Evet, "aynı şeyleri", yıllar yılı Aziz Yıldırım ve Azizseverler söyleyip geldi; "Stat yapıldı, kulübün ekonomisinin düzelmesi için dev adımlar atıldı, tesis üzerine tesis yapılıyor; futbol takımının aldığı kötü sonuçlar olabilir ama bu durum gerçekleri karartmamalı, güneş balçıkla sıvanmamalı!.." "Efsane başkan" görüntüsü, hatta "tek başkan" fanatizmi, "bu ana fikirle beslendi" ve "şimdi" görülüyor ki, "duvara vurdu!.." "Zamanında ve zemininde bırakmamak", dahası "Bıraktım" kararlarını "bilmem kaçıncı defa" ters yüz etmek, bugün Fenerbahçe'yi de, Aziz Yıldırım'ı da "çıkmaz bir sokağın sonunda baş başa bırakmış bulunuyor!.." İnanıyorum ki, Aziz Başkan pişmandır; "Keşke zamanında bıraksaydım, verdiğim karardan dönmeseydim, şimdi ne ben, ne yönetimim taraftarın böylesine insafsız ve izansız aleyhte tezahüratları ve hatta hakaretleri ile karşı karşıya kalacaktı, aksine sevgi ve saygı halkaları devam edip gidecekti; bu acı tabloyu yaşamayacak, bugünleri görmeyecektim, hata ettim!.." Ve gene inanıyorum ki, Fenerbahçe'yi ve Aziz Başkanı çok seven milyonlarca Fenerbahçeli de "Keşke zamanında bıraksaydı da, böyle bir tablonun kahramanı olmasaydı" diye düşünüyordur!.. Başkan için "stat ve tesis konusundaki başarıları" ama "futboldaki başarısızlıkları" sırasında bir - iki yazımda espri yapmıştım; "Fenerbahçeliler tüzüğü değiştirsinler; 'Eşbaşkanlık' kurumunu getirsinler; tesisler ve Amatör Sporlar eş başkanlığını Aziz Yıldırım, Futbol eş başkanlığını da Ali Şen yapsın" diye.. O zamanlar "bu esprilere ve yaklaşımlara kahkahalarla gülen" ve de "21:15 kampanyaları" ile "başkanlığa aday olup" seçilen bir başka başkan, şimdi "aynı yolu" seçiyor; "Maç skorlarıyla, kaleye girmeyen birkaç topla, yaptıklarımız yok sayılamaz, stadı yapıyoruz, Riva'daki problemleri aştık, şu kadar forma, bu kadar anahtarlık satıyoruz, şirketleri birleştirdik; daha ne yapalım" demeye ve "21:15 zafer çığlıklarını" unutmaya ve unutturmaya, yani "Aziz Yıldırım'a benzemeye" başladı !.. Ben de "o zamanki esprimi" güncelleyeyim: Galatasaray'da Adnan Polat yönetiminin yüzüne gözüne bulaştırdığı ve mahkemelere düşen Tüzük Değişikliği adımında, henüz vakit varken, bir "küçük düzeltme" daha yapılsın ve Galatasaray'da da "eşbaşkanlık kurumu" getirilsin; "Adnan Polat, tesislerden, gayrı menkullerden, ekonomiden ve amatör sporlardan sorumlu eş başkan" olsun; "Adnan Sezgin de, ömür boyu futboldan sorumlu eşbaşkan tayin edilsin"; dahası "21:15" parolası da yasaklansın; nasılsa, TOKİ, Telekom Arena'yı yapıyor, bu yetmez mi Galatasaraylılara, gerisinin ne önemi var?.. Bal tutan parmağını yalar!.. Karnımızdan konuşmayalım; "profesyonel hakemlik işin maskesi idi"; işte görüldü ki; "kendilerini profesyonel yaptılar"; işlem tamam!.. Ama, sevgili Ömer Faruk kardeşim iki haftada bir "parasını aylardır alamayan hakemlerin sızlanmalarını" yazıp duruyor; onlara ne gam?.. Bıraktık "profesyonel hakemliği", hakemlerin hak ettiklerini bile aylarca ödemeyen bir yönetimle karşı karşıyayız; ama "o yöneticilerin zarf içindeki maaşları" ayın birinde "trink" diye "odalarında" ödeniyordur, belki de ayın birinin sabahı banka hesaplarına "şıp" diye yatıyordur!.. Onlara "helâl", Mahmut Özgener başkana da aşk olsun!!.. Kim için söylendi, o sözler?.. Aykut Kocaman diyor ki; "Bugünkü tablonun sebebi, geçmiş yıllardan birikmiş sorunlardır!.." Sonra da "çareyi" söylüyor; "Bu durum değişecek, değişmek zorunda!.." Soruyorum; "yıllardan beri birikmiş sorunlar" ne demek acaba?.. "Kimin zamanında, kim biriktirmiş, kim sorunların biriktiğini görememiş, tedbirlerini alamamış ve kim değişecek?.." Bilmem ki, bu "kocaman" sözler için Aziz Başkan "aynaya bakıp" düşünüyor mu acaba?.. Ve de Aykut Kocaman "böyle sözler söylemeden" kendi kendine sormalı değil mi; "Aziz başkan değişmeden, Fenerbahçe nasıl değişecek?.." Kocaman "ne demek istiyor"; yoksa???. "Sus sus sus kimseler duymasın" şarkısının melodileri kulağımda çınlamaya başladı!.. TSYD'de neler oluyor?.. Zaman zaman bu sütunlarda meslek kuruluşlarımızla ve özellikle Türkiye Spor Yazarları Derneği ile ilgili yazılar yazarım, eleştiriler yaparım. "Kendimizi eleştirmez" ve de "Kol kırılır yen içinde kalır" zihniyeti ile hareket edersek, "başkalarını eleştirmeye