ı getirdiği durak burasıdır!..
Sadece "iki örnek vermem bile", durumun ne kadar vahim olduğunu ve kulübün "bu durumlara nasıl geldiğini" ortaya koyar:
Komediye bakın; "Hocaların hocası", büyük hukukçu Duygun Yarsuvat, başkanlığı döneminde, "bir önceki başkan Ünal Aysal dönemi için" diyor ki; "Galatasaray'ın malı deniz, yemeyen domuz, düşüncesiyle hareket etmişler!"
Peki, "böyle hareket eden" Ünal Aysal Yönetimi'nin "Başkan'dan sonra mali konularda en yetkili üyesi kim; muhasip üye" değil mi; aaa, o da ne; "o muhasip üye, Duygun Yarsuvat'ın yönetiminde ve yanında 'muhasip üye' olarak görev yapıp, oturmuyor mu?.."
Dahası; "böyle" diyen Yarsuvat, "kulübün bu hâle düşmesine sebep olanlardan hesap sormak için", hem de "hukukçu" olduğu hâlde, neden bir adımcık bile atmadı, acaba?..
Bitmedi, bu defa "acı soslu" bir örmek; "eski" bir başkan çıkıyor ve diyor ki; "Tarafsız bir mali denetleme kuruluşu bulunsun, son 20 yılın harcamalarını denetlesin, gerçekler ortaya çıksın!.."
Divan Kurulu Başkanı İrfan Aktar çıkıyor kürsüye, "bu başkana veryansın ediyor" ve Duygun Yarsuvat'ın "Galatasaray'ın malı deniz, yemeyen domuz düşüncesiyle hareket etmişler" dediği Başkan'ı ve yönetimi savunuyor!..
Sanki, "Galatasaray'ı gırtlağına kadar zarara sokan ve UEFA'da cezalık duruma düşüren" Aysal ve yönetimi değil; Adnan Polat!..
Dahası, söyleyin bakalım bana; Genel Sekreteri "Galatasaray borca batırılırken, ceplerini şişirenler olmuş, zenginleşenler olmuş, bunu araştıracağız ve hesabını soracağız" diyen Dursun Özbek Yönetimini "sorgulamak, hiç olmazsa yönetimini değiştirmek üzere olağanüstü genel kurula gitmesi için" baskı altına almak isteyenler kimler ve neden?..
Bu sorunun cevabı; Galatasaray'ın bu duruma düşmesinin şifresidir; o kadar!..
TSYD'nin acı gerçeği!..
Dün "TSYD'nin suskunlarına çağrı" başlığı ile yazdığım yazı şöyle başlıyordu; "İsim isim yazacağım artık, belki etkilenirler; ey sevgili başkanlarım, ey Togay Bayatlı, ey Nezih Alkış, ey Attila Gökçe, ey Esat Yılmaer, ey Naci Arkan, (Not: Arkan döneminden sonra Dernek'ten istifa ettim. ÖU.) 'daha ne kadar susacak' ve de 'TSYD'nin itibarının yerlerde sürüklenmesine' daha ne kadar ses çıkarmayacaksınız?.."
Bu çağrıma bir Başkan'dan evet, "sadece" bir Başkan'dan ses geldi; sesini, "yazacak gazetesi ve çıkacak TV'si olmadığı için", sadece "sosyal medyada duyurabilen", ama "sosyal medya ile hiç ilgim olmadığı için sesini duyamadığım" bir Başkan varmış; hem de "tüyler ürperten" bir sesle duyuran Naci Arkan!..
Bana gönderdiği mailde diyor ki:
"Türkiye Gazetesi'nde çıkan yazınız, gerçeklerin ta kendisi. Evet, bu derneğe başkanlık yapmış kişiler susuyor. Ama ekte gönderdiğim yazı, benim sosyal medyada (başka seçeneğim, sütunum, TV programım olmadığı için) 12 Ocak'ta yayımladığım fitili ateşleyen yazıdır.
Çünkü o yazı sayesinde, logodan Türk bayrağının silinmesi, Oğuz Tongsir'in karısının arabasını derneğe satması, minibüsün satılıp makam arabası alınması, oldubittiye getirilen tüzük değişikliği, seçime geliniş ve o seçimin biçimi ve çirkinlikleri ilk defa duyuldu. Tabii bu görevimi yaptığım anlamına gelmiyor yine de...
Geçtiğimiz cumartesi sabah saat 08.30'da evime bir Şube Başkanı geldi...
Bana bağlılığını ve ne dersem o olacağını, gerekirse istifa edeceğini söyledi. Ben de kendisine, 'Sadece yanlışlıklar karşısında mücadele et, sen de o yanlışlıklara ortak olma' dedim. Öğleyin iki Şube Başkanı daha aradı. 'Bugün toplantı var. Bizler genel kurul isteyeceğiz ve ağzımıza geleni söyleyeceğiz' dediler. Ve o toplantıdan ne çıktı biliyor musunuz, Öcal Abi; 'Başkana tam destek!'; Dernekte kime güveneceğimi bilemiyorum."
Tabloya bakın; anlı şanlı eski başkanlar, "Derneğin onurunun ve itibarının savunulmasını Erman Hoca'ya bırakmış", dahası "sesini çıkaran" tek Başkana ise Derneğin 3 Şube Başkanı "ne yapmışlar?.."
Mailin ekinde, sevgili Naci Arkan'ın 12 Ocak'ta sosyal medyada yazdığı yazı var; "ortaya dökülenleri anlatan", dahası "dökülmeyenleri de anlatan" uzun bir çığlık; belki de "Derneğin kendine gelmesi için son çığlık!.."
Başkanlar susuyor, duayenler, sevgili Erdoğan Arıpınar ve sevgili Kemal Belgin hariç, susuyor, Şube Başkanları "sabah ve öğle başka, öğleden sonra toplantıda bambaşka görüntüler" veriyor; acı tabloya bakın!..
İşte Erman Hoca, İçişleri Bakanlığı'ndan Maliye Bakanlığı'na kadar bütün yetkili makamlara, "vergi incelemesinden, sosyal sigorta incelemesine kadar" suç duyurusu yaptı.
"Derneği bu duruma düşüren" bir Başkan ve Yönetimi ise "tüyler ürpertici" gelişmelerin üstünü "suyuna tirit" bir açıklama ile örtmeye çabalıyor; vah ki ne vah!..
Söyleyin kamuoyuna, koca TSYD'yi kim ayakta tutacak, kim savunacak, kim kurtaracak; ey TSYD'liler "böyle gelmiş, böyle gidecek" mi?.."
Şaka!..
Beşiktaş-Mersin İdman Yurdu maçının tatil edilmesinin sorumluluğunu kimse üzerine almıyor; ne kulüp, ne saha yetkilileri, ne Futbol Federasyonu! Geriye bir ihtimal kalıyor, galiba; "Fenerbahçe lider olsun" diye Aziz Yıldırım "tatil ettirmiş" olmasın?..