hakkımız" olabilir mi?.. Son aylarda derneğimizle ilgili olarak kulağıma gelenler ve birikenler "eğer doğru iseler", üzerinde hepimizin durması ve düşünmesi gereken cinsten!.. İstanbul tesislerimizle ilgili "ihale" duyumlarım, çok uzun yıllardan beri zaman zaman kanayan bir yaranın yeniden açıldığını gösteriyor!.. Derneğimizin teşkilatlandığı büyük illerdeki tesislerinin yönetimi, o illerdeki şubelerimize bırakılmıştır, bir tanesi hariç; İstanbul!.. Genel Merkezimiz de İstanbul'da ve merkezi de mekan olarak İstanbul tesisimizin içinde olduğundan, o tesiste "son söz" Genel Merkezimizdedir!.. "Doğruluğu ve haklılığı" konusunda tartışmak mümkündür ama "uygulama" böyledir ve "haklılık payı" da bana göre fazladır!.. Ama bir şeyin olması şarttır; "O tesisle ilgili önemli kararlar verilirken, İstanbul Şubesi'nin de görüşleri alınmalı, uyarılarına kulak verilmelidir"; bu yapılmazsa "Derneğin en büyük şubesinin hakkı yenmiş" ve de "Size ne" havasına girilmiş olur!.. Bu durum, sadece İstanbul Şubesi yönetimini değil, o şubenin "yüzlerce ve yüzlerce üyesini de görmezlikten gelmektir!.." İstanbul'a, "tesisler konusunda Ankara'ya, İzmir'e, Adana'ya ve de diğer yerlerdeki şubelere verilen ve tanınan yetkiler bir yana", hatta "görüş bildirme hakkı bile tanımamak" ne demektir?.. Tanımamaktan öte, "yeni ihale" konusunda görüşlerini bildirmeye çalışan İstanbul Şubesi yönetimine, derneğin "en etkili ve yetkili" yöneticilerinden birinin "İstifa kapısını açık açık göstermesi" ne demektir?.. Eğer "istifa çağrısı doğru ise", bu saygıdeğer yöneticimiz "bu hakkı" nereden almaktadır; "bu konuda bir yönetim kurulu kararı" var mıdır; "varsa", bu karar tüzüğümüzün hangi maddesine girmektedir?.. "Yönetim kurulu kararı yoksa" ki, "olamaz" zira "tüzükte böyle bir uygulamanın dayanacağı bir hüküm bulunmamaktadır", o zaman bir genel merkez yöneticisi, "kişisel olarak" derneğimizin "en büyük şubesinin yönetimini nasıl istifaya davet edebilir?.." Spor yazarları tribünlerinin akreditasyonu problemi "genel merkez yönetimlerimizin umursamazlığı ve ileriyi görememesi" sebebiyle tam bir çıkmaza girmişken ve de Ankara Şubesi'nde "son derece ciddi gelişmeler" olurken "ortada pek görünmeyen" yöneticilerimizin, iş İstanbul Şubesi'ne gelince "uzlaşma yerine", işi hem de yazılı olarak "İstifa edin" kavgasına dönüştürmelerini eleştirmemek mümkün mü?.. Temenni ediyorum ki, "bu duyumlarım doğru olmasın" ve ben onlardan "özür dileyeyim"; yoksa "Sansür konusunda enfes bir araştırma yapmış" ve de bu araştırma ile "ödül almış" unvanlı yöneticimize, o araştırmasını kitaplığının raflarından çıkarıp, "yeniden okumasını" tavsiye ederim. Bir taşla iki kuş vurmuş ve "Barcelona'daki Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda Elvan - Bekele kapışmasını", gazeteciliğin temel ilkelerinden birine "tamamen uyarak" ve de "haklı olarak" gündemlerine alan, tartışan, yorumlayan, haber yapan arkadaşlarımıza "attığı yazılı fırça" için de "yeniden düşünme" fırsatı bulmuş olur!.. "Görüş bildiren" şubeyi istifaya davet eden ve de "gazetecilik görevlerini yerine getirenleri fırçalayan", dahası açık açık "oto sansür isteyen" bir basın meslek kuruluşu yöneticisi; bilmem ki, hiç olmazsa TSYD yönetiminde tartışılmamalı mı?.. Debreli Rijkaard! Diyor ki; "Ben skordan önce, takımıma göze hoş gelen bir futbolu oynatmak isteyen bir teknik direktörüm!.." Aldığı adam; "Lorik Cana!.." Diyor ki; "Ben takımıma 4-3-3 oynatmak isteyen bir teknik adamım, ama elimdeki kadro bu sistemin uygulanması için yeterli değil!.." Sezon başından beri, "bu yetersiz kadroyu sahaya 4-3-3 sistemi ile sürüyor" ve Galatasaray defansı ile orta sahasının hâli pür melâli ortada!.. İstanbul'daki Belgrad maçı için, "Galatasaray, iki golü de duran toplardan ve sarı-kırmızılı ceza alanı içinde 7-8 Galatasaraylı oyuncu varken yediği" hâlde dedi ki; "2-0'dan sonra zamana oynamadığımız, taçları hemen kullandığımız, oyuncu değişikliklerini koşarak yaptığımız, açıldığımız için iki gol yedik ve maçı kazanamadık!.." İkinci maçta görüldü ki, "taçlar ağır ağır atıldığı, değişen oyuncular saha kenarına ağır ağır gittiği için"(!), hem de rakip sahadaki karşılaşma 5-1 kazanıldı!.. At martini Debreli Rijkaard; her yer inlesin!